19 Mayıs 2016

İstanbul'da turist olmak: Londra'dan 4 misafir ile 4 gün, 14 mekan

Onunla ilk tanıştığımız günü hatırlamıyorum. Tanıştığımızda hakkında ne düşündüğümü,  ilk sohbetlerimizin ne olduğunu anımsamaya çalışsam da hiç bir ipucu bile gelmiyor aklıma.

Maslak'ta havalı bir plazanın 12. katındaki ofiste aynı odada çalışmaya başlamıştık. Birbirimizi bu kadar seveceğimizi, birlikte böylesine çok şey paylaşacağımızı, aradan yıllar geçtikten sonra, dünyanın bambaşka uçlarında olsak da, kesişen dönemlerde büyük aşklar, büyük hayal kırıklıkları, iş değişiklikleri yaşayacağımızı, birbirimize whatsup üzerinden yolladığımız ses mesajları ile duygulanıp, kahkahalar atacağımızı, o mesajların hep olabilecek en iyi anlara denk geleceğini, düzenli biçimde iletişim içinde olmasak dahi birbirimize güç ve enerji vereceğimizi elbette o zamanlar bilemezdik.



Ofiste gereksiz krizler çıktığında, kapımızı kapatıp, sakinlik içinde tıkır tıkır işimizi yapar, işlerimiz bittikten sonra da uzun uzun sohbetler ederdik. Mesai saatleri dışında görüşmüyorduk. İyi anlaşan ve güzel sohbet eden iki iş arkadaşıydık o kadar.

Derken bir gün, Beyrut bu kadar havalı ve sık gidilen bir istikamet değilken, "Ben Beyrut'a gitmek istiyorum; ama arkadaşlarım sadece Avrupa istikametlerine eşlik ediyor." diye homurdandığımda, "Aman Tanrım, ben de Beyrut'a gitmeyi inanılmaz çok istiyorum." diyivermişti. Sessizlik içinde birbirimize birkaç dakika bakmıştık, muhtemelen ikimizce sessizce aklımızda benzer şeyleri tartmıştık. Seyahat arkadaşlığı önemli bir şeydi, anlaşamamak, üstelik de Lübnan gibi kültürüne pek hakim olmadığımız bir ülkede, oldukça sıkıntılı olabilirdi. İkimiz de birbirimize güvenmiş ve o gün biletlerimizi almıştık.

Sonra Beyrut'a gittik, hayatımızın en sürprizlerle dolu seyahatlerinden biri olarak ikimizin de aklına ve kalbine kazındı. Ayrıca o seyahatten sonra, ben biriyle tanışmanın en iyi yolunun seyahat olduğuna inanmaya başladım ve bu vesileyle harika deneyimler yaşadım. Eğer onunla Beyrut'a gidip bu harika günleri deneyimlememiş olsaydım, bugün belki de yalnızca yakın arkadaşları ile seyahate giden ve şimdikinin yarısından bile az yola düşen biri olabilirdim.



O seyahatten sonra çok yakınlaştık. Beyrut ile ilgili her film, her şarkı, her romanda birbirimizi andık. Yıllarca her kötü anımızda, o günlerde çekildiğimiz fotoğrafları birbirimize yollayıp moral verdik. Hayatta nereye gittiğimizi bilmediğimiz dönemlerimizde, İstanbul'un harika manzaralarına karşı şişelerce şarap içerek saatlerce sohbet ettik. Ruhsal tacizin daniskasını yapan patronumuzla iş ilişkimizin sona ermesini, onun yaşadığı İstiklal Caddesi'nin üzerindeki konsolosluk sarayında, efsane güzel şaraplarla kutladık, yine konsolosluk kıyaklarıyla harika konserleri en güzel yerlerden izledik.

Sonra o bir adamla tanıştı, İstanbul'un karışık olduğu günlerdi ve Londra'ya taşındı. Bir senedir onu görmemiştim ki, harika aksanı ile "Sezoooooo" diye başlayan bir sesli mesaj yolladı. Londra'dan üç arkadaşı ile İstanbul'a geliyordu ve planlar için bana güveniyordu.

Bu vesileyle, ben de perşembeden pazara, kendi şehrimde turist oldum ve dolu dolu dört gün geçirdim. Yurtdışından misafirleriniz gelirse ve müzelerin, tarihi yerlerin değil; İstanbul'daki hayatın peşindelerse bu liste size ilham verebilir.

Misafirler bir yana, biz İstanbul'da yaşayanlar da, üzerimizdeki pası atıp, ne kadar güzel bir şehirde yaşadığımızı hatırlamış olduk. Bundan sonra seyahat etmeden durabildiğim az sayıdaki haftasonlarımda pazar günleri kendi şehrimde turist olmaya karar verdim.



Perşembe akşamı buluşma noktamız, Kuruçeşme'deki La Mancha. Güzel bir köprü manzarası ve lezzetli kokteyller ile başlangıcı yapıyoruz. Denize dönük yerleştirilmiş barı ve hafta içleri oldukça sakin ortamı ile keyifli koyu sohbetler için sevdiğim mekanlardan biri.

Ardından son dönemde hızla hareketlenen Arnavutköy'e geçiyoruz ve İstanbul'daki Berlin olarak tanımlayabileceğimiz Luzia'nın üst katındaki koltuklarda yayılarak sohbet ediyoruz. Dans etmek için istikametimiz, yine Arnavutköy'deki Alexandra Coctail Bar. Uzun zamandır en uzun perşembemi yaşamış olarak, çok az uykuyla cuma günü koşa koşa işe giderken, onları akşama kadar kendi turistik aktiviteleri ile başbaşa bırakıyorum.



Cuma akşamı, Türkiye'ye gelmişken rakı ve meze kombinasyonu içeren bir gece geçirmeseler eksik kalır diyerek Duble Meze Bar'da buluşuyoruz. Tam gün batış saatlerinde, tokuşan rakı kadehlerimize, Duble Meze'nin çok sevdiğim frapan minik dokunuşlar eklenmiş mezeleri eşlik ediyor. Hepimizin keyfi yerinde.



Duble Meze Bar'dan sonra, bir zamanlar içine girebildiğimiz Hollanda Konsolosluğu'nun konsoloslarına tahsis ettiği sarayına demir parmaklıkların ardından bakıp nostalji yaptıktan sonra, son zamanlarda İstanbul'daki favori mekanlarımdan olan Rejans'ın yolunu tutuyoruz.

Ben büyük bir şevkle, buranın bir zamanlar kimleri ağırladığını anlatırken, Sasha, "Dünya ne kadar küçük! Siz ikiniz birbirinizi nereden tanıyorsunuz ki?" diyiveriyor. Coşkuyla birbirimize sarılıp, birkaç cümlede ne kadar harika zamanlar paylaştığımızı özetledikten sonra, "Dünya ne kadar küçük!" diyerek votka kadehlerimizi tokuşturuyoruz.

İstanbul'un en harika barmeni sevgili Cenk'in leziz kokteyllerini devirdikten sonra (kendisi yaz sezonunda SuAda 360'ta bu arada, aklınızın bir kenarında olsun) kendimizi yeniden İstiklal Caddesi'ne atıyoruz.



Üniversiteden beri gitmediğim Çiçek Pasajı'nda ve Nevizade Arkaoda'da birer bira yuvarladıktan MiniMüzikhol'ün yolunu tutuyoruz. Sabaha kadar dans edip, sonra Bambi'ye kaşarlı dürüm yemeye gitmeyeli yıllar olmuştu. Kendimi uzun zamandır olmadığı kadar genç hissediyorum.



Cumartesi sabaha karşı yattığımız için planladığımız kadar erken uyanamıyoruz. Öğlene doğru uyanıyor ve Mia Mensa'nın koltuklarında yayılarak, güneşlenmeye gidiyoruz. Biraları ve pizzaları devirip, güneşi batırdıktan sonra istikametimiz Karaköy oluyor. Karaköy'de nerede boş yer bulursak, orada takılarak, oradan oraya zıplayarak cumartesi akşamını kapatıyoruz. Son zamanlarda başka ülkelerden gelen arkadaşlarımı pek çok semtte gezdirdim; ama istisnasız hepsinin en favorisi Karaköy oldu.





Pazar sabahı buluşma noktamız Kabataş'taki deniz otobüsünün önü. İstikametimiz Burgazada. Yolda adanın yerlisi sevgili Serru'ya yazıp tavsiye istiyorum. Four Letters Word'e gidin, ben de yoldayım, geliyorum, diyor. Kalpazankaya'da buluşmaya karar veriyoruz.





Four Letter Word, minicik bir kahve dükkanı, bütün haftasonu boyunca içtiğimiz en iyi kahveyi orada içiyoruz. Hava buz gibi. Eyvah diyorum, çok yanlış bir günde çok yanlış bir plan, hava durumunu kontrol etmeyi öğrenmeliyim.

Neyse ki, biz bol bol fotoğraf çekerek Kalpazankaya'ya ulaştığımızda, güneş tepede ışıl ışıl parlıyor ve sabahki havadan eser yok. Güneşin altında bir büyük rakı söylüyoruz, bol bol da meze. Deniz ürünlü safranlı bir top var ki, bayılıyorum bayılıyorum.







Karnımızı doyurduktan sonra, aşağı iniyoruz, ormanın içinden geçerek, kendimize harika bir güneşlenme noktası seçiyoruz. Keyfimize diyecek yok. "Ah" diyorum, "Biz bunu neden daha sık yapmıyoruz ki!"











İstanbul çok uzak, güneş tepede, kahkahalarımız yüksek. Sevgi doluyuz, sarmaş dolaşız, kıpkırmızı burunluyuz.



İstanbul'a dönüyoruz, ayrılık zamanı geliyor. Bir dahaki seferin ne zaman nerede olacağının bilinmezliğini seviyoruz. Oradan oraya haftasonundan geriye yorgunluk varsa bile, "Vay be, hala dört gün çıkabiliyorum ve yerlerde sürünmüyorum." biçimindeki belli belirsiz gurur ile aklıma geldikçe gülümseten diyalog ve anlar daha ağır basıyor.

Bütün gün boyunca, kahveyi bulana içimden şükranlarımı sunuyorum.

Ekipten birinin video çalışması da karşınızda, müzik seçimleri korkunç olsa da :))


Kendi şehrinizde turist kalın!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Size seçtiğiniz herhangi bir ülkede, kişisel iş başlatmak için herhangi bir miktar kredi yeteneğine sahiptir, bu nedenle herhangi bir ülkeye seyahat için vize gerekirse, lütfen bu e-postayı başvurun: visaagency040@gmail.com ya da bir kredi ihtiyacınız varsa başlamak için finance_institute2015@outlook.com: kişisel şirket kadar lütfen bu e-postayı temas

Firmamız bu bilgi feryat uzmanlaşmış.
(1) denizaşırı seyahat için vize veriyoruz.
(2) Biz bireye% 2 faiz oranıyla kredi, kişisel iş başlatmak için vermek.
(3) kara mallarını sigorta.
(4) ev mallarını sigorta.
(5) oluşturmak ve aylık taksit ödeyerek bireysel ucuz miktarda dışarı satış.

Aylık taksit ödeyerek ev veya herhangi bir mülk satın almak isterseniz, firmamız en almak bir yeteneğine sahiptir
seçtiğiniz herhangi bir süre ve herhangi bir sorun olmadan seçtiğiniz herhangi bir ülke.

Adsız dedi ki...

İyi günler ben Josef Lewis. Saygın, meşru ve akredite bir borç veren. Her türlü krediyi çok hızlı ve kolay bir şekilde veriyoruz, Kişisel Kredi, Araç Kredisi, Ev Kredisi, Öğrenci Kredisi, İşletme Kredisi, Mucit kredisi, Borç Konsolidasyonu. vb

Bugün bir iş veya kişisel krediler için onay alın ve aynı hafta içinde para alın. Bu kişisel krediler krediniz ne olursa olsun onaylanabilir ve bu iddiayı destekleyecek çok sayıda mutlu müşteri vardır. Ancak sadece ihtiyacınız olan kişisel krediyi elde edemezsiniz; en ucuz olanı alacaksın. Bu bizim sözümüzdür: Ücretsiz teminat faydaları olan tüm krediler için en düşük oranı garanti ediyoruz.

Müşterilerimin beklentilerini, yaptığım her şeyde aşarak olumlu bir izlenim bırakmaya çalışıyoruz. Amacımız, sizlere en kaliteli hizmeti zamanında sunarken, saygınlık ve saygıyla davranmaktır. Sosyal güvenlik yok Gerekli sayı ve kredi kontrolü gerekli değil,% 100 Garantili. Bir kredi ile ilgileniyorsanız ve dolandırıcılıktan arınmışsanız aşağıdaki detayları kullanarak derhal yanıt veriniz ..

Email: progresiveloan@yahoo.com
Çağrı / WhatsApp: +16626183756
Web sitesi: https://progresivefunding.wordpress.com

Pinterest'im

Instagram'ım