14 Ekim 2012

Bir daha asla yapmam dediğimiz hataları yapıp, başka kişileri, bambaşka duygularla sevmiyor muyuz? Bu olaylarda kişilerin bu kadar önemi var mı sizce?

"Ben isterdim ki, deodorant reklamlarındaki gibi biriyle çarpıp tanışayım, ya da barda çakmağımı isteyen bir adam, üç saat sonra beni Maldivler’deki yazlığına çağırsın ve orada evlenip mutlu olalım."

Canınız sıkkın olduğunda ne yaparsınız?

Kadınlar bakımından genel olarak bu listede alışveriş yapmak ve kuaföre gidip saçı kestirmek veya boyatmak başı çeker. Muhtemelen bunun da altından kalkılamayan bir kredi kartı ekstresi ve "aslında saçımın eski hali daha güzeldi" pişmanlığı gibi bir sonu olur.

Bir de kız arkadaşlarımızla buluşup her detayı anlatırız. Özellikle de konu erkek meselesiyse, üç gün önce öve öve bitiremediğimiz adamı bu sefer yerin en dibine sokarız.

Ben canım sıkıldığında kitap okurum. Bambaşka hayatlara dalıp kendiminkini unuturum veya benim yaşadıklarıma benzer hikayelerde teselli bulurum. Başka hiçbir şey bana kitap okumak kadar iyi gelmez. 

Bir de canım sıkkın olduğunda kesinlikle daha üretken oluyorum. Daha çok çalışıyorum, daha çok yazıyorum, daha çok geziyorum. Kendi beynimde dolanan düşünceleri bastırmak ve onlardan kaçmak için başka bir şeylerle uğraşıyorum.



Bundan birkaç ay önce karşımda beni çok iyi tanıyan, benim bir ilişkiye motive kalabilmem için bir erkeğin neler yapması gerektiğini anlatırken ağzımı açık bıraktıran, bana yoğun çalışsa dahi hep zaman ayıracağının ve hiçbir zaman kendini dışarıya kapatmış her şeyi baş başa yapan çiftlerden biri olmayacağımızın sözünü veren bir adam vardı. Bana o kadar tatlı bir şekilde beni hayatında ne kadar çok istediğini anlatıyordu ki, o dönem hayatımda pekala çok hoşlandığım başka bir adam olmasına rağmen, eridim bittim, ondan başka herkesi hayatımdan ihraç ettim ve onunla bir maceraya atıldım.

Peri masalı gibi başladı, ayaklarım yere basmıyordu. Kadınlar mutluyken güzelleşir ya... Dünya bir anda olduğundan daha güzel gelir ya... İlişkiyle alakasız bütün problemler bile kadının gözüne daha kolay görünür ya... Öyle bir dönemdi benim için. İnancımı kaybettiğim her şeye yeniden inanmaya başlamıştım. 



Sonra her şey değişmeye başladı. Adamın işi, adamın sporu, adamın maçı, adamın toplantıları. "Eee ben bu hayatın neresindeyim?" diye isyan etmeye başladım. 

Ben inanmıyorum çünkü, bir insanın hayatında gerçekten istediği bir kadına jestler yapamayacak, onunla görüşemeyecek kadar yoğun olabileceğine... Ben de ev hanımı değilim ki, çalışıyorum, yüksek lisans yapıyorum, geziyorum, tozuyorum, kadın olmanın doğal sonucu bakımsal meselelere haftada ciddi mesailer harcıyorum. Benim zamanım varsa onun da olabilir. İsterse tabii. 

Yeni yaşımın ilk akşamında, çok net anladım. Demiyordum ki, hayatını bana ada, işi gücü bırak benimle ilgilen. Ama doğum günümde bile bana bir şirinlik yapmayan, beni havalanından karşılamak gibi bir süpriz yapmak yerine evde fosur fosur uyuyan bir adam istemiyordum hayatımda. Ne sevgililerim oldu, bana inanılmaz süpriz partiler organize eden, nereye gidersem gideyim havaalanı kapısında kollarını açmış kocaman bir gülümsemeyle beni bekleyen... Oluyor yani böyle şeyler gerçek hayatta, gördüm.




Adam ne dedi? Konuşalım. Ne konuşacağız? Daha farklısını şu an yapamayacağını anlatacak, hiçbir şey için söz veremediğini, ama beni hayatında istediğini... Ütopya yani. Hiçbirimizin hayatında hiçbir zaman her şey mükemmel olmayacak, olsa zaten yazının en başındaki cümle gibi olaylar olurdu, hepimiz güllük gülistanlık yaşardık. Önemli olan her şey yolunda gitmediğinde de bir insana sevgini gösterebilmek. Minicik jestlerle de olsa... 

Beni hep fevrilikle suçlamıştı. Bekledim. Bomboş cumartesisinde gelsin özür dilesin, gönlümü alsın, kendini anlatsın. Yapmadı. Onun yerine bir daha kapıştık gecenin bir vaktinde. 

Saat 4:00, ben harika bir ev partisindeyim, keyfim de bayağı gıcır esasen. Çok tatlı iki komşumla tanışmışım, yanımda birlikte vakit geçirmekten çok hoşlandığım Martha ve Rüya var, Rüya'yı bundan sonraki ilişkilerimde koçum olarak atamaya karar verdiren hikayeler dinliyorum, İstanbul'da yaşayan bambaşka ülkelerden gelmiş renkli insanlarla tanışıyorum...

Adam "Senin istediğin gibi bir sevgili olabilmem için zamana ihtiyacım var." dedi. Ne kadar zaman? Ben beklediğimde elime ne geçecek? Harika bir ilişki sözü verebiliyor musun? Yok. Bir de "Sen böyle düşünüyorsun, olaylar benim açımdan daha farklı" dedi. "Gel o zaman konuşalım." dedim. Yarın toplantı için Avrupa Yakası'na geçecekmiş, ondan sonra konuşurmuşuz!! Yol üzerinde uğramanı değil, benim için gelmeni istiyorum, şimdi gel dedim. Gelseydi, erir biter kavga bile edemez, her şeyi unuturdum. O ne yaptı? 25 TL taksi parası veya 1 saatlik uykuyu benim için feda edemedi.  Hiç huyum değildir ama bir şey görüp onu özlememe neden olabilecek her yerden sildim ve engelledim.


Üzüldüm. Onu kaybettiğime değil. Kaybettiğim bir şey yok.  Beni üzen, cadolozlaştığımda gelip sarılıp beni ne kadar sevdiğini söyleyemeyen, biz olabilmemiz için egosunu arka plana alamayan, gerektiğinde beni silkeleyip kendime getiremeyen bir sevgili.... Sonuç olarak boktan bir sevgili olmuş oluyor. Bambaşka bir şey hayal etmiştim, ona üzüldüm. Bir de Mr. Prozac kadar harika bir ismi bu kadar hak etmeyen bir adamda harcadığıma...Partiye mola verdim, bir şişe rom aldım ve bana leziz bir kokteyl hazırlamayı vaad eden adamın kokteyllerine bıraktım kendimi. İşe yaradı. 

Sonra da kendimi Oben Budak'ın "Falan Filan"ına vurdum. Edebi bir şeyler, harika bir kurgu, şaşırtıcı bir içerik bekliyorsanız avucunuzu yalarsınız. Seks içeriklerini okurken huzursuz oluyorsanız, kitaptan nefret edersiniz. Kızkıza dedikodu kıvamında arsız detayları olan, aşk maceralarının kitabı bu. Bana Fransız kız arkadaşım ile, Berlin sokaklarında marketten aldığımız birer şişe şarap ile fısır fısır yaptığımız sohbetleri anımsattı. 

Özellikle de final cümleleri bence her kadının kulağına küpe olması gereken cümleler. Hep unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatıyor:

"Kişiler değişse de yaşadığımız hep aynı değil mi? Bütün duygular aşk-ayrılık-ihanet ve seks arasında gidip gelmiyor mu? Bir daha asla yapmam dediğiniz hataları yapıp, başka kişileri, bambaşka duygularla sevmiyor muyuz? Bu olaylarda kişilerin bu kadar önemi var mı sizce? "




Ve kitapta bayıldığım diğer cümleler ve paragraflar:

- "Adrien beni terk ediyor. Tek yaptığı bu... Onun zaten tek hamlesi oldu bu dört yıllık ilişkide. Sadece evi terk ederken eylemde bulundu. Beraber yaşadığımız evi o bulmadı, yemek yapmadı, ortalığı temizlemedi, tatil planları yapmadı, bilet kuyruğunda beklemedi, doğum günlerinde hediye almadı, D&R’dan film bile seçmedi. Hiçbir şey yapmadı, sadece terk etti."

- "Aynı acıyı binlerce kez yaşamanıza ve bunun geçici bir süreç olduğunu bilmenize rağmen aşk acısı çekmek tuhaf! Şu an hatırlamıyorum sayısını ama kabaca hesaplarsak 15 senelik bir aşk tecrübem var. Nereden baksanız sağlam bir kariyer bu."

- "Önce kedi alan sonra ortak ev alır, sonra yazlık alır. Hayatları boyunca hiç gezmeden tozmadan ruh hastası gibi o evlerin taksidini öder, yaşlanınca da gider orada emeklilik hayatını sürdürür. Yani bu anlattığım ortalama bir türk ailesinin en büyük hayalidir zaten."

- "Hem şaşırmış, hem sevinmiş, hem istekli, hem vermeye hazır, hem de umurumda değilsin anlamlarını tek bir cümlede toplamaya çalıştım ama olmadı."

- "Sanki aldığım nefesi damarlarıma o pompalıyor, kanımı o temizliyor gibi hissettiğimden ayrılınca direkt ölüyorum zannettim."

- "Bok varmış gibi saati 09:30’a kurduk ki kahvaltıyı kaçırmayalım. Zaten bu kahvaltı meselesinden ne rüyalar, ne orgazmlar ne güzel uykular kaçmıştır. Bu açlık ne yahu. Evinde olsan dünden kalma ekmeklerini hafifçe ısıtıp bir dilim beyaz peynir ve taze demlediğin çayla kahvaltıyı geçiştireceksin ama oteldesin diye krallara layık bir kahvaltı etmek zorundasın. Sanki her sabah sevgiline ve kendine upuzun bir ziyafet sofrası hazırlıyorsun, 11 çeşit peynir,  15 çeşit zeytin ve binlerce gereksiz hamur işi olmadan kahvaltını edemiyormuşsun gibi ne saçma öyle değil mi?"

Ve kitapta da geçen çok tatlı bir şarkıyla kapanışı yapalım, yeni başlangıçların şerefine dans edelim: Groove is the heart!



Dip Not: 

1) Yazıdaki tırnak içindeki bütün cümleler Oben Budak'ın "Falan Filan"ındandır. 
2) Bütün görseller Sex and the city'den. 
3) Bir de kafamın karışık olduğu günlerde yazdığım yazılara yaptığınız yorumlar için çok çok teşekkür ederim. Daha objektif bakabilen insaların görüşünü almak şahane.


10 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu kadar eğlencelisin, güzelsin,renklisin, tarzsın ve bizim hayatımızın icine eden bu tarz heriflerden kesinlikle cok daha iyilerini hakediyorsun.
Ben eskiden bi adamla tanistigimda kafamda kisiligini tahminlerle olustururdum ve o adamlar her defasinda bambaska biri cikardi. Sana tavsiyem sen de bunu yapma. Kimse sandigin gibi degil cünkü..

Adsız dedi ki...

Tatlııım, tatlım,
Arada bir kafana vurup, hatırlatmakta fayda var: Mutlu olmak için dış etmenlere ihtiyacın yok senin. İçinde kendi besleyip, büyüttüğün ve seni sen yapan şeylerin gücü seni mutlu ve farklı kılıyor. Senin bu eşsiz yönünü farkedip, kendi lehine kullanmayacak insanı sepetle gitsin. Önce fikrinden... Sonra hayatından...Akıllarına yanayım onların. Sakın üzülme. Enerji saçmaya ve yörüngene doğru insanlar katmaya devam.
Serap

Adsız dedi ki...

Bunları 26 yaşında farketmen(yani evlenmeden) ne güzel. Ben evlenmeden farkedemeyenlerdenim. Ve inan tatlım bu tip erkekler gittikçe kötüye gidiyor.Hiç düzelmiyor.Böyle bir erkekle evli olmak çok zor. Hayat böylede geçiyor. ama nasıl! Öylesine hiçbirşey paylaşmadan. Onun için sakın evlenme emin ol böyle daha mutlusun.

Adsız dedi ki...

Sen ilişki hep flört döneminde kalsın istiyorsun, karşındaki insansa artık rahatlığa bırakmak ve bunun keyfini sürmek istiyor.OLay su sen kadınsın o erkek ve biz cok aşk filmi okuyup, cokça ilişki analizi yaptık. FAKATTT romantik komediler kadınlar içindir, hayatımız öyle olmicak, kaç yaşına gelirsen gel bu çok öküz diye ağlıcaksın:) hepimiz gibi, annelerimiz gibi çünkü senin aradığın tutku ilişkini tüm hücrelerine yayılmışken onların ki sadece yatakta nasıl değişir bilmiyorum ama yalnız değilsin ve ilişki dediğin şeyde işte böyle bişey. konuş konuş yine çözümsüz:)

Ebrushka Blog dedi ki...

Elbette kimse hayalimizdeki kalıba birebir uymaz. Ama iş, sen ona ne istediğini söylediğinde elinden geleni yapan, senin için çaba harcayan, seni kaybetmekten ya da ona olan sevginin azalmasından korkacak bir adam bulmak. Yani esasen sonuçtan çok gösterilen çaba önemli. Öyle adam bugün olmasa yarın sonuca ulaşıyor zaten. Ha baştan böyle olup sonra değişen çok, ama bugün bile böyle değilse o adama zaman ayırmaya gerek yok. Derim ben :)

http://ebrueliacik.blogspot.com/

Unknown dedi ki...

Biz hep baş tacı edelim ama onlar yerlerini çok iyi biliyorlar ki hep ayaklarımızın altına atıyorlar kendilerini...

Herkes layığını bulur der büyüklerimiz..

Unknown dedi ki...

senin için çok değerli tamam kabul ediyorum ama benim açımdan baksana bi de tanımıyorum bile bana hiç bir şey ifade etmiyor! seni niye bu kadar ilgilendiriyor bu adam? nasıl bu kadar üzebiliyor. beni üzmüyorsa istersen seni de üzemeyebilir öyle değil mi ? niye benim açımdan bakmaya denemiyorsun hep kendi gözünden mi görmek zorundasın olayları? hayır istersen gayet bir başkasının gözünden bakıp onun ne kadar değersiz olduğunu anlayabilirsin :)
umarım faydalı olur bu yöntem ben bu yöntem olmasa herhalde hala yaşıyo olamazdım :))

pazariseverim dedi ki...

e hadi ozaman rast gele şekerim ;))

özgür dedi ki...

Ne oldu şimdi iyiler mi kazandı kötüler mi?

kaan dedi ki...

Seni ne zamandır takip ediyorum unuttum. Bir Doz Minik Güzel Şey'den daha önceki 2-3 bloğunu hatırladığıma göre beş yıl olmuştur. Yanlış hatırlamıyorsam üç kez gördüm dışarda seni. Hiç konuşmadım merhaba demedim. Sadece gözlemledim, inceledim. Bence Mr. Prozac konusunda henüz doğru tespitleri yapabilmiş değilsin. Kafan karışık senin. Mr. Prozac doğru veya yanlış kişi demiyorum. Ama birşeyler oturmadı ilişkiler konusunda sende Parantez1(ayrıntıya girmiyorum, girmem. analiz yaparken geçmişten de data kullanmak zorundayım artık takipçin çok fazla, özel yaşamını ifşa etmek gibi olur. Geçmişte çok şey anlattın bloglarda)
Parantez2(birşeyler oturmadı ifadesini saygısızlık olarak algılama)
Öğüt veya akıl vermiyorum. Sadece Mr. Prozac meselesinden hareketle, ilişki ve gerçekten ne istediğin konusunda bazı şeyleri daha derin düşünmen gerektiğini, bunu birgün düşüneceğini ama henüz daha o noktaya gelmediğinin tespitini yapıyorum. Sevgiler...

Pinterest'im

Instagram'ım