25 Şubat 2011

En fazla zamanı zaman kazanmak isterken kaybediyoruz (Steinbeck)

Ben hayatımın her döneminde bir şeye sararım. Uzakdoğu filmlerine, gönüllü organizasyonlara, bir fotoğrafçıya, dekorasyona, kadın-erkek ilişkilerine, bilişim hukukuna, bir bloga, kolajlara, bir yazara, kek tariflerine, kuantum fiziğine.... Bir şey ilgimi çeker veya kafaya takarım, her fırsatta bununla ilgilenirim, dibine vururum, sonra sıkılır bir daha da dokunmam. Bu da çok net olarak buraya yazdığım yazılara yansır, sürekli Murathan Mungan'dan alıntılar yaptığım, sürekli "gitmek"ten bahsettiğim, ardarda dekorasyon içerikli yazılar yazdığım, erkeklerle ilişkilerimi didikleyip durduğum, periyodik olarak Kim Ki-duk filmleri hakkında yazdığım veya her yazıya Yvette Unifo'dan fotoğraflar eklediğim dönemler bu bloga eskiden beri uğrayanlara hiç yabancı gelmeyecektir.

Bu aralar da "zaman"a kilitlenmiş durumdayım. Daha doğrusu zamansızlığa... Yazdığım son 4-5 yazıda bunun izleri var. Hatta daha seyrek yazmamda bile...




Bir iş çıkışı eve doğru yürürken sık sık yaptığım gibi Nezih'te mola verdim. Yeni çıkmış kitaplara şöyle bir göz atarken, "Yaşamın Ham Maddesi: Zaman & Kullanma Klavuzu"nu görünce durur muyum hemen aldım. Sanıyorum ki bu kitabı okuyacağım, zamanı kullanmak konusunda neleri yanlış yaptığımı anlayacağım ve bir nevi süper-kadın olup her yere yetişeceğim. Alakası yokmuş, hatta kitap "Zaman yönetimi denilen şey yararsızdır. Her halukarda zaman tasarruf etmeye yaramaz." fikrini savunuyormuş.

Bu kitap, zamanı tamamen öznel kabul ediyor ve bilimsel verilere dayanmasına rağmen çok keyifli ve akıcı bir dille savunduklarını açıklıyor. Benim gibi zaman planlaması diye bir şeyin var olduğuna, sadece bu işi yeterince iyi yapamadığın için istediği her yere yetişemediğine inananlar için kitaptan çarpıcı bir kısmı paylaşıyorum:


Zaman hep kısıtlıdır. Sabahtan akşama kadar dakikalar akar, biz de onların peşinden hep biraz geç kalmış vaziyette koşarız. Daha yataktan kalkar kalkmaz, bugün de yapılması gerekenlerin tamamını yetiştiremeyeceğimiz korkusuna kapılırız. Ertesi gün yapılacak işler dağı biraz daha yüksek olacaktır.

Kitapçınız size yardım vaad ediyor. Orada zaman yönetimi konusunda tavsiyeler veren dizi dizi kitap sizi bekliyor. Bu kitapların arka sayfalarındaki ve kapak içlerindeki yazılar hep aynı şeyi vaad ederler: Kitabı okur okumaz koşturmaca sizin için geçmişte kalacaktır. Kitabı açtığınızda bunu nasıl başaracağınızı öğrenirsiniz. Size bir kalem, bir ajanda ve yaşamınızı düzene sokma niyeti gerekiyordur. Şimdi yapmayı düşündüğünüz şeyleri bir liste halinde yazın:

*  Kütüphaneye kitapları iade etmek
*  Cilt bakımına gitmek
*  Terziye boyu kısaltılacak kıyafetleri götürmek
*  Tercümeleri tamamlamak
vs vs vs

Umarım hiçbir şey unutmamışsınızdır. İkinci adım olarak da her bir görev için tahminen kaç dakika harcayacağınızı ve bunu ne zaman yapmak istediğinizi yazmanız gerek. Başvuru kitabınız size önemli işleri hemen, önemsiz işleri daha sonra yapmanızı hatırlatacaktır. Şimdi sadece bir günlük plan yapmanız yeterlidir, bir takım aksaklıklar olması ihtimaline karşı biraz geniş aralıklı plan yapın yeter. Akşam görevinizi başarıp başaramadığınızı yoklayın ve tamamladığınız her bir işin yanına bir işaret koyun. İşte bu kadar.

Günlük planınızda, listenizi gerçekleştirmek için yeterli zamanı da öngördünüz mü? Belki de kitap bu işlerin ne kadar süreceğini sizden gizlemiştir.

Yoksa öneriler gerçekten fena değildi. Romalı Stoacı Seneca daha MS 62 yılında Ahlak Mektupları'nda genç arkadaşı Lucilius'a bu tavsiyelerde bulunmuştu. "Zamanı çok iyi değerlendir." diye uyarmıştı Seneca. "Yaşamımızın büyük bölümü gereksiz şeyleri yapmakla, büyük bir bölümü de hiçbir şey yapmamakla geçiyor." Sonra Seneca ümitsiz bir tavsiyede bulunmuştu: Zamanın muhasebesini tutmak yararlıdır, o zaman en azından zamanı nerelerde israf ettiğimizi biliriz. Kendisi de böyle yapmaktadır. "Ben de büyük savurganlık yaptıktan sonra yine de her şeyin hesabını tutan biri gibiyim. Elbette hiç açık vermediğimi söyleyemem ama neyi, neden ve nasıl kaybettiğimi söyleyebilirim."

Almanya'daki şirketlerin neden her yıl Seneca'nın bile bildiği reçetelerin anlatıldığı seminerlere milyonlarca euro harcadıklarına en iyisi hiç kafanızı yormayın. Bu konuyu ele alan organizasyon psikologları yıkıcı bir sonuca ulaştılar: Zaman yönetimi denilen şey yararsızdır. Her halukarda zaman tasarruf etmeye yaramaz.

Bu konuda şimdiye kadar en ayrıntılı araştırmayı Amerikalı araştırmacı Theresa Macan yaptı. Macan, araştırmaya katılan birçok kişinin, bir zaman yönetimi seminerinden sonra kendilerini daha iyi hissettiklerini kabul ediyor. Ancak bunun ruhsal bir şifadan başka bir şey olmadığını söylüyor. Etkisi de bir kaç haftaya varmadan geçiyormuş: "Zaman yönetimi kurslarına katılanlar, beklentinin aksine verilen eğitimden sonra işlerinden daha çok memnun olduklarını söyleyemedikleri gibi, böyle bir seminere katılmayanlara göre gerilimleri de azalmamıştı. Eğitimden sonra iş verimi de kesinlikle artmamıştı."

Zama yönetimi önerileri de verilen diyetler gibidir. İlk günlerde insan heyecan doludur. Ancak çok geçmeden hırs azalır ve arasıra bir istisna yapmaya başlanır. Birkaç hafta sonra her şey eskisi gibidir. Gösterilen çaba büyük, doğruda doğruya hissedilebilen etki ise devam edebilmek için çok küçüktür.

Zaman yokluğundan yakınan kişiler, kesinlikle nasıl organize olacaklarını bilemeyen insanlar değillerdir. Bir takvim yapmak ve buna uyabilmek, koşturma içindekilerin genellikle iyi başardığı bir şeydir. Sürekli zaman yokluğu hissetmenin daha derinlerde yatan sebepleri vardır. Bundan bizim hissediş ve düşünüş tarzımız sorumludur.


Foto 1: Frost Your Next Cake Free (by somavenus)
Foto 2: time stops without you (by santiago simple)
Foto 3: time to love (by Chibasenka)

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım