06 Şubat 2014

Not Defterim: Şampanyalı Mojito, Blue Jasmine, Snood ve Tabutta Rövaşata

Söyleşilerde hep yönetmenlere, yazarlara, ressamlara sorarlar "İlham kaynaklarınız nelerdir?" diye. Sanki yalnızca sanat ile bağlantılı işler yapanların ilhama ihtiyacı olurmuş gibi, başka kimseye böyle bir soru yöneltmezler.

Bence hayattan keyif alabilmek için herkesin ilhama ihtiyacı var. Yeni fikirler, planlar, bakış açıları insanı düşündürür, silkeler, canlandırır çünkü.

Kitaplar, sokaklar, filmler, yeni insanlar, seyahatlerin yanı sıra son dönemlerde de Pinterest'e taktım ben. Dergi ve blog okumaktan çok daha ilginç buluyorum Pinterest'te dolaşmayı. Zaten Türkiye'de yayınlanan çoğu dekorasyon ve moda dergisi de görsellerini buradan çekiyor.

Başında sıkılmadan saatlerimi geçirebiliyorum, kalktığımda da aynı anda hem yemek pişirmek, hem DIY projelerini yapmak, hem ev dekore etmek, hem de giyinip kuşanmak istiyorum. Pinterest'ten esinlenip de yapmak istediğim o kadar çok şey var ki, şu an emekli olsam bir saniye bile boşluğa düşmem.

Çok sevgili İsviçreli damadımız, bizim kızın gelirken kilo limitini aşmamak için geride bıraktığı şampanyaları İstanbul'a getirince, Pinterest'te görüp fena halde merak ettiğim Şampanya Mojito tarifini denedik ve bayıldık!


Mojito sevenlerdenseniz; ama artık içip içip sıkılmaya başladıysanız, duty free'den ilk geçişinizde -veya geçene siparişiniz ile- bir şişe şampanya veya prosecco edinin! (Türkiye'de yok mu, var tabii; ama nedense gereksiz uçuk fiyatlara satılıyorlar, o yüzden gerek yok.)

Şampanyalı greyfurtlu mojitonun tarifi şöyle:

Bir bardağın öncelikle ağız kısmında yarıya kesilmiş limonu gezdirip, tekila bardağını tuza batırdığınız gibi, kokteyl bardağını toz şekere batırıyorsunuz. Ardından nane yapraklarını, bir çay kaşığı şekeri ve yarım limonun suyunu bardağın dibine koyup, naneyi bunlarla birlikte biraz eziyorsunuz. İçerken ağzınıza nane parçaları gelmemesi için ezme kısmını çok abartmamanızı tavsiye ederim. Sonra yarım greyfurt suyunu ve iki parmak kadar Bacardi'yi bardağa döküyorsunuz ve bardağın kalanını şampanya ile dolduruyorsunuz. Kenarına da bir dilim greyfurt taktınız mı, hazır!

Kafası ise şöyle:

Evde miskin miskin yatılan günler için, Woody Allen filmleri vazgeçilmezdir. İşte böyle bir günde en son filmi Blue Jasmine'i izledik.

Jasmine, her kadının hayallerini süsleyen bir evlilik yapar; kocası süprizlerle dolu, zengin, ince düşünceli ve yakışıklıdır. Peri masalı kıvamında muhteşem seyahatler, hediyeler, evler ve partilerle geçen yıllardan sonra, kocasını ve parasını kaybederek, San Fransisco'da yaşayan üvey kardeşinin yanına taşınır. Üvey kardeşinin hayatı, onun sevgilisi, yaptıkları işler Jasmine için çok aşağı sınıftır. Parasızlığına rağmen, bu hayata adapte olmayı reddeder ve üvey kız kardeşine sürekli azına razı olmaması gerektiğini söyleyip durur.

Film seyirciye, tam 'azına razı olmama' felsefesi işe mi yarıyor diye düşündürürken, ters köşe yapıyor. Sırf Cate Blanchett'in oyunculuğu ve muhteşem kıyafetleri için bile izlenmeye değer.


Havalar buz gibi gidiyor, yaz burnumda tütüyor. Kat kat giyiniyorum, atkılara dolanıyorum, eldivenlerimi sık sık bir yerlerde unutup kaybediyorum. Kışa dair en favori aksesuarım boyunluklar, ya da daha havalı bir deyişle snood'lar. Atkı gibi, nasıl dolasam daha iyi duracak derdi yok, takıyor ve çıkıyorum, üstelik gerçekten sıcacık tutuyor.

Bu aralar en çok kullandığım snood'larım Berna Hanım'dan, taktığımda epeyce ilgi çekiyorlar, böyle bir şeye ihtiyacınız varsa, info@bernaakbay.com'dan kendisiyle iletişime geçebilirsiniz. (Bayık bakışlarım uyanılamayan kış sabahları yüzünden, artık o kadarının kusuruna bakmayın :) )



Ve şehirde yaşayan herkesin bizim kadar şanslı olmadığını hatırlamak, sadece akşam sıcak bir yatağa sahip olmanın bile ne kadar büyük bir nimet olduğunu bilmek, Ahmet Uğurlu'nun oyunculuğundan etkilenmek ve 1996 yılındaki İstanbul ile nostalji yapmak için izlenmesi gereken bir film, 1996 yapımı Tabutta Rövaşata.




Keyifle kalın, keyifini düşünemeyecek durumda olanlar için önünden geçtiğiniz fırınlarda çıkma ekmek bırakmayı da unutmayın!


8 yorum:

Adsız dedi ki...

Pinterest ile ben de aşk yaşıyorum, çok orjinal. fikirler ve muhteşem görseller var. Ruhum doyuyor. Yazı tarzını çok samimi buluyorum.Nasil başladı, nasıl bitti.. (Züleyha )

sebuş dedi ki...

Her telden her dilden şarkı yarışması gibisin:) pinterest ile başlayıp fırındaki ekmekle son buluşun gülümsetti beni,
bacardi mojito nefistir, gazoz gibi içilir,tadına doyum olmaz. senin karışımından anlaşılıyor ki adamı fena çarpıyor:)
öperim,

Gökkuşağı Dosyası dedi ki...

Ah o Pinterest var ya Pinterest, adamda uyku bırakmaz. Gece yatmadan bakıyorsam, bir türlü başından kalkıp yatamıyorum, o kadar ilham yüküyle yatınca da milyon tane fikir kafamda dönüp duruyor, uyutmuyor. O yüzden uyku öncesi pin yasağı koydum kendime.
Gündüzleri işe başlamadan bakayım dersem, o iş saati mutlaka sarkıyor. Şu Pinterest için haftanın belli bir gününü ayırmak lazım galiba. 24 saat gezsem bıkmam zaar.:)
Bu arada blogunuzu bir süredir gerçekten keyifle takip ediyorum. Kızarmış ekmek ve kahve kokusuyla özdeşleştiğinizi de belirteyim. Çünkü iş öncesi kahvaltı sürecimde okuyorum sizi. Güne güzel bir başlangıç oluyor. Sevgiler.:)

Deniz Evin dedi ki...

Pinterest gerçekten derya deniz, tüm zamanımı orda geçirsem yine de doymam ve hiç bıkmam! :) Filmleri hemen not aldım izlemek için sabırsızlanıyorum, yine keyifli bir yazı olmuş öperim çok Sezeenn :)

Merve Şanlıtürk Kıyak dedi ki...

Sezen Pinterest konusunda hemfikiriz :) Emeklilik için "to do list" bile hazırlarım o derece haha. Bu arada Cate Blanchett'a bayılırım en kısa zamanda izleyeceğim filmi. Sevgiler ♥♥

zillosh dedi ki...

Heey hepbirlikte Pinterest ile aşk yaşıyormuşuz! :))

Züleyhacım, çok teşekkür ederim gerçekten. Kendi kendime yazıyormuş gibi samimi kalmaya çalışıyorum, bunu başarabiliyorsam ne mutlu bana! :)

Sebuşcum, benzetmene baydılm inan ki! Hahah "not defterim" yazıları için en güzel benzetme galiba bu: her telden her dilden şarkı yarışması :)

Gökkuşağı Dünyası, galiba o yasağa benim de ihtiyacım var. yoksa bir türlü uykuya dalamıyor, oradan oraya savruluyorum. Nasıl mutlu oldum, kızarmış ekmek kokusuna da kahveye de bayılırım; çok ama çok teşekkür ederim. Sevgiler,

Denizcim,
Umarım seversin filmleri, öperim çok.

Mervecim,
Hahahah ilkokul arkadaşı ile emeklikik hayali paylaşmaya inanılmaz güldüm şu an. Cate Blachett'in en iyisi bence. İzlemeni sabırsızlıkla bekliyorum.

Unknown dedi ki...

atkı ve sen harıkasınız yazıların bır başka zaten

zillosh dedi ki...

Yaa çok ama çok çok teşekkür ederim, çok mutlu ettiniz beni :)

Pinterest'im

Instagram'ım