05 Haziran 2016

Festivallerden havadisler: Chill Out Festival İstanbul ve Babylon Soundgarden

Yıl 2004...
Üniversite sınavı sonuçları açıklanmış, en yakın arkadaşımla birlikte telefonlara yapışıp birbirimizi arıyoruz. Hangi üniversite ve hangi bölümden daha önemli bir şey var bizim için: İkimiz de İstanbul'da mı okuyacağız?
Aynı şehir olması yetmiyor bize, ikimiz de İstanbul'da olmalıyız.
Telefonu mutlulukla kapatıyoruz, direk evden çıkıp Rock'n Coke için birer bilet alıyoruz.

Böylece, benim İstanbul'a taşındığımda yaptığım ilk şey Rock'n Coke'a gitmek olmuştu. Ayrıca, henüz 18 yaşına girmek üzereydim ve bu benim hayatımda gittiğim ilk müzik festivali olmuştu.

Ardı ardına konserleri dinlemek, çimlerde yayılıp güneşlenerek bira yudumlamak, o kadar çok genç insanı bir arada görmek, çeşitli markaların standlarını tek tek gezmek o kadar hoşuma gitmişti ki, o gün bu gündür de İstanbul'daki festivalleri çok olağanüstü bir şey olmadıkça hiç kaçırmadım. Hatta bazen harika seyahatleri bile festivalleri kaçırmayacak biçimde planlamak için çaba harcadım.

O zamanlar, içki-yemek almak ve tuvalete gitmek için sıra beklemeyi, alana zorlukla ulaşıp işkence ile dönmeyi, mutlaka aksilikler çıkmasını, izdiham içinde güçlükle sahneyi görmeyi de festivalin olağan bir parçası sanıp, kabul etmiştim.

Yıllarca festival ruh hali aşkına, bütün bu zorlukları kabul etmişken, yolum 2013 yılında Londra'da yapılan Fieldday Festival'e düştü. Katılımcıya hiç bir şey için eziyet çektirmeyen bir festivalin olabildiğini ilk defa ben orada deneyimledim. Hiçbir şey için beş dakikadan fazla sıra beklemeden, sabahtan akşama kadar altı ayrı sahnede müziğin dibine vurdum.

Henüz Coachella ve Burning Man gibi dünya çapında efsaneleşmiş festivallere yolumu düşüremediysem de -yapılacaklar listemdeler tabii ki- , 2014 yılında Heineken Opener Festival beni tam anlamıyla büyüledi.

Geçtiğimiz iki hafta İstanbul'da iki ayrı festivale katılımcı oldum: Chill Out Festival İstanbul ve Babylon Soundgarden.

Bir yandan daha önce yurtdışında görüp imrendiğim bazı şeylerin bizim festivallerde de olmasından mutluluk duyarken, bazı konularda da büyük şoklar yaşadım: Bir müzik festivalinde saat 17:00'de bira nasıl bitebilir ki?



Chill Out Festival İstanbul, İstanbul'da gittiğim, festival katılımcısını en mutlu edecek organizasyondu. "Festival organizasyonu nasıl olmalı?" konusunda bence Türkiye'deki diğer bütün organizatörler kendilerini örnek alabilir, almalı.

Kapıdan girişte 50TL ve katları olabilecek şekilde jetonlar satılıyordu. İçerideki para birimi bu kelebek desenli jetonlardı. Bir sürahi votkalı kokteyl mi alacaksınız? 12 jeton. Bir bira mı alacaksınız? 4 jeton gibi...

Bu sayede, hiçbir içecek ve yiyecek standında, fiş al, para üstü bekle, kredi kartı şifresi gir gibi seramonilere gerek kalmadığından, bütün bir gün boyunca çok pratik biçimde sıra beklemeden ne istediysek hemen aldık. Festival bitiminde artan jetonları paraya çevirmekte de, hesap kitap yapmakta da hiç zorlanmadık.

Festival girişinde şarjı bitenler için taşınabilir şarj ünitesi kiralanması ve Bridgestone çadırında üzerine oturmak için hasır matlar dağıtılması da bence festival bakımından harika detaylardı.



Üç ayrı sahne vardı ve sahnelerin sesleri birbirine karışmayacak şekilde konumlanmıştı. Biz güne ana sahnede gölgede yayılıp, sohbet ederek başladık. Daha sonra herkesin nedense en sevdiği sahne olan Next Stage'e göz atıp, yalnızca birkaç dakika kaldıktan sonra hemen kaçtık. Lise piknik partisi gibi bir ortamı vardı bize göre :) 

Other Stage'e ise tam anlamıyla vurulduk: Ormanın içinde, renkli ampullerin arasında bir dans pisti, dans pistinin etrafı örtüler matlar sermiş yayılıp sohbet eden festival katılımcıları ile dolu. Oldukça egzotik, oldukça keyifli bir alandı. Günümüzün çoğunu Other Stage'de orman içinde yayılarak veya renkli ampullerin altında dans ederek geçirdik.




Ayırca etkinlikler yalnızca müzik ile sınırlı değildi. Yine ormanın içinde, çeşitli ürünler satan bir alışveriş alanı vardı. Bütün standlar oldukça keyifli ve zevkli tasarlanmıştı. Alışveriş dışında, ormanın içinde sessiz bir alanda yatmalık minderler, piknik yapmalık ahşap masalar ve yoga etkinlikleri de vardı. Müzikler ilgimizi yeterince çekmediğinde, bu kısımlarda da oldukça keyifli zaman geçirdik.





Festivalin yapıldığı Life Park'a kesinlikle bayıldık. Bizi bir günlüğüne İstanbul hayatımızdan tamamen uzaklaştırdı. Alanın geniş olması, kalabalığı dağıtması, pek çok kısmına çok sayıda tuvalet konulabilmesi keyfimizi arttıran unsurlardandı. Bence bütün festivaller burada yapılsın!

İlla ki bir şeyi eleştirmem gerekirse, yemek konusu olur. Seçenek az olduğu gibi, fiyatlar da havalimanı fiyatının bile iki katı civarındaydı.

Gelelim müzik keşiflerine, benim Chill Out İstanbul'da dinlediklerim arasında ilk üç: Hugo Kant, Guts ve Mimi Love & The Sorry Entertainer







Babylon Soundgarden, yüksek beklentiler içinde gittiğim bir festivaldi.  Çünkü Cappadox harika bir festival olmuştu. Cappadox'u organize eden ekip arkasında olduğu için yine sıra dışı bir deneyim beklemeye başlamıştım. İkinci olarak da Oscar and the Wolf sahneye çıkacaktı. Son bir sene içinde en çok dinlediğim şarkıları canlı dinleme fırsatı oldukça heyecan vericiydi.



Festival alanına girdiğimizde, gün batım saatiydi, deniz kıyısındaki alan harika görünüyordu. Dalış hocamdan, eski komşuma kadar çok özlediğim bir sürü kişi ile adım başı karşılaşmak eğlenceliydi. Taptığımız kozmetik markası, Kiko'nun pop-up standını görmek güzeldi.







"Hadi bir bira alalım. Festival ruh haline girelim." dedik. Sıraya girdik, bitmek bilmeyen bir sıra bekledikten sonra, "Bira bitti." dediler. Tek günlük festival, satılan bilet sayısı belli, saat 17:00! Bira nasıl biter? 

İki saat sonra tekrar bira ulaşılabilir oldu, ama tuvalet sırası o kadar uzundu ki! Bir arkadaşım, "Şimdi sıraya girin, sıra size gelene kadar çişiniz de gelir zaten." dediğinde espri yaptığını sanıp gülmüştüm, gerçekmiş. O yüzden kokteyle geçelim dedik. Yine upuzun bir sıra bekleyip, kokteyl için fiş aldıktan sonra, kokteylimi almak için upuzun ikinci sıraya girip sıra bana geldiğinde "Kokteyl bitti." demezler mi?! "O zaman fişi niye satıyorsunuz? Çeyizime mi koymamı tercih edersiniz, götüme sokmamı mı?" diye çemkirmek üzereydim ki, arka taraftan okkalı bir gin tonik desteği ile sakinleştim :))

Özetle oldukça kötü bir organizasyondu, bütün akşam boyunca sürekli upuzun sıralar bekledik ve çoğu zaman istediğimiz şeye ulaşamadık. Ama Oscar and the wolf o kadar iyiydi ki! <3 gelsinler="" hep="" span="">



Festivallerle, İstanbul'un tadını çıkararak kalın!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım