02 Nisan 2014

Hayatın parçalandı diyelim. En son iyi öpücüğün seneler öncesinden kalma...

Seçim şikelerinden dolayı hepimizin sarhoş gibi ortalıkta dolandığı, artık umutlanmaya bile korktuğu bir ruh hali içinde olduğu günlerden biri... Ofisten biraz geç çıkmış, markete uğramış, eve gelmişim. Kapıdan içeri girer girmez el alışkanlığı ile ayakkabılarımı bile çıkarmadan ışığı yakmaya çalışıyorum, yanmıyor. Dadammm, bu curcuna içinde yine elektrik faturasını ödemeyi unuttum, karanlıktayım! 

Üstelik de, evde elektrikler kesikken beni dış dünyaya bağlayabilecek tek kanal olan cep telefonumun da şarjı çok az. Whatsup'tan Mr. Feelgood'a yazıyorum: Evdeyim, elektriklerim kesik, şarjım yok, beni merak etme. "Yine mi ya Sezen!" diye azarlamaya başlıyor beni, susturuyorum onu, %8 şarjımı da beni azarlamakla harcama, güzel sözleri tercih ederim bu iletişim kıtlığı koşullarında, diye. 

Çok sevdiğim bir söz vardır: "Her zaman koşulları değiştiremezsin, ama onları nasıl algılayacağını değiştirebilirsin." Elbette ki her zaman bunu uygulayabilen, hiç sinirlenmeyen, her şeye olumlu bakan insan-üstü bir varlık değilim, ama o gün bunu yapabilecek kapasitedeyim.

'Lanet olsun' gibi sinir sözcüklerine de, 'Ben şimdi ne yapacağım?' çaresizliğine de harcamıyorum enerjimi. Yatak odamda ne zamandır süs vazifesi gören mavi mumlarımı alıp yakıyorum, kendime romantik bir ortam yaratıyorum. Twitter yok, Facebook yok, bana ulaşabilecek kimse yok, Türkiye'de olup bitenlerden uzağım, tadını çıkarmaya karar veriyorum. En son doğum günümde, çıtır bir psikolog arkadaşımın bana hediye aldığı kitabı buluyorum: Türk Lokumu.


Bu kitabı doğum günümün hemen ertesi günü İtalya'ya giderken Havataş'ta okumaya başlamıştım. O kadar çok seks içeriyordu ki, yanımda oturan ve canı sıkıldığı için benim kitabımı dikizlemeye başlayan kadın, bir süre sonra kitabımı gizlice okumayı bırakıp, bana sanki yanında çırılçıplak oturuyormuşum gibi şaşkınlıkla bakmaya başlayınca utanıp kapatmıştım kitabı. Kitaplarımı genellikle yolda ve adliyede,  havaalanında beklerken okuduğum için, o kadının bakışından sonra, bir türlü cesaret edememiştim bu kitabı okumak için yanıma almaya...


O akşam, hazır kitabımı dikizleyecek kimse yokken, tekrar elime aldım Türk Lokumu'nu. Hollanda edebiyatının önde gelen isimlerinden Jan Walkers bu kitabı 1930larda yazdığında, yayıncıları ondan cinsel içeriği sebebiyle kitabı yumuşatmasını talep etmiş, ama o orijinal halinde kalması için diretmiş. 1973 yılında sinemaya uyarlandığında, film yüzyılın en iyi Hollanda filmi olarak değerlendirilmiş. 

Bu kitap, hayatımda okuduğum en güzel, en samimi aşk romanıydı. Nasıl başladığını, nasıl bittiğini anlamadım bile. Hikayeyi adını bile bilmediğimiz, hakkında sadece heykeltraş olduğunu ve bir stüdyo-evde yaşadığını bildiğimiz bir genç adamın ağzından dinliyoruz. Adam, kitap boyunca kendi hayatından ve geçmişinden neredeyse hiç bahsetmiyor, çünkü bütün hayatı başlarda 'güzel sevgilisi', sonra 'kızıl şeytan' olan Olga'nın etrafında şekilleniyor. Olga'nın hayatına dair her detayı, her yaptığını, her anlattığını, her halini, her görünüşünü, Olga hakkındaki düşüncelerini, Olga'ya hissettiklerini, Olga varken ve yokken yaptıklarını anlatıyor kitap boyunca. Havalı cümleler ve havalı benzetmeler yok kitapta, bu yüzden çok samimi. Anlatılanlar, bazen iğrenç, bazen çok arsız, bazen çok yalın ve masum, bazen rüya gibi geliyor okuyucuya. 

İki insan birbirini çok sevdiğinde yalnızca biraz cin ve birkaç plak ile ne kadar mutlu olunabileceğini, ama bir tarafın daha fazlasını talep etmesinin bütün rüyayı çatlatma ihtimalini anlatan bu kitabı, şiddetle tavsiye ediyorum. Bir insanı gerçekten çok ama çok sevmenin nasıl bir şey olduğunu deneyimliyor insan. 

Türk Lokumu, Jan Wolkers, Aylak Kitap, 160 sayfa.

Bu aralar okuduğum diğer bir kitap da John Green'den Aynı Yıldızın Altında.


Zaman zaman hayal kırıklıkları yaşasam da, ülkem, ilişkim, mesleğim veya bizzat ben kendi kendimi hayal kırıklığına uğratsam da, yaşama karşı doyuramadığım bir açlığım var. Güzel yemekler yemekten, daha önce gitmediğim restoranlara ayak basmaktan, kitap okumaktan, film izlemekten, seyahatlere çıkmaktan yorulmuyorum ve bir türlü "Yeter bu kadarı bana" diyemiyorum. Kendimi iyi hissettiğimde de, kötü hissettiğimde de bunlara sarılıyorum. Yapmak istediklerime ilişkin listem ne kadar çok şey yaparsam yapayım sürekli uzuyor.

Sanırım bu yüzden bu kitap bana çok koydu. 

Başkahramanı, nefes alabilmek için oksijen tüpüne bağımlı olan bir genç kız. Üstelik de hızlı yaşa genç öl, gibi bir tercihi sonucunda değil, kendi ifadesi ile yan etki olduğu için çocuk sayılabilecek bir yaşta kanser teşhisi ile yüzleşmiş. Ne kadar yaşayabileceğini bilmediği gibi, kalan ömrünü de gönlüne göre geçiremeyecek kadar sağlıksız.

Roman tamamen kurgu olsa da, bunun gerçek örnekleri olduğunun bilinci,  okurken insanın içinin parçalanmasına sebep oluyor.

Lise çağındaki gençleri anlatan kitaplardan ve filmlerden bir süredir köşe bucak kaçıyordum aslında; ama bu romandan çok etkilendim. Biz sağlıklıyken bile ilişkilerimizi yürütmekte zorlanıyoruz, çaba harcıyoruz, bazen başaramıyoruz. Bir de düşünün ki, ilişkinin iki tarafı da kanser mücadelesi veriyor. Hazel'in okula gidemediği için yaşıtları ile bütün ilişkisi koparken, Augustus da hayatta bir iz bırakma ve hatırlanma kaygısı taşıyor. Bu kitap, depresif ve iç karartıcı bir roman değil. Hazel ve Augustus'un çok güzel hayalleri ve hayallerini gerçekleştirip çok güzel zamanları var. Yalnızca hangi iyi günlerinin, "son iyi günleri" olduğunu bilmiyorlar ve ellerindeki zamandan mümkün olduğunca keyif almaya çalışıyorlar.

Kitaptan sevdiğim cümleler: 

İsmim dilinde yeni ve daha güzeldi.

Hayatın parçalandı diyelim. En son iyi öpücüğün seneler öncesinden kalma...

Bu göz yaşı diyarında senden uzun süredir dolanıyorum ve durduğum yerden görebildiğim kadarıyla deli olan o değil.

O okurken uykuya dalar gibi aşık oldum: Önce yavaş yavaş sonra bir anda.

Bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansın yok, ancak seni kimin inciteceğini seçebilirsin.

Aynı Yıldızın Altında, John Green, Pegasus Yayınları, 317 sayfa

Dip Not: Hazır kitaptan bahsetmişken, İdefix'te şahane bir bahar indirimi var, bilginiz olsun.

Her şey boktan giderken, kitaplara sığınarak kalın!


Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım