07 Mart 2014

Seyahat parasını nereden bulsak, Brüksel'de nerede kalsak, turistik kısımları görmeden mi dönsek?

Bana sık sık soruyorlar, bu kadar seyahat edecek parayı nereden buluyorsun? "Seyahat etmek, İstanbul'da kalmaktan daha ucuz." diye cevap verdiğimde, espri yaptığım yanılgısıyla gülüyorlar.

Seyahat etmek elbette para gerektiriyor; ama paradan daha önemlisi gitmeyi arzulamak.

Banka hesabımda para olmadan ve para harcamadan seyahat ettiğimi söylersem bu elbette ki kocaman bir yalan olur. Ama gerçekten öyle seyahatleri de hiç az yapmadım üniversite öğrenciliğim süresince. Üniversite öğrencisiyseniz, geceleri trende uyuyarak, otelden tasarruf etmek için interrail harika bir seçenek örneğin, 500 euro gibi bir parayla bir ay Avrupa'da seyahat edebilirsiniz.  AEGEE'nin Summer University denilen etkinlikleri, konaklama dahil, çok uygun fiyatlara üniversite öğrencilerine Avrupa'da pek çok ülkeyi ziyaret etme ve sörften yabancı dile pek çok eğitimi alma imkanı sunuyor. Üniversitelerin yaz okullarını araştırabilir, burs kovalayabilirsiniz, hem seyahat etmiş, hem de harika arkadaşlar edinmiş olursunuz. Üniversite öğrencileri için gerçekten pek çok seçenek ve imkan var. Yalnızca biraz araştırmacı, biraz da cesur olmanız lazım.

Üniversite çoktan bittiyse, geçti bizden diyip, bayramdan bayrama paket turlara talim olmayın. Paket turlarla seyahat ettiğiniz zaman, şehrin çok dışındaki otellerde kalıyorsunuz, rehberlerin komisyon aldığı uyduruk restoranlarda yemek yiyorsunuz ve daha da fenası bir sürü Türk ile toplu halde gezinip durduğunuz için o şehre adapte olamıyorsunuz.

Öncelikle uçak biletinizi alın. Pegasus ve Türk Hava Yolları muhteşem kampanyalar yapıyor, bunları takip ederseniz, gidiş-dönüş 200 TL gibi fiyatlara Avrupa bileti almanız pekala mümkün. Ki kendi deneyimlerimden biliyorum, uçak biletini aldıktan sonra o seyahate illa ki gidiyorsunuz, geri kalan her şey bir şekilde halloluyor.

Konaklama konusunda, lükse kaçmayın. Mesela ben yalnızca deniz tatiline gittiğimde iyi bir otelde kalıyorum. Eğer keşfedilecek bir şehir varsa önümde, odaya yalnızca yorgunluktan bayılmak üzere girdiğimden, çarşafım ile banyonun temiz olması dışında hiçbir şeyi umursamıyorum. Hostelworld benim vazgeçilmezim. Başka siteler aracılığı ile yaptığım rezervasyonlarda, odamın başkasına satıldığı, gece gece sokakta kaldığım oldu, ama bu site aracılığı ile yaptığım rezervasyonlarda bu güne kadar hiç problem yaşamadım. Sizden daha önce kalanların puanlamalarını ve yorumlarını mutlaka okuyun ve bence lokasyon puanlaması %80'in üstünde olanların arasından seçim yapın.

Vize almaktan da korkmayın, öğrenciyseniz veya maaşlı çalışıyorsanız, disiplinli olup gerekli evrakları topladığınız zaman vize alamamak söz konusu olmuyor. Üstelik biraz seyahat ettikten sonra, süre konusunda da oldukça bonkörleşiyorlar. Ben bir vize ile en az beş seyahat kotarıyorum son iki yıldır.

Yurtdışı seyahatlerimden sonra kredi kartı ekstreme baktığımda en büyük harcama kalemim duty free alışverişlerim oluyor. Yoksa gerçekten Avrupa'nın hiçbir yerinde yemek ve içmek İstanbul'daki kadar pahalı değil. House Cafe'de bir salata bir biraya verdiğiniz paraya, en pahalılardan biri olarak anılan İsveç'te bile çok şık tarihi bir restoranda güzel bir ana yemek ve bir içki mideye yuvarlayabiliyorsunuz.

Bir de taksi kullanmaktan vazgeçin. Rahat ayakkabılar giyin, her yere yürüyün, keşfettikçe daha çok yürümek isteyeceksiniz.


Yeterli gazı verdiysem, Belçika seyahatimin son notlarını paylaşmaya başlıyorum. :)

Ben, Brugge ve Antwerpen'i keşfetmek için üssümü Brüksel olarak belirledim. Uçaktan indiğim gibi, havaalanının alt katından trene binip Brugge'un yolunu tuttum, gece Brüksel'e döndüm. Ertesi sabah da Belçika'dan Antwerpen'e geçtim. Son günümü de Brüksel'e ayırdım ve İstanbul'a geri geldim.


Karel'in Art Deco evini dönüştürdüğü Sleephere isimli hostelde kaldım. Çok keyifli, şık döşenmiş bir ev burası, metro istasyonuna da oldukça yakın.





Eve girdiğinizde sizi karşılayan çok şeker bir köpekleri, arka kısımda güzel bir bahçeleri var. Sabahları da gerçekten misafirliğe gelmişsiniz gibi bir kahvaltı sofrası mutfakta sizi bekliyor.  Dış kapı için bir şifre veriyorlar, onun dışında kaldığınız odanın kapısının kilidi filan yok. Ben orada kalırken, benim dışımda Amerika'dan gelmiş çok şeker bir grup vardı. Geceleri yorgunluktan bayılır halde, döndüğümde mutfak masasının etrafına yerleşip, şarap içip laflıyorduk, keşfettiklerimizi, ilişkileri, politikayı, şehirleri, kültürleri masaya yatırıyorduk. Çok keyifliydi. Ucuz, temiz ve sempatik bir konaklama alternatifi ararsanız, aklınızda bulunsun.

Brugge, Antwerpen keşiflerimden ve Brüksel'de yapılabilecek alternatif turdan zaten bahsetmiştim. Geldim de, tarihi yerleri dönmeden de geri dönmek istemiyorum, derseniz, panik yapmayın. Eğer her tarihi binanın içine girmek, müzeleri de gezmek isterseniz, bir gün size rahat rahat yeter.









Ben sizin için denedim, haritanın en tepelerindeki Place Ste-Catherine'den aşağıdaki Place Poelaert-Plein'e kadar koşmaksızın fotoğraf çekerek iki saatte yürünebiliyor. Güzel binalar var şehirde, ama bana sorarsanız kesinlikle atlanmaması gereken ve bol bol vakit ayrılması gereken yer Grand Place Grote Markt isimli meydan.

Bir sabah erkenden uyanıp, Brüksel'i şöyle en tepeden ortaya doğru yürüyüp, burada leziz bir kruvasan ve kahve ile kahvaltınızı yapabilirsiniz. Binalardaki detayları izlemeye doyamadım, dört cehpeden hangisine yüzümü döneceğimi şaşırdım.



Seyahat planları ile kalın!

3 yorum:

Gökkuşağı Dosyası dedi ki...


Şu, gecenin bir vakti hepberaber mutfak masasında yaptığınız sohbet+şarap olayına bittim!
Binaları, sokakları bir kenara bırakıp, o muhabbetten keyiflendim bu yazıda, tuhaf mıyım neyim.:)
Sevgiler!
Eylül.:)

pazariseverim dedi ki...

ya sezen konuyla alakasız ama, gözünü seveyim şu deezeri kaldır. yani şirketteyim çalışıyorum sansarca senı okuyacağım, pat şarkı patlıyor. yani sonra paldır küldür kapatmaya calısıyorum fılan. ya da radyom çalıyor arkadan senın deezerla karısıyor falan off. :) ya minik bi rica işte :)

zillosh dedi ki...

Sevgili Eylül,
Tuhaflık değil, şahane yakalamışsın bence, yorgunluktan öldüğümde koşa koşa eve gelip mutfak masasına kuruluyordum, gerçekten keyifliydi...

Pazarlarıseverim,
Alakasız değil şekerim, süper bir eleştiri olmuş, otomatik çalmayacak şekilde ayaladım hepsini, bundan sonrakiler de öyle olacak. yönlendirme için çoook teşekkür ederim.

Pinterest'im

Instagram'ım