23 Ekim 2010

Hızlı değil, hazlı hayat!

Ben mutluluk ve mutsuzluğun olup bitenlerle, sahip olunanlar veya olunamayanlarla değil, tamamen ve doğrudan düşünce ve bakış açısıyla alakalı olduğuna inananlardanım. Elbette ki bazı olaylar insanı havalara uçurtur, bazı olaylar bütün keyfini kaçırır; ama bu ruh hallerini korumanın veya değiştirmenin tamamen beyinle ilgili olduğunu düşünüyorum.



Ayrıca herkesin hayat amacının mutlu olmak olduğuna ve herkesin mutlu olmak için elinden geleni yaptığına da hararetle karşı çıkıyorum. Bazı insanlar gerçekten mutsuz ruh haline daha aşina oluyor, ortada gerçekten herhangi bir sorun olmasa bile mutlu olamıyorlar. Sanırım bu yapısal bir şey.

Geçenlerde -geçenlerde dediğim birkaç hafta olmuştur- haftasonu keyif tembelliği yaparken, piyangodan çıkan ikramiyeye gelmişti konu. "Ben ohh ne güzel olur." tarzında çok klişe bir şeyler gevelerken, Aşk sormuştu: "Şu andaki yaşadığın hayattaki neyi değiştirmek istersin çok paran olsa?" Düşündüm, düşündüm, düşündüm.


Çalışmadan durabilecek, ömrümün geri kalanını sadece gezerek geçirebilecek yapıda bir insan değilim ben, o yüzden işi gücü bırakır keyfime bakardım, diyemedim. Mutsuz ederdi bu beni bir süre sonra. Gerçekten ihtiyaç duyup, şiddetle istediğim ama sahip olmadığım bir şey de gelmedi aklıma. Evet biraz daha fazla alışveriş yapardım orası kesin, ama şu anda kıyafet eksiğim değil çok çok fazlamın olduğuna göre  bu sadece savurganlık olurdu. Sonra beyin fırtınası yaparak birlikte düşündük, "Sadece biraz daha fazla seyahat ederdik, o kadar"da karar kıldık. O an fark ettim aslında ne kadar mutlu olduğumu.

 Gelgelelim bugün en sevdiğim günlerden biri olmasına rağmen, çok cadıyım. Halbuki işten eve geldiğimde, güzel bir şişe beyaz şarap açıp, güzel güzel müzikler eşliğinde eşyalarımı kolilemeye başladığımda ne kadar da keyifliydim.

Aradan yaklaşık yedi saat geçti. 6 koli, 4 devasa valiz kıyafet paketledikten, bir kaç kocaman torba kıyafeti kapının önüne attıktan, ne kadar çok giymediğim kıyafetim olduğu ile yüzleştikten ve artık belim ağrımasına rağmen hala odamı boşaltamadıktan sonra huysuzlanmaya ve kendimi mutsuz hissetmeye başladım.

Tam o sırada elime yazın okumaya başlayıp sonra manasız bulup okumaktan vazgeçtiğim bir kitap geçti: Mutluluk Projesi. Ve yazın sevmediğim kitap bu sefer bana ilaç gibi geldi. Tam anına denk gelen şarkılar gibi,
tam anına denk gelen kitaplar da var sanırım.

Mutsuz olmak için bir sebebim var mıydı? İstediğim eve taşındığım ve bir sürü kıyafetim olduğu için mi mutsuzdum? Ne saçma!

" İnsanların doğuştan gelen ve belli bir aralık içine düşen bir yaradılışları vardır; ama davranışlarıyla kendilerini mutluluk sınırının en üstüne çıkartabilir ya da en altına indirebilirler." diyen kitabı dinledim. Davranışlarımı değiştirmek için elimden gelen çabayı harcadım ve işe yaradı!!

Kitabı bitirir bitirmez çok daha detaylı ve alıntılar yaparak bahsedeceğim, şimdilik sadece benim bu geceki ruh halimi kurtaran, aslında hepimizin biliyor olduğu formülü hatırlatayım:

"Yapman gerekenlerin bir listesini hazırla ve bunları parça parça yap. Hepsinden önemlisi sakin ol. Azar azar yapılırsa yapılması gereken her şeyin üstesinden gelinebilir." 

Ben leziz bir acıbadem kurabiyesini mideye indirerek listemi hazırladım. Sabahtan itibaren her bir işe zaman aralığı koydum ve akşamüstü yoga faslına kadar hepsini tamamlamış olmayı planlıyorum. Yatağımın yolunu tutmadan önce huysuzluğuma maruz kalan kişilerin -bunlara malesef Aşk da dahil- gönlünü alırsam tamamdır. :)


Foto 1: You could be happy by Iza87
Foto 2: Happy thoughts by this is nati

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım