17 Temmuz 2015

Ama düşünsene karşı camımda olan adamla yolum hiç kesişmeyebilirdi!

Kendimi son günlerde canlı kanlı bir insandan ziyade, bir romanın başkahramanı gibi hissediyorum. 

Bir filmde izlesem “fazlası ile gerçekten uzak” olarak nitelendirebileceğim şeyler yaşıyorum. İnanamıyorum: Olup bitenlere, olup bitiş şekline, içinde bulunduğum duruma, kendi yaşadıklarıma ve hissettiklerime...

Hayat bazen gerçekten süprizlerle dolu.

Kelimelerimi toplamak için ne kadar uğraşsam, ne kadar tam anlatmak için uğraşsam da eksik kalacakmış gibi geliyor.


Bir adamla tanıştım.

Artık biraz yalnız kalmam gerektiğine karar vermişken... Hayatıma hiçbir sıfatla, hiçbir şekilde, hiç bir adamı sokmadan, kendi başıma ve kafa dinleyerek bir yaz geçirmek konusunda kararlıyken...

Onun sayesindekeşfettiğim –ve bayıldığım- BackBar’da, çimlerin üzerine yerleştirilmiş şezlongta uzanmış, Aperol Spritz’imi yudumlarken ve anlattığı askerlik anılarını kahkahalarla dinlerken çok eğleniyordum; ama birkaç gün sonra San Fransisco’ya geri döneceği için o gecenin onu son görüşüm olacağını düşünüyordum.


Çalıştığım ofisin tam karşısındaki apartmanda yaşadığını, aslında benim çalışırken onun yatak odasına karşı baktığımı elbette ki bilmiyordum.

Onunla sonraki günleri birlikte geçireceğimi, ben sabah makyajımı yaparken elbisemin fermuarını kapatacağını, göğsüne yatmış film izlerken kendimi sanki o adamı çok ama çok uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissedeceğimi, gün içinde rüzgar estiğinde saçıma sinen çam kokulu parfümünün kokusunu alınca içimin eriyeceğini, onda kaldığım her gün küpemin bir tekini kaybedeceğimi, o “Geri gelmek için bir taktik mi bu?” diye bana takıldığında, “Geri gelmek için bir taktiğe ihtiyacım olduğunu bilseydim dandik küpeler yerine daha kıymetli şeyler takardım.” diyebilecek kadar rahat hissedeceğimi, elime  inanılmaz iyi bir espresso tutuştutup, kırışık beyaz t-shirtu ve cin gibi gözleriyle karşıma oturduğunda o sabahlardan yüzlerce yaşamak isteyeceğimi, buralardan uzaktayken özlediği baklavaya kavuştuğunda yolladığı fotoğrafa baktığımda aklımdan geçen cümlenin “Senin ağzını yüzünü yerim ben.”  olacağını da bilemezdim. Hatta oldukça hayalperest bir kadın olmama rağmen, bu kadarını hayal bile edemezdim.

“Düşünsene”  demiştim. “Karşılıklı pencelerde olup, hiç yollarımız kesişmeyebilirdi bile.”

Her tatilde koşa koşa şehirden uzaklaşan biri olarak, çantamla havalimanına giderken, kendimi “Bayram tatili de birkaç hafta sonra olaymış iyiymiş.” diye düşünürken yakalamamın şokunu üstünden atlatamamışken, o  “Sanki seni aylardır tanıyormuşum gibi hissediyorum.” dediği anda rahatlamıştım: Kendi kendime tek taraflı olarak kafayı yememiştim, gerçekten ortada gerçek dışı olacak kadar garip ve çok güzel bir şey vardı.



Hikayenin bir sonu yok. Her şey olabilir. Hiç bir şey olmayabilir.

Önemli olan da bu değil zaten. Kendisini “fazla mantıklı ve duygusuz bir kadın mıyım?” diye sorgulayan bir kadının birkaç gün önce tanıştığı, daha önce varlığından bile haberdar olmadığı bir adamdan birkaç gün ayrı kalacağı için kendisini buruk hissedebileceğini deneyimlemiş olması bile inanılmaz güzel.

Hayat gerçekten bizim düşündüğümüzden daha sürprizlerle dolu, böyle şeyler sadece romanlarda ve filmlerde olmuyor ve kendinizi başkası anlatsa “saçma” olarak nitelendireceğiniz olayların baş kahramanı olarak bulabiliyorsunuz.

Hepinize iyi bayramlar dilerim. Sürprizleriniz bol olsun!



Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım