05 Mayıs 2011

Maaile giderim Rixos'a; hamdolsun all inclusive!

Başlığa aldanmamak lazım, maaile çalışıyoruz biz bu aralar. Ofis benim pestilimi çıkarmıyormuşçasına Bilgi Üniversitesi'nde bir sertifika programına kaydoldum. Bu saate kadar oturdum comperative contract law ders notlarını okudum. Aşk da bu saatte bile dada ve S14'ün açılışına ardarda süprizler planlamakta, her bir detay için uğraşmakta...

O zaman bu başlık nereden çıktı derseniz bu aralar ki neşe kaynağımdan: Yılmaz Özdil'in "İsim - Şehir - Hayvan" adlı kitabından. "Eee ben bu adamın köşe yazılarını okuyordum zaten kitaba ne gerek vardı?" dememek lazım. O yazılar, konularına göre toplu toplu olunca gündemi sürekli değişen ülkede ne kadar büyük olayları ne kadar çabuk unuttuğumuzu o kadar güzel hatırlatıyor bu bir. Bir tanesi asla kesmeyen o güzelim yazıların bir sürüsünün ardarda olması inanılmaz bir keyif veriyor bu da iki. Yılmaz Özdil okumayanlardansanız zaten bu kitabı almamak ayıp olur. Ağlanacak halinize gülmeyi özlediyseniz, memlekette olup bitenlere sinirlenip küfretmekten bitkin düştüyseniz; biraz da onlarla eğlenme zamanıdır. Bana olur olmaz yerlerde kahkaha attıranlardan bir demet:

"Hala diyorlar ki Atatürk diktatördü. Vahdettin neydi peki? Demokrat Parti Genel Başkanı mı?"

"Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!"

" Daha da gelmem Davos'a... Maaile giderim Rixos'a. Hamdolsun all inclusive."

" Sor hobilerimizi mesela. Bako ne çıkar? Kitap okumak çıkar. Halbuki hepimiz biliyoruz ki, kıçımızı silmek için tükettiğimiz tuvalet kağıdı miktarı, beynimizi parlatmak için tükettiğimiz kağıt miktarından fazla."

"Bu iş en büyük adalet sarayını yapmakla, yani binayla filan olsaydı, Yargıtay başkanı müteahhit olurdu."

"Memleketi satıyorlar gıkın çıkmıyor, tarlana alt tarafı bir inek giriyor, bütün köye dava açıyorsun emmioğlu!"

" İş adamına dava açıyorsun, 78 milyar dolarlık... Hakim alıyor, ayda iki bin lira maaş... Hakimin psikolojisini düzeltip dosyaya hakim olması zaten 6 ay sürüyor."

Kitabın daha yarısındayım, yazıların bir kısmında kikirdememe hakim olamıyorum, bir kısmında da korkunç bir hüzün kaplıyor içimi. Öğle yemeğinden vazgeçip, güzel bir latte eşliğinde kitaba yumulmak, beni ayaküstü yenecek bir yemekten daha çok doyuruyor iki gündür.

Bu arada Cevahir'in önündeki eskiden Tür'lünün bulunduğu tarihi binaya açılan Starbucks'a bayıldım ben. Bina güzel, kocaman bahçesi ondan güzel... Karaköy'deki Starbucks'tan sonra en favorimi buradaki ilan ettim gitti.


Yılmaz Özdil filan okuyamam, kahveyle de işim olmaz, bir türlü gelmeyen baharda bu hayat nasıl çekilecek diyorsanız da, bir paket yukarıdaki ilaçtan atın çantanıza, cömert olun, bol bol dağıtın, iyi gelir ;)

İlk foto: 74 Lime Lane

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım