11 Haziran 2016

edit your life frequently and ruthlessly. it's your masterpiece after all.

Mis gibi kokan kahvemden bir yudum alıyorum. 

Gidene kadar bilmiyordum; en iddialı kahve çekirdeği kavurma tesislerinden bazıları Montana'da bulunuyormuş. 9.588 kilometre uzaktan evime taşıdığım çekirdekleri, evde kendim öğütüp mis gibi kokulu kahve hazırlamak, bir süredir eve gelip ayakkabılarımı çıkarttıktan sonra ilk yaptığım şey.

Ayaklarımı uzatmış koltukta otururken, kırmızı ojeli ayaklarımın arka tarafındaki, döneli haftalar olmasına rağmen hala boşaltılmamış seyahat çantalarıma ve haliyle darmadağınık salonuma bakarken, hemen elime bir kağıt ve kalem alıp, evi düzenleme planı yapma arzusuna kapılıyorum. 

Sonra kendimi durduruyorum: "Kahvenin tadını çıkar. Önünde hala upuzun bir haftasonu var. Halledersin. Halletmesen de çok dert değil."

Geçtiğimiz birkaç yılda her şeyi aynı anda yapmayı ve her şey birden olmayı arzuladım: Hem çok seyahat eden bir kadın olacaktım, hem İstanbul'daki yeni mekanları takip edecektim. Hem sağlıklı yaşayıp, evde leziz yemekler pişirecek, hem de güzel partileri kaçırmayacaktım. Hem sevdiğim insanlara zaman ayıracak, hem bol bol kitap okuyup yazacaktım. Hem çalışıp kariyerime yatırım yapacak, hem de maceraperest ruhumu kaybetmeyecektim. Bu sırada bir de ışıl ışıl ve iyi giyimli kalacaktım.

Ne kadar uğraşırsam uğraşayım sürekli bir yerden patlıyordum. Ev hiç bir zaman önceliğim olmadığı için hep darmadağınık kalıyordu. Her şeye yetişeceğim derken, uyku saatlerim sağlıksız sayılabilecek biçimde azalmıştı, yorgun görünüyordum. 


Herkes "Bu kadar enerjiyi nereden buluyorsun?", "Hiç uyumuyor musun?", "Bu işin sırrı ne?" diye sorarken, aksine ben kendimi eksik kaldığım şeyler için gizlice suçluyor ve daha çok zorluyordum.
Sonunda kabul ettim, her şey birden olmam imkansızdı. Sonuçta hesap basitti, ne kadar az uyursam uyuyayım bir gün 24 saatti. 

Bu şekilde kendimi zorladığım dönemin hayatıma kattıklarını inkar edecek değilim. Geçtiğimiz birkaç yılda, çok güzel bir hayat yaşadım; neredeyse her haftasonu bambaşka bir şehrin sokaklarını arşınladım, işten çıkışta etkinlikten etkinliğe koştum, sevdiğim insanlarla bir sürü anı paylaştım, pek çok kişinin bütün hayatı boyunca yaptığından daha çok seyahat ettim, çok eğlendim.

Ama bir şekilde tatmin değildim. "Neden?" ve "Nasıl?" önemli değil, ama hayatımda bir şeyleri değiştirmek istiyordum. Bir değişim başlatma sancısı içindeydim. Sürekli #dahaiyiben planları yapıyor, kendi kendimi gaza getiriyor, sonra istikrar sağlayamıyordum. 

Bir sabah alarmla uyanıp, çarşafa dönüşerek bütün gün yatakta kalmayı her hücremle arzuladığımda, tavanı izleyerek kendimi sorguladım. Pek çok konuda inanılmaz disiplinli bir insan olsam da, bu #dahaiyiben yapmak istediğim ve hatta yapmaya ihtiyaç duyduğum bir dönüşüm olsa da, niçin istikrar sağlayamıyordum?

Düşünüp taşındıktan sonra birkaç gerçekle yüzleştim:

1) Zaten oldukça koşturmalı bir hayat yaşarken, bu tempomdan hiç bir şey eksiltmeden, bir de ek olarak #dahaiyiben adı altında yeni yapılacaklar icat ediyordum kendime. Olmayan zamanıma, yeni yapılacak şeyler ekliyordum.

2) Hayatımda asla önceliklerim arasında yer almayan şeylerden başlamaya kalkıyordum: Evimin düzenli derli toplu olmasını elbette isterim; ama hayatım boyunca birincil önceliğim olacak konulardan biri asla olmadı.

3) Şekeri tamamen hayatımdan çıkartmak gibi, çok iddialı kararlarla başlıyordum. Sonra buna bir kere olsun uyamayınca da, hevesim kaçıyordu.

Benim için önemli olan ve hızlı biçimde etkisini görebileceğim daha küçük adımlarla başlamam gerekiyordu. 


Sene başından beri üye olduğum, ayda en çok iki üç kere gittiğim MacFit'te kendime bir "Personel Coach" ayarladım. Ücretini de peşin peşin verdim ve kendisini de "kaytarmaya meyilli" bir insan olduğum konusunda uyardım. 

Artık haftada iki kere spor yapıyorum, kas ağrılarım kendim için bir şeyler yaptığımı hatırlattığı için motive oluyorum. Yorulduğum için de daha güzel ve son zamanlara nispeten uzun (5-6 saat) uyuyorum. Spordan sonra, emeklerime kıyamadığım için de internetten pratik bir yemek söylemek yerine, kendime sağlıklı ve lezzetli şeyler hazırlıyorum.

Hayatın curcunası içinde, dışarıdaki cezbedici dünyanın büyüsü altında hepimiz kendimizi ihmal ediyoruz. Hazır güneş de kendini gösteriyorken, neden çok daha sağlıklı, bikininiz içinde çok daha ışıl ışıl olmayasınız? Bir gün içinde inanılmaz fit veya tamamen sağlıklı beslenen birine dönüşemezsiniz; ama en ufak adım bile hiçbir şey yapmamaktan iyidir. 

Yeterli gazı verdiysem, birkaç tane de çok pratik, sağlıklı ve lezzetli tarif karşınızda:


Yulaf ezmesi, muz, tarçın ve Activia'dan oluşan bu kahvaltı hem çok hızlı hazırlanıyor, hem lezzetli, hem doyurucu, hem de sağlıklı. 

Ukalalık gibi olacak ama Türkiye'de satılan yulaflar tahta parçası gibi, çok sert ve lezzetsiz. O yüzden ya paranıza kıyıp, saçma fiyatlar ödeyip ithal markalardan alacaksınız, ya da her seyahatinizden valizinizde paket paket yulaf ezmesi taşıyacaksınız. Avrupa'da DM'lerde satılanlar ile Amerikan Quaker Oats benim favorilerim. 

Bir paket Activia yeterli, muz ve tarçını da zevkinize göre ekleyebilirsiniz.


İki yıl öncesine kadar hiç duymadığımız ve bir anda bütün restoranların menüsünde hızla kendine yer edinen kinoa da pratik sağlıklı yiyecekler hazırlamak için harika. Veganların protein kaynağı olan kinoa, vücudun ihtiyaç duyduğu bütün amino asitleri içeriyor ve özellikle veganlar açısından olmazsa olmaz bir protein kaynağı. 

Bizim mutfağımızda kullandığımız bütün bakliyatlardan daha fazla protein içerdiğinden, spordan sonra tavuk göğsü ızgara hazırlamakla uğraşamayacaksanız, harika bir alternatif.

Eskiden paketi 30TL gibi bence hakettiğinden çok yüksek bir fiyata satılırken, piyasaya rakip markaların girmesiyle fiyatlar yarısına indi. 

"Kinoa nasıl hazırlanır?" ile başlayalım. Bir bardak kinoayı, iki bardak su ile önce birkaç dakika yüksek ateşte, sonra kısık ateşte tastamam 15 dakika haşlamanız yeterli. Ben bol bol haşlayıp, soğuduktan sonra buzdolabına koyup birkaç gün kullanıyorum. 

Kinoa, haşlanmış yeşil mercimek, ince dilimlenmiş taze soğan ve ince kıyılmış dereotu, sirke ve zeytinyağı ile karışınca çok lezzetli ve doyurucu bir salata oluyor.


İkinci favori kinoa salatam da, semizotlu. Yoğurt, sirke, zeytinyağı, semizotu ve kinoa, bildiğiniz semizotu salatasının biraz daha doyurucu ve besleyici versiyonu.

Sağlıkla kalın!

Bir de hala okumadıysanız, son zamanlarda okuduğum bütün doğru beslenme bilgilerini içeren ama onlardan farklı olarak çok eğlenceli bir dille yazılmış şu yazıyı da mutlaka okuyun.


Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım