19 Haziran 2016

#dahaiyiben 1.hafta: alışveriş orucu, karidesli şehriye, ölüm pornosu, spor çabaları, deniz güneş cenneti

Evimde, dış kapımın tam karşısında kocaman bir ayna var. Nereden öğrendiğim hakkında hiçbir fikrim olmayan milyon bilgiden biri olarak, bunun feng-shui açısından hatalı olduğunu biliyorum. Sokak kapısının tam karşısında ayna olduğunda, eve giren bereketin aynen dışarı çıktığına inanıyorlar.

Gelgelelim küçük bir evde yaşadığım için çoğu zaman fonksiyonellik, inanışlarımdan daha öncelikli olmak zorunda. Kapının tam karşısındaki duvarı boydan boya kaplayan ayakkabı dolabının, dışının tamamen ayna ile kaplı olması, ferahlık sağlıyor ve ayrıca evden çıkmadan nasıl göründüğüm konusunda son kontrolleri yapmama yarayacak başka bir ayna koyabileceğim alanım yok. 


Ve o anda, kesinlikle bana en çok yakışan renklerden biri olduğunu düşündüğüm yeşil mini elbisemin altından görünen bacaklarım hafifçe bronzlaşmış ve parıl parıl parlarken, uzun zamandan sonra makul saatlerde uykuya kavuşmuş gözlerim şiş değilken, o evden en son çıktığım halime göre "daha iyi" göründüğüm şüphesiz. Bu yüzden feng-shui inanışlarımı pas geçebilirim. 

Cuma günü tam bir kaostu. Evim ile vize işlemlerini yaptığım Vfs ofisi arasını tam dört kere yürüdüm, sonra İkitelli'ye şirkete gittim ve akşam da havalimanının yolunu tutarak İzmir'e uçtum. 



Ancak günün son saatlerine, Teos Marina'daki efsane kokoreççide babam ve ilkokul arkadaşımla oturmuş, kokoreçleri mideye indirirken kendime geldim. O kadar absürd ve keyifli bir andı ki o! :)

Çünkü bir dönem çok moda olsa da, biz birbirimizi yıllar sonra facebook'tan filan bulmadık, çünkü birlikte okuma ve yazmayı öğrendiğimiz seneden itibaren, farklı ülkelerde ve şehirlerde yaşasak bile arkadaşlığımızın arasına hiçbir zaman mesafe sokmadık. Geride kalan 22 senede, birbirimizle çok şey paylaştık, çok harika anılar biriktirdik. 

Gelgelelim son bir ayda, kendi rekorumuzu da kırdık. Bundan birkaç hafta önce onun yaşadığı New York'ta Only Employees'de leziz ötesi kokteyller yuvarladık, haftanın başında İstanbul'da Sur Balık'ta harika bir deniz manzarasına karşı kavun, beyaz peynir, ahtapot, rakı ziyafeti yaptık. Ve cuma akşamı da Teos Marina'da oturmuş kokoreç yiyorduk. 


Babamın Teos'taki evi benim için bir şarj olma alanı. Sessizlik içinde, harika bir deniz kıyısında, tamamen doğal besinler tüketilen, saatlerce harika manzaraya karşı kitabımı okuyabildiğim bir terasa sahip bir cennet. Oradayken, hiç bir sorumluluğum hiç bir zorunluluğum yok. 



Bu haftasonu da, cumartesi gününü en eski arkadaşımla deniz kıyısında güneşlenip, yüzerek; pazar gününü de babamla Bademler Köyü'nde zeytinyağlı gözlemeler ile leziz bir kahvaltı edip yine kendimi deniz ve güneşe adayarak geçirdim. 


Bunun doğal bir sonucu olarak, pazar günü kendi evime geldiğimde, kapıdan içeri girer girmez aynada gördüğüm gerçekten #dahaiyiben 'di. "Bunun ne kadarının tatil hilesi, ne kadarının listemdeki hedeflerden kaynaklanıyor?" sorusunun cevabını bulmak için eve gelir gelmez bir kahve demleyerek listemin başına oturdum. Dadadamm yüzleşme zamanı!

Hepsini tabii ki yapamamıştım. Bütün gün çalıştıktan ve haftasonunu evden uzakta geçirdikten sonra, doğal olarak listemdeki her şeyi yapmaya yetecek kadar zamanım kalmamıştı. Yine de başardıklarımdan notlar karşınızda, umarım bunlar arasından siz de işinize yarayacak bir şeyler bulabilirsiniz:

1) Spor Çabaları: It's never gets easier, you just get better


Yirmili yaşlarının son günlerini yaşayan ve bu güne kadar vücuduna çok da iyi bakmamış ve bolca sağlıksız şeyle doldurmuş, üstelik de masa başında işi olan bir ofis çalışanı olarak, bu senenin başında kabullendiğim şeylerden biri şuydu: Artık hayatımın bundan sonraki döneminde spor hayatımın düzenli bir parçası olmalıydı. 

"Ay ben spor salonu ortamlarını yapay buluyorum.", "Koşu bandında koşan insanların, kafesteki dönen aletin üstündeki hamsterlardan ne farkı var?" gibi repliklerimi bir kenara bırakmam gerekiyordu. Çünkü ne her sabah sahile inip koşacak zamanım vardı, ne de her haftasonu sahilde bisiklet sürmek veya arkadaşlarımla tenis oynamak gibi bir sosyal aktivite çevrem. 

İtiraf etmeliyim ki, senelerdir korkunç beslenip hiç spor yapmama rağmen, daha önce aktif biçimde spor yapmış olmamın ganimeti olan kas ve gergin bir tenin keyfini on sene kadar sürmüş, "Sezen gizli gizli spora mı gidiyorsun, nasıl bu kadar sıkısın?" diyenlere hep bel altı bir cevap verip muzip bir şekilde gülümseyerek yeteri kadar eğlenmiştim. Artık bu eski ganimetlerden faydalanma miladının sonlarına geldiğimin sinyallerini bacak aralarım ve kollarım vermeye başlamıştı. 

Manken değiliz, sürekli top model gibi ortalıkta dolanmak zorunda değiliz; ama insanın içinde kendini mutlu hissedeceği bir beden ölçüsünde olmasının da -ki kesinlikle sıfır beden de olmak zorunda değil, kıvrımlar güzeldir- oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. 

Spor salonuna yazılmanın spor yapmak anlamına gelmediğini ve hiç gitmesen de kredi kartından para çekilmesinin yeterli vicdan azabı yaratmadığını anladığımda, personal trainer ile çalışmaya başladım. Şiddetle de tavsiye ederim, geçen hafta eve geldiğimde, hep yorgun, uykusuz ve açtım. Yapmak istediğim son şey spora gitmekti. Her seferinde de antrenörümden "Huhuu antreman zamanı, hadi!" diye mesaj gelince, hemen spor çantamı kapıp evden fırladım. Hayatımda en çok itaat ettiğim adam sanırım kendisi. 

Ve geçen hafta aynen hedeflediğim gibi, iki kere canım çıkana kadar spor yaptım. Haftasonu denizde yüzmelerimi de bonus hanesine eklemekten gururluyum. :) 


Spora gitmeye hala üşeniyorum, üstelik o kadar yoruluyorum ki, sabah uyanmakta ve yataktan kalkmakta acayip zorlanıyorum (bu hafta bir kere işe bile geç kaldım!) ; ama yine de iki haftada bile, ufak bazı değişiklikler fark edebilmek ve bütün hafta boyunca çok şehvetli geceler geçirmişçesine sürekli hafif hafif kas ağrıları hissetmek güzel bir şey.

2) Kuşkonmazlı Karidesli Şehriye: Şehriyenin risottodan ne eksiği var canikom?


Sürekli dışarıda yemek yiyen, dışarıdan bir şeyler sipariş eden biri olarak, artık aynı şeyleri yemekten sıkılmam sonucunda mutfağa girmeye ve haftada en az iki kere evde yemek pişirmeye karar vermiştim. Bu hafta karides haftasıydı. Kinoalı karides ve kuşkonmazlı karidesli şehriye pişirdim.

İlkinin tarifini şuradan aldım, ikincisi ise okuduğum bazı tariflerin şehriyeli uyarlamasıydı; ki gerçekten oldukça lezzetli ve görsel açıdan havalı bir yemek oldu. 


Denemek isteyenler için tarifi şöyle:

Yarım yemek kaşığı tereyağını tencerede erittikten sonra, bir bardak şehriyeyi içine ekleyip bir iki dakika kavuruyorsunuz. Sonra buna keyfinize göre tuz (tabii ki sağlıklı olması için Himalaya versiyonundan) ve bir bardak su ekleyip, arada sırada karıştırarak ocağın üstünde bırakıyorsunuz.

O pişerken, kuşkonmazların üzerindeki dikenleri çıkartıp, saplarını biraz tıraşlıyorsunuz. Sebze soyacaklarını kullanın, çok pratik. Geniş bir tavaya bunları boylu boyunca yatırıp, üstünü biraz geçecek şekilde sıcak su ekliyorsunuz. Beş dakika kaynadıktan sonra, buzlu su doldurduğunuz bir kaseye alıyorsunuz ki diri kalsınlar ve renkleri solmasın. 

Kuşkonmazlar buzlu suda dinlenirken ve şehriyeniz pişerken de, bir tavada biraz zeytinyağı ve ince ince kesilmiş sarımsak ile ayıklanmış karideslerinizi pişiriyorsunuz. Ben kırmızı pul biberi de çok yakıştırıyorum buna. 

Şehriye piştikten sonra, kuş konmazları birkaç parçaya bölüp, karidesleri de ekleyip, kısık ateşte biraz çevirdikten sonra yemeğiniz servise hazır.

3) Ölüm Pornosu: It can only take a moment to waste the rest of your life


Haftada bir kitap okumaya karar verdim. Günde yaklaşık 50 sayfa yapar, işe gidiş geliş zamanımı daha iyi bir şekilde de sanırım değerlendiremem. Bu haftaki kitabım yer altı edebiyatından, Fight Club'ın yazarı olarak tanıdığımız Chuk Palahniuk'un Ölüm Pornosu isimli kitabıydı.

Zamanında yanlışlıkla hamile kalarak, doğurduğu çocuğu evlatlık olarak veren bir porno yıldızı, son bir film çekmeye karar verir. Bu filmde 300 adamla sevişerek, kendisini öldürecek ve böylelikle bir efsaneye imza atarken, kendisini hiç tanımayan çocuğunu büyük bir servet sahibi yapacaktır. 

Roman, bu filmin çekilmesi anında, bekleme salonunda içeri çağrılma sırasını bekleyen üç erkekin ve yıldızın asistanının hikayelerinden oluşuyor. Okumaya başladığım zaman, fiziki anlamda midem bulanmaya başladı, kitaba devam etmemeyi düşündüm, sonra merakım daha ağır bastı ve sonra da hiç fena bir kitap olmadığına karar vererek bitirdim.

Tavsiye etmek konusunda, her zamanki "mutlaka okumalısınız" gibi cümleler kuramayacağım. Çünkü çok sert, çok bel altı, iğrenç sayılabilecek detaylar içeriyor. Kitap bittiğinde benim aklıma Freud düştü: "Başkalarının fantazileri bize iğrenç gelir; başka birinin egosu bizi tiksindirir; peki nasıl oluyor da yazarın fantazilerinden ibaret olan edebi yapıtlar bu sorunu aşıyor?" İşte bu kitap bunu aşmıyor, arka kapağında yazdığı gibi "Düşüncesinden bile ürktüğünüz insani hallerle yüzleşmek istemiyorsanız Palahniuk sizin yazarınız değil."

(Ölüm Pornosu, Chuck Palahniuk, Ayrıntı Yayınları, 191 sayfa) 

4) Alışveriş Orucu - Have less, do more!


"Daha fazla ev düzenlemeye zaman ayıramıyorsam, dağınık bir evde de yaşamak istemiyorsam ne yapabilirim?" kafa patlatmalarım sonucunda ulaştığım cevap şu oldu: Çok daha az eşyaya sahip olmak!

İşte alışveriş orucu kararımın arkasında da bu yatıyor. Evimin her köşesinde gerçekten çok sayıda kıyafet var. Bir gün kaç parça kıyafete sahibim diye saymaya başladım, dolabın sadece küçük bir kenarında 400lü sayılara ulaşınca yoruldum, gözüm korktu, vazgeçtim.

Artık her hafta, bir önceki hafta giydiklerimden 7 parçayı Mushaboom Dükkan üzerinden satışa çıkaracağım. Böylece hem insanlar gerçekten çok uygun fiyatlara benim dünyanın dört bir yanındaki mağazalardan topladığım gıcır gıcır kıyafetlere kavuşacak, hem de ben arınmış olacağım.

Aynı şeyi kitaplar için de yapmayı planlıyorum, kitap satmadan yeni kitap almak yok. Nasıl olsa ev okunmayı bekleyen daha onlarca kitap ile dolu.

Hedefim 1 sene içinde dolabımdaki parça sayısını 50'nin altına düşürmek. Ve kütüphanemi dolduran, dekor dışında hiç bir işe yaramayan kitapların daha fazla okunmasını sağlamak.

Bu hafta planladığım kadar parça yükleyememiş olsam da, babama aldığım hediyeyi saymazsak, hiç alışveriş yapmadım. Tabii ki uçak bileti gibi kıyafet ve kitap dışında şeyler almayı -şimdilik- alışverişten saymıyoruz. Her şey yavaş yavaş. :))

Şimdi benim için bu haftanın listesini oluşturma zamanı.
Daha iyi olmak için çabalayarak kalın!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Size seçtiğiniz herhangi bir ülkede, kişisel iş başlatmak için herhangi bir miktar kredi yeteneğine sahiptir, bu nedenle herhangi bir ülkeye seyahat için vize gerekirse, lütfen bu e-postayı başvurun: visaagency040@gmail.com ya da bir kredi ihtiyacınız varsa başlamak için finance_institute2015@outlook.com: kişisel şirket kadar lütfen bu e-postayı temas

Firmamız bu bilgi feryat uzmanlaşmış.
(1) denizaşırı seyahat için vize veriyoruz.
(2) Biz bireye% 2 faiz oranıyla kredi, kişisel iş başlatmak için vermek.
(3) kara mallarını sigorta.
(4) ev mallarını sigorta.
(5) oluşturmak ve aylık taksit ödeyerek bireysel ucuz miktarda dışarı satış.

Aylık taksit ödeyerek ev veya herhangi bir mülk satın almak isterseniz, firmamız en almak bir yeteneğine sahiptir
seçtiğiniz herhangi bir süre ve herhangi bir sorun olmadan seçtiğiniz herhangi bir ülke.

Pinterest'im

Instagram'ım