28 Haziran 2011

Bana hayatın dondurma ve ayakkabıdan ibaret olmadığını hatırlat!

Bazen kısacık mailler alıyorum bu bloga tesadüfen yolu düşüp, bir kaç saat o yazıdan bu yazıya savrulanlardan. İçeriği özetle "Hayat sana güzel" oluyor bu maillerin. Evet iyi bir işim, harika arkadaşlarım, birlikte çok mutlu olduğum bir sevgilim ve attığım her adımda arkamda olan hem maddi hem manevi desteğini sürekli hissettiğim bir ailem var. Ama... "Herşey her zaman harika, ooo çok mutluyum mars benim dünya benim!" durumu da yok. Çalışıyorum, yoruluyorum, bazen çok sıkılıyorum, içim daralıyor, kaçasım geliyor her şeyden ve hatta bazen kaçma hayali bile kuramayacak kadar yorgun oluyorum. Eve geliyorum, ayaklarımı uzatıyorum, "ohhhh" çekiyorum. İçimde bir yerde "Mutlu değilim" diye haykıran bir ses oluyor, sahip olduğum için kendimi şanslı hissettiğim her şeyi kendime bir bir hatırlatıyorum onu susturabilmek için.


Böyle zamanlarda kitaplar ve filmler can kurtarıcı demek abartılı olsa bile ruh hali kurtarıcı oluyor. Yormadan, bambaşka bir aleme alıp götürüyorlar. Yoksunluk çekiyormuşçasına gömülüyorum kitaplara filmlere. Çok iyi geliyorlar.

Tatil yapanlar için çözüm daha basit: Biraz güneş, biraz deniz, after-sun kokulu akşam üstü tembelliğinin saramayacağı hiç bir yara yok. Tatile bile gidemeyenlerdenseniz, işte bu yazı sizin için ;)

Sophie Kinsella benim için eskiden güneşlenme eşlikçisi bir yazardı. Artık işe giderken ve gelirkenki yollarıma eşlik ediyor. Daha önce Alışverişkolik'i okumuştum, arada başka kitapları da var galiba ama onları okumadan direk sonuncu kitaba geçtim: Mini Alışverişkolik. Hatta bir pazar sabahı market alışverişinden geldikten sonra Aşk fişe bakıp, şaşkın şaşkın "Mini Alışverişkolik diye bir şey almışız biz!?" dedi. :) Bizim genç ve bekar Betty büyümüş, evlenmiş hatta anne olmuş. Genç ve bekar hali bana bizden biri gibi geliyordu, aynı şuursuzluğu koruyan bir anne haline gelince Harry Potter kadar fantastik bir karakter olmuş. Değişmeyen tek şey hala çok eğlenceli oluşu.

"Jess hakkında hiçbir zaman anlayamayacağım bazı şeyler var. Gelinlik yok. Çiçek yok. Fotoğraf yok. Şampanya yok. Evliliğinden eline geçen yegane şey, kocası."


Angel.a, Cinemushaboom gecelerimizden birinin filmi oldu. Hepimizin aklında bambaşka tarzda bir film izlemek olmasına rağmen, hepimizi kendisine kilitledi. Paris...siyah-beyaz...Luc Besson.. her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran bir adam ve topmodel ile fahişe karışımı bir görüntüsü olan bir melek. Sıradışı bir konusu var, harika espriler içeriyor ve büyük bir merakla izleniyor. Ölmeden önce izlenmesi gereken bilmemkaç film diye bir liste yapsam bu film listedeki yerini mutlaka alır öyle söyleyeyim.

Ve beni bütün haftasonu eve kapatan kitap: Bir Gün.
Tez sunumumu geçme hediyesi olarak çok sevgili ofis-oda arkadaşım hediye etti bana bu kitabı. Cuma günü biraz okumaya başladım ve sonra bırakamadım! 'Aşk romanı' demek kitabı çok sıradalaştırır. Aşk romanlarında hep bir yapmacıklık, hep bir gerçeküstülük vardır ya, anında birbirlerinin doğru insan olduğunu anlarlar, ilişkilerde gel gitler yaşamazlar, romanın serseri veya kötü karakteri değillerse yanlış yapmazlar... Bu romanda öyle değil. İyi ve kötüler yok, hepimiz gibi iyi olmaya çalışan ama bol bol hata da yapan, istemeden etrafındakileri kırabilen karakterler var. İlişkiler de mutlu ve mutsuz diye ayrılmamış, aynen hayattaki gibi mutlu ve mutsuz anlar var. Em ve Dex'in yaşadığı ilişkilerin içinde, onların tanıdıklarının yanında buluveriyor insan romanı okurken... Yakında filmi de çekiliyormuş, ama bilirsiniz hep kitaplar, filmlerinden daha iyidir, filmler hep biraz eksik kalır.

" Sanki diploması dik kafalılık edip kullanmadığı bir süper güçmüş gibi, annesi her gün 'Ama iki ana dal yaptın sen! Ne oldu iki ana dalına?' diye soruyordu."

" Emma'nın da burjuva kelimesini aşağılama ifadesi olarak kullanan kızlardan biri olduğunu anlamıştı; ama burjuva sözcüğünü ve beraberinde getirdiği her şeyi seviyordu oysa. Güvenlik, seyahat, güzel yemekler, iyi davranışlar, hırs, bunun için özür dilemeye ne gerek vardı ki?"

" Yerel barda garson olarak bir iş bulmuştu, zaman geçiriyordu ve beyninin buzdolabının arka tarafında unutulmuş bir şey gibi yumuşamaya başladığını hissediyordu."

" Henüz uyumamış olduğu için bunun günün ilk içkisi değil, gün gecenin son içkisi olduğu düşüncesiyle kendini rahatlatmaya çalışıyor."

"İşin sırrı cesur ve atılgan olup bir fark yaratmakta. Bütün dünyayı değil, sadece etrafını birazcık değiştireceksin. Çifte diploman, tutkun ve daktilonla dışarı çık ve herhangi bir şey için çok sıkı çalış. Mesela sanatla hayatları değiştir. Çok güzel şeyler yaz. Arkadaşlarına değer ver, ilkelerine sadık kal, tutkuyla ve dolu dolu yaşa. Yeni şeyler dene. Sev ve sevil mümkünse. Dengeli beslen. Bunun gibi şeyler..."

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım