23 Nisan 2014

Ooo ooo çekilin yoldan bisikletliler geliyorlar: Moda'dan Kartal'a bisiklet üstünde bir tatil günü.

Gerçekten öğrenmenin yaşı yok. Dans etmeyi mi öğrenmek istiyorsunuz, yabancı bir dil daha mı bilmek istiyorsunuz, dalmak mı istiyorsunuz, hiçbir zaman çok geç değil. Ben hayatım boyunca sürekli yeni bir şeylere merak saldım, kursuna gittim, kendi çapımda pratik yaptım. Belki olağan dışı bir yeteneğim yoktu, belki maymun iştahlı olduğumdan ilgim yeteri kadar uzun sürmedi, hangisi bilmiyorum; hiçbirinde profesyonel olmadım. Yine de hepsi bana ayrı bir zevk verdi, ilham verdi, yepyeni bir bakış açısı kazandırdı. O yüzden hayatınızda bir şeyler içinizi sıkıyorsa, üşenmeyin, "geçti benden" demeyin, yeni bir şeye başlayın, mutlu olun.

Diğer yandan, şevkinizi kırmak istemem ama fark ettim ki, bir şeyi çocukken öğrenmek bambaşka oluyor. İnsan çocukken öğrendiği şeyleri içselleştiriyor, çaba harcamadan, daha korkusuzca ve büyük bir doğallıkla yapıyor. Ben bisiklet sürmeyi kıpkırmızı bir bisikletle bundan yirmi sene kadar önce öğrendim. Yaşadığımız sitenin otoparkında arkamdan babam tutarken saatlerce tur atmıştım, sonra babam çaktırmadan ellerini bırakıp ben kendi kendime gitmeye başladığımda "Tamam oldu bu iş." demişti. Sonraki yıllarda çok bisiklet eskittim. İstanbul'a taşınıncaya kadar... 

İstanbul'da bisiklet hayatımdan tamamen çıkmıştı ki, Mr. Feelgood hayatıma girince bisiklete geri dönüş yaptım. Bisikletlerimizle Büyük Ada'ya gittik, Velenotte'ye katıldık, Caddebostan sahilde pek çok defa gezintiye çıktık, Kadıköy'den Bağdat Caddesi'ne sinemaya gideceğimiz zamanlarda bile çoğu zaman "Hadi bisikletle gidelim." dedik. İkimiz de bisikleti çocukluğunda öğrenenlerin korkusuzluğuna sahip olduğumuzdan, trafikten, arabadan, karşıdan gelen bisikletten filan irkilmediğimizden, hazır havalar güzelleşmişken ve 23 Nisan tatilken, bisikletlerle Dragos'a gitmeye karar verdik. 


İşten çıkar çıkmaz kutlamalara başlamak üzere, Moda'da buluştuk. Henüz haberdar değilseniz, Kadıköy Moda hattında, gece hayatının yeni trendi Ayı. Ahşap ağırlıklı dekorasyonu, arabaların geçmesini engelleyecek kadar sokağa taşan bir kalabalığı, iyi bir barmeni ve gerçekten çok çeşitli bir bira menüsü var. Fiyatları da Taksim - Nişantaşı'na kıyasla bir tık daha ucuz.  Özellikle Strawberry Margaritha'sını şiddetle tavsiye ederim. 

Tek kötü yanı tuvaleti. Kadınlar tuvaletinin önünde her zaman uzun bir kuyruk mevcut. Erkekler tuvaleti ise hayatımda gördüğüm en garip alan olabilir. Tek tuvaletlik küçük bir yerde dört tane pisuvar var. 





Ertesi sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, bisikletlerimize atladık ve yola çıktık. Fenerbahçe Marinası'nın oradaki bisiklet yolunu sanıyorum ki Filli Boya boyamış, bisiklet yolunda, bisiklet resmi yerine fil resmi olmasına çok güldüm. Sahil hattı boyunca bir "Fil Yolu"muz var. :)




Kahvelerimizi Caddebostan sahilde içip biraz keyif çattıktan sonra yola koyulduk, az buz değil, 23 kilometre yolu teptik ve Kartal Sahil'e ulaştık. Bu yolu bisikletle gitmek isterseniz, Suadiye'den sonrası için biraz temkinli olmanızda fayda var. Bir bisiklet yolu var; ama bazı yerlerde aniden bitiveriyor ve kendinizi çevreyolu üstünde, trafik ışığı olmayan bir yerde karşıdan karşıya geçmek zorunda buluveriyorsunuz. Bisiklet yolu olan yerlerde de insanların bisiklet yolu bilinci kesinlikle yok. Hatta başıma şöyle bir olay geldi: Bir kadına "Bisiklet yolundasınız." dedim. Burası yaya yolu diye tutturdu. Öğretmek ve yoldaki bisiklet resmini göstermek istediğimde de çantasıyla bana vurmaya kalktı. Yani bisiklet yolu olan yerlerde de medeniyet pek yok, ben başından uyarayım. 


Aklımızda balık yemek vardı; ama hem yol boyunca piknikçilerin mangal kokularından hipnotize olduğumuzdan, hem de gitmeyi planladığımız balıkçıyı bulamadığımızdan, spontane bir tercih yaparak, Kumluk Restaurant'a oturduk. Burası yolun dibinde ağaçların içinde bir bahçe. İsterseniz menüden etinizi seçiyorsunuz, yanınıza mangalınızı koyuyorlar keyfinize göre pişirip yiyorsunuz, isterseniz pişirip size getiriyorlar. Bizim çok aç olma ihtimalimiz var o kadar yolu teptikten sonra; ama gavurdağı salatası, patlıcan ezmesi, haydarisi, küşlemesi hepsi çok lezzetliydi. Hepsini sonuna kadar silip süpürdük.




Bu bisiklet güzergahının en güzel tarafı tam bir Türkiye profili gözlemleme şansı sunmasıydı. Kartal'dan Bostancı'ya kadar olan güzergahta bütün sahil piknikçilerle doluydu. İstisnasız herkesin çocuğu vardı, ama köpeği olan kimseyi görmedim. İnanılmaz hazırlıklı olarak gelmişlerdi, çaydanlıktan, oklavaya kadar her şeyleri yanlarındaydı. Kadın kadına oturanlar oldukça istisnaydı, genellikle her grubun başında en az bir adam vardı. Mangallarında da kesinlikle et yoktu, herkes tavuk pişiriyordu. Gruplar birbirinden mümkün olduğu kadar uzağa yerleşmişlerdi. 











Bostancı'dan sonra özellikle Caddebostan'da profil tamamen değişiyordu. Piknikçilerin yerini, sporcular ve keyifçiler alıyordu. Sahil hattı boyunca insanlar bisiklete biniyor, paten kayıyor, koşuyordu. Hatta slip mayo giyip yoga yapan bile vardı. Çimlerin üzerinde insanlar daha kaynaşık oturuyor, biralarını yudumluyorlardı. Çocuğu olanlar kadar çok, köpeği olan vardı. Etrafta en az yüz çeşit farklı köpek mutlu mutlu koşuyordu.

Fotoğrafların bisiklette giderken çektiğimden ve Caddebostan sahilde bisiklet yolu gerçekten trafikli olduğundan dikkatli olmam gerektiğinden çok fazla fotoğraf çekemedim. Ama bu birkaç tanesi farklılığı görmeye yeter sanıyorum.




İstanbul çok acayip, çok tezatlarla dolu, çok keyifli bir şehir. Ve gerçekten yalnızca küçük bir kısmını biliyoruz. Keşfedilecek çok şey var, tembellik yapmayın.

Ulusal egemenlik ve çocuk bayramınız kutlu olsun!



7 yorum:

Merve Şanlıtürk Kıyak dedi ki...

Çantayla vurmaya kalkışmak ha baya iletişimi kuvvetli bir milletiz!! Şaka gibi!! Bu arada daha geçen gün babamla konuştuk Ankara'da bisiklet yolu olsa hiç durmazdım en iyisinden bir tane kapardım. Haklısın çocukken öğrenmenin verdiği rahatlık var ama Ankara'nın tek yönlü yokuşlu garip sokakları caydırıcı. Bahane mi üretiyorum ne? Bilemedim haha evet bayramımız ve benim doğum günüm kutlu olsun hihihi

zillosh dedi ki...

Ahh benim sipligim olmus atlamisim, oncelikle dogum gunun kutlu, yeni yasin cok ama cok mutlu olsun mervecim...
Ben de dun "o kadar yokus olmasa ofise bisikletle gidip gelirdim" diye dusundum. Gercekten yokus hic bana gore degil, o yuzden bahane olmayabilir seninki :))
Ama arada sirada bahanesini bul bi yerde bir sekilde biraz pedal cevir derim, cok iyi hissettiriyor. (bacak arasindaki sele acisi haric :))

Handan dedi ki...

''çantayla vurmaya çalışan kadın'' meselesi... geçmiş olsun. zaman zaman bu ülkede her an şiddete uğrayabileceğimiz olasılığı beni çok düşündürüyor dahası kaygılandırıyor sezen.

istanbulun silueti anadolu yakasında kadir has lisesinden sonra değişiyor. 4 kez falan pendik'e gittim uzun otobüs yolculuğuyla ve oradaki değişimi otobüsten izledim. pendik ve civarı kaynarca vs bırak başı açık kadını çarşaflıdan az türbanlı var sadece! ve kot uzun hırka gittiğim halde bakışları üzerimde toplamam da şaşırtıcı olmasa bile can sıkıcı.

çok küçük alanlar var istanbulda kendimizi rahat hissettiğimiz; kale gibi de mecburen koruduğumuz.
sevgiler sezen tekrar geçmiş olsun

Kizlierkeklikedili dedi ki...

Nasıl imrendim amaa :) 30 yaşıma geldim, bisiklete binmeyi bilmiyorum :/ İnsanın yaşı çocukluk çağlarını geçince fiziksel bilinmezliklerden korkar oluyor... Hani düşüp bir yerimi patlatsam nasıl iyileşeceğim, nasıl işe gideceğim gibi "yetişkin" korkuları yerleşiyor... Cesaret etsem keşke ama çok zor diyorum :))

Adsız dedi ki...

Yıllardır beklediğin adamı bulup, kaybettikten sonra devam edebilmekle ilgili bir yazı yaz sezeeeen, ölüyorum.

minikmini dedi ki...

ne güseeell bisiklete binmek,ben de motosiklet kullanmak istiyorum kısmet olursa,ölmeden önce yaparım inşallahhh :) zevkle okudum yazınızı,heves geldi :)
sevgiler

Merve Şanlıtürk Kıyak dedi ki...

Teşekkür ederim :) Mutlu umutlu huzurlu sağlıklı olalım hep gerisi gelir değil miii? :)

Pinterest'im

Instagram'ım