Ocak ve şubat ayını, nispeten sakin, dengeli bir yoğunlukta ve makul uyku saatleri ile devirdikten sonra, kış bitti, sakinlik gitti.
Bu ay yine ajandamın sayfaları minicik karakterlerle yazılarak sıkıştırılmaya çalışılmış, hepsine birden yetişmem kesinlikle mümkün olmayan yapılacak işler ve katılınacak planlar ile tıka basa dolu. O yüzden blogu da ihmal etmiş oldum geçtiğimiz günlerde.
Bugün, kayak tatiline çıkma alışkanlığı olmayan, ama bir sebeple gaza gelip ve neyi nasıl yapacağını bilmeyenler için bir rehber hazırlamaya karar verdim. Kartalkaya'da hala kar varken, işinize yarayabilir...
Çünkü biz tam olarak bu durumdaydık ve Kartalkaya'da inanılmaz keyifli bir haftasonu geçirdik.
Bence büyük bir kayak tutkunuz olmasa bile, sezon tamamen bitmeden bir haftasonunuzu mutlaka Kartalkaya'da geçirin. Biz ilk gün ayaklarımızda boardlarımızla karların üstünde yatarken, kahkahalar atarak yepyeni bir şey öğrenirken "Ne iyi yaptık da geldik. Yoksa muhtemelen şu anda Teşvikiye'de bir cafe'de oturmuş kahve içiyor olacaktık." sonucuna vardık. Üstelik bu tatil bize, İstanbul'da sokaklarda geçen bir haftasonundan çok daha keyifli zaman geçirtip, yeni şeyler öğrenme imkanı sunduğu kadar, çok daha da ucuza mal oldu.
"Kartalkaya'ya nasıl gidilir?" ile başlayalım. Çünkü bizim açımızdan tatilin en sallantılı kısmı burasıydı.
Son dakika Sino plana dahil olup, sabahın 4:00'ünde bizi toparlamasaydı, otel rezervasyonumuza İstanbul'dan sevgilerimizi yollamakla kalabilirdik. Araba her zaman en iyi seçenek elbette; ama sabahın köründe birkaç saat araba sürmeyi ve buzlu yolları göze alan birisi olduğu sürece... Onun dışında Turkcell Platinum üyelerine evden almalı bir servis hizmeti sunuyor, Radikal Tur her gün kesin çıkışlı otobüs ile ulaşım imkanı sağlıyor, bir de Akmerkez'in önünden kalkan shuttle'lar var.
Arabayla gidip dönüyorsanız, Bolu'da, İsmail'in Yeri'nde bir köfte molası vermeyi de atlamayın.
Konaklama için başka bir oteli deneyimlemediğim için karşılaştırmalı bir bilgi veremem, yine de Grand Kartal'ı şiddetle tavsiye ederim.
Bu otele dair bilmeniz gereken kafa karıştırıcı tek şey, her odasının çift kişilik iki yataktan oluştuğu. Bu konuda kesinlikle açıklayıcı bir bilgi vermedikleri için, biz dört kişilik ekibimizle, sekiz kişilik odada kaldık. Her birimiz çift kişilik yataklarda sere serpe yatarak büyük bir sefa sürmüş olduk demem gerekirdi, ama herkes benim yatağımdaydı :))
İlk gün, ski pass ile geçilen alandaki cafe'de sucuk ekmekleri, sıcak şarapları keyifle götürürken, her siparişimizde bize oda numaramızı sorduklarında "7020" diye cevaplıyorduk. Bütün gün ne yiyip içtiysek, oda numaramızı "7020" olarak verdikten sonra, akşam odaya çıktığımızda bizim odalarımızın 7020 filan olmadığını 7022 ve 7023 olduğunu fark ettik. Dadadammm!
7020'de evli bir çift kalıyorsa ve kadın ola ki adamdan bir kaç saat ayrı kaldıysa, check-out sırasında "bu sucuk ekmekleri kiminle yedin, bu şarapları kiminle içtin?" biçiminde büyük bir aile faciasına sebep olmamak için, bu durumu düzeltmeye gittiğimizde öğrendik ki, aslında bunların hiç biri ekstra değilmiş.
"Her şey dahil" otellerde sürekli ekstralar çıkmasına o kadar alışmışız ki, buradaki her şey dahil kavramına inanamadık. Ben yalnızca sabah kahvaltısı dahil diye düşünürken, sabah, öğlen, akşam ve hatta beş çayı ve pasta börek ikramlı bir paket ile karşılaştım. Üstelik de "açık büfe" paketlerinde şimdiye kadar Adam & Eve hariç her yerde aç kalmış biri olarak, her seferinde gayet severek yiyeceğim bir şeyler buldum. Son gün kahvaltımızı ederken hepimiz aynı fikirdeydik, "omlet ve taze portakal suyu"nun her şey dahil paketin kapsamında olduğunu daha önce görmemiştik.
Gün boyunca limitsiz sucuk ekmek ve limitsiz yerli alkolü de tabii ki atlamayacağım. Çünkü biz yemeklerden çok bunları tükettik. :))
İki gün boyunca canımız ne istediyse yiyip içtikten sonra, mutlaka bunların bir kısmının esktra olması gerektiğini düşünsek de, check-out sırasında kayak ve board kirası dışında hiç bir esktra ile karşılaşmadık.
Oteldeki tek hayal kırıklığını ben spa'da yaşadım. Son gün, artık kayma sayfasını kapatmış, sıcak çikolatamı içerek ısınmışken, yola çıkmadan önce, bütün ağrıyan kaslarımı jakuzide gevşetip keyif sürme hayaliyle, bikinimi giyip, jakuziye indim. Hayalim şöyle loş bir ortam, güzel müzikler ve sıcacık bir suydu. Karşılaştığım ise, havuza bağlı, haliyle soğuk ve klorlu bir su oldu.
Gelelim snow-board kısmına. Ben bu tatile giderken, snow-board öğrenmeyi kafaya koymuştum. Bu yüzden ilk gün kahvaltıda sonra, otelden kendimize bir board hocası ayarladık. Bir saatlik ders ile her şeyi çözdüm demem tabii ki çok iddialı olur, ama arka fren ile kaymayı öğrenmek için bir saatlik ders ve sonra düşe kalka, kahkaha atarak geçen bir gün yeterli. İki günün sonunda istediğim yöne gitmeyi becerebiliyor ve hızımı kontrol edebiliyordum. Üstelik çok da keyif aldım. Tek zor kısmı başlangıcı, yokuş aşağı board üzerinde ayağa kalkma kısmı. Neden pistte bolca board ile oturan insan olduğu da bunu kavradığımızda anlam kazandı. Çok uzun bacaklarınız varsa, bu da daha zorlaşıyor. Ama biraz yoga gibi denge çalışmalı uğraşılarınız ve minimal boyunuz varsa, ben garanti ediyorum ilk gün bir şeyler yapmaya başlıyorsunuz. :)
Bir de bence kayak tatiline sevgilinizle değil, eğlenceli arkadaşlarınızla çıkın. Çünkü biz sürekli kavga eden çiftlerin arasında dans eden çok keyifli bir grup olarak herkesten fazla keyif aldık orada. Hatta oteldeki her bir çalışan "Uzun zamandır burada gördüğümüz en eğlenceli misafirlersiniz." derken ve üç kızın arasındaki tek erkek Sino'nun "Çok şanslı adam" olduğunu düşünürken, tabii ki onun üç kadının instagram husband'ı olarak neler çektiğinden habersizlerdi. :)
Farklı bir şeyler deneyimleyerek, keyifli bir haftasonu geçirmek için sezonun en sonuna gelmiş olsak da Kartalkaya aklınızın bir kenarında bulunsun.
Merhaba ilkbahar!
Bu ay yine ajandamın sayfaları minicik karakterlerle yazılarak sıkıştırılmaya çalışılmış, hepsine birden yetişmem kesinlikle mümkün olmayan yapılacak işler ve katılınacak planlar ile tıka basa dolu. O yüzden blogu da ihmal etmiş oldum geçtiğimiz günlerde.
Bugün, kayak tatiline çıkma alışkanlığı olmayan, ama bir sebeple gaza gelip ve neyi nasıl yapacağını bilmeyenler için bir rehber hazırlamaya karar verdim. Kartalkaya'da hala kar varken, işinize yarayabilir...
Çünkü biz tam olarak bu durumdaydık ve Kartalkaya'da inanılmaz keyifli bir haftasonu geçirdik.
Bence büyük bir kayak tutkunuz olmasa bile, sezon tamamen bitmeden bir haftasonunuzu mutlaka Kartalkaya'da geçirin. Biz ilk gün ayaklarımızda boardlarımızla karların üstünde yatarken, kahkahalar atarak yepyeni bir şey öğrenirken "Ne iyi yaptık da geldik. Yoksa muhtemelen şu anda Teşvikiye'de bir cafe'de oturmuş kahve içiyor olacaktık." sonucuna vardık. Üstelik bu tatil bize, İstanbul'da sokaklarda geçen bir haftasonundan çok daha keyifli zaman geçirtip, yeni şeyler öğrenme imkanı sunduğu kadar, çok daha da ucuza mal oldu.
"Kartalkaya'ya nasıl gidilir?" ile başlayalım. Çünkü bizim açımızdan tatilin en sallantılı kısmı burasıydı.
Son dakika Sino plana dahil olup, sabahın 4:00'ünde bizi toparlamasaydı, otel rezervasyonumuza İstanbul'dan sevgilerimizi yollamakla kalabilirdik. Araba her zaman en iyi seçenek elbette; ama sabahın köründe birkaç saat araba sürmeyi ve buzlu yolları göze alan birisi olduğu sürece... Onun dışında Turkcell Platinum üyelerine evden almalı bir servis hizmeti sunuyor, Radikal Tur her gün kesin çıkışlı otobüs ile ulaşım imkanı sağlıyor, bir de Akmerkez'in önünden kalkan shuttle'lar var.
Arabayla gidip dönüyorsanız, Bolu'da, İsmail'in Yeri'nde bir köfte molası vermeyi de atlamayın.
Konaklama için başka bir oteli deneyimlemediğim için karşılaştırmalı bir bilgi veremem, yine de Grand Kartal'ı şiddetle tavsiye ederim.
Bu otele dair bilmeniz gereken kafa karıştırıcı tek şey, her odasının çift kişilik iki yataktan oluştuğu. Bu konuda kesinlikle açıklayıcı bir bilgi vermedikleri için, biz dört kişilik ekibimizle, sekiz kişilik odada kaldık. Her birimiz çift kişilik yataklarda sere serpe yatarak büyük bir sefa sürmüş olduk demem gerekirdi, ama herkes benim yatağımdaydı :))
İlk gün, ski pass ile geçilen alandaki cafe'de sucuk ekmekleri, sıcak şarapları keyifle götürürken, her siparişimizde bize oda numaramızı sorduklarında "7020" diye cevaplıyorduk. Bütün gün ne yiyip içtiysek, oda numaramızı "7020" olarak verdikten sonra, akşam odaya çıktığımızda bizim odalarımızın 7020 filan olmadığını 7022 ve 7023 olduğunu fark ettik. Dadadammm!
7020'de evli bir çift kalıyorsa ve kadın ola ki adamdan bir kaç saat ayrı kaldıysa, check-out sırasında "bu sucuk ekmekleri kiminle yedin, bu şarapları kiminle içtin?" biçiminde büyük bir aile faciasına sebep olmamak için, bu durumu düzeltmeye gittiğimizde öğrendik ki, aslında bunların hiç biri ekstra değilmiş.
"Her şey dahil" otellerde sürekli ekstralar çıkmasına o kadar alışmışız ki, buradaki her şey dahil kavramına inanamadık. Ben yalnızca sabah kahvaltısı dahil diye düşünürken, sabah, öğlen, akşam ve hatta beş çayı ve pasta börek ikramlı bir paket ile karşılaştım. Üstelik de "açık büfe" paketlerinde şimdiye kadar Adam & Eve hariç her yerde aç kalmış biri olarak, her seferinde gayet severek yiyeceğim bir şeyler buldum. Son gün kahvaltımızı ederken hepimiz aynı fikirdeydik, "omlet ve taze portakal suyu"nun her şey dahil paketin kapsamında olduğunu daha önce görmemiştik.
Gün boyunca limitsiz sucuk ekmek ve limitsiz yerli alkolü de tabii ki atlamayacağım. Çünkü biz yemeklerden çok bunları tükettik. :))
İki gün boyunca canımız ne istediyse yiyip içtikten sonra, mutlaka bunların bir kısmının esktra olması gerektiğini düşünsek de, check-out sırasında kayak ve board kirası dışında hiç bir esktra ile karşılaşmadık.
Oteldeki tek hayal kırıklığını ben spa'da yaşadım. Son gün, artık kayma sayfasını kapatmış, sıcak çikolatamı içerek ısınmışken, yola çıkmadan önce, bütün ağrıyan kaslarımı jakuzide gevşetip keyif sürme hayaliyle, bikinimi giyip, jakuziye indim. Hayalim şöyle loş bir ortam, güzel müzikler ve sıcacık bir suydu. Karşılaştığım ise, havuza bağlı, haliyle soğuk ve klorlu bir su oldu.
Gelelim snow-board kısmına. Ben bu tatile giderken, snow-board öğrenmeyi kafaya koymuştum. Bu yüzden ilk gün kahvaltıda sonra, otelden kendimize bir board hocası ayarladık. Bir saatlik ders ile her şeyi çözdüm demem tabii ki çok iddialı olur, ama arka fren ile kaymayı öğrenmek için bir saatlik ders ve sonra düşe kalka, kahkaha atarak geçen bir gün yeterli. İki günün sonunda istediğim yöne gitmeyi becerebiliyor ve hızımı kontrol edebiliyordum. Üstelik çok da keyif aldım. Tek zor kısmı başlangıcı, yokuş aşağı board üzerinde ayağa kalkma kısmı. Neden pistte bolca board ile oturan insan olduğu da bunu kavradığımızda anlam kazandı. Çok uzun bacaklarınız varsa, bu da daha zorlaşıyor. Ama biraz yoga gibi denge çalışmalı uğraşılarınız ve minimal boyunuz varsa, ben garanti ediyorum ilk gün bir şeyler yapmaya başlıyorsunuz. :)
Bir de bence kayak tatiline sevgilinizle değil, eğlenceli arkadaşlarınızla çıkın. Çünkü biz sürekli kavga eden çiftlerin arasında dans eden çok keyifli bir grup olarak herkesten fazla keyif aldık orada. Hatta oteldeki her bir çalışan "Uzun zamandır burada gördüğümüz en eğlenceli misafirlersiniz." derken ve üç kızın arasındaki tek erkek Sino'nun "Çok şanslı adam" olduğunu düşünürken, tabii ki onun üç kadının instagram husband'ı olarak neler çektiğinden habersizlerdi. :)
Farklı bir şeyler deneyimleyerek, keyifli bir haftasonu geçirmek için sezonun en sonuna gelmiş olsak da Kartalkaya aklınızın bir kenarında bulunsun.
Merhaba ilkbahar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder