21 Nisan 2011

mushaboom'da iki çakal birden ;)


Bir zamanlar haftanın neredeyse her gecesi sokaklarda sürten bir ekiple son zamanlarda haftada bir kadar bir sıklıkla evde toplanıyoruz. Moodumuza göre sadece komik videolar izleyip sohbet ediyoruz,  monopoly (sevgililerin ve yakın arkadaşların birbirinden kira istemesi çok komik olabiliyor) tabu (anlatamayana bir shot, tabu kelimeyi söyleyene iki shot yapma cezası vererek oynamanızı şiddetle tavsiye ederim) gibi oyunlar oynuyoruz, pokere sarıyoruz veya projeksiyonda film keyfi yapıyoruz ve gerçekten keyifli vakit geçiriyoruz.

Bugün aynı ekip arasında facebook'ta dönen bir etkinlik mesajından sonra sevgili Sino'nun yaptığı muhteşem gözlemi paylaşmadan da duramayacağım:

klasikleşmiş bir diyalogtan örnektir;
sezo :hadi gidelim der
murat :hanım bilir der
bender :varım der
özge :çalışmıyosa varım der
gizem :geliyorum der gelmez yada yarına erteliyelim der
sinem :ufff bilemiyorum yaaa der erken kaçsada gelir bi gözükür
tansu :çok istiyorum yaaaa der ama gelmez
barış :gelirim der gelir
sinan :bakalım filan der işi yoksa gelir iidir hoştur filan

Geride kalan haftasonunda da Maroon5 konserinde zıplayıp, yeni sezonda açılıp hepimizi çok eğlendirecek muhteşem ses sistemi olan S14'te kendi aramızda bir türkçe pop parti yaparak bütün kurtlarımızı döktükten sonra pazar gecesi DVD'lerimizi, biralarımızı ve aburcuburlarımızı alıp eve kapandık.

İzlediğimiz filmlerden ilki "Çakallarla Dans" oldu. Tam haftasonu kapanışına uygun bir filmdi. Temposu hızlı, kendisi komik, kafa yormadan eğlendiren bu filmi keyifle kikirdeyerek izledik. Film bitti, "Baldırlarına biraz merhem süreyim mi?" esprisi gecemize neşe katmaya devam etti. :) Hayatınızda iz bırakması için değil, ruh halinizi değiştirmesi için izlenecek filmlerden, aklınızın bir kenarında bulunsun.



İzlediğimiz diğer film de "Çakal"dı. Filmin ilk bir saati büyüleyiciydi. Çekimler güzel, özellikle İsmail Hacıoğlu'nun psikopat rolündeki performansı olmak üzere oyunculuk harikaydı. İstanbul'un şimdiye kadar filmlerde görmeye alışık olduğumuzdan başka semtlerinde geçiyor, surların arasındaki atölye, sahilden İstanbul gibi güzellikler gösterirken oldukça dramatik bir konuyu işliyordu. Gelgelelim sadece bitsin diye yapılmış, zorla bağlanmış gibi olan ve bir sürü mantıksızlık içeren sonu hayal kırıklığı yarattı. Yine de popüler pek çok film ve dizi gibi mafyalığı çok büyük bir marifetmiş gibi değil, çaresizlik sonucu seçilen bir yol olarak anlatıyor olması bile güzel.



Bu yazı aslında pazartesi yazısıydı, ancak bu gün fırsat bulabildim.
KARARLIYIM: Mushaboom8'in yazılarını eski sıklığına kavuşturacağım.
BAYILIYORUM: Sonunda İstanbul'daki karabulutları defedip kendisini gösteren güneşe...
NEFRET EDİYORUM: Centilmen olmak adına sevgililerin el çantalarını taşıyıp korkunç görünen adamlardan. Çanta bir aksesuardır kıyafeti tamamlar. Bunu bilmeyen, el çantasını taşımaktan aciz kadınla da işiniz olmasın zaten.
KINIYORUM: Şifre olayına yol açan, zaten üniversite sınavı stresi kadar korkunç bir belayla uğraşan gençleri bir de bununla uğraştıran ÖSYM'yi.
HER GEÇEN GÜN DAHA ÇOK SEVİYORUM: (Şaşırtıcı ama) işimi
OKUYORUM: Alain De Botton - Aşk Üzerine
BELİRTİYORUM: En üstteki fotoğrafın kaynağı nedir bilmiyorum, içimi açtı paylaşmadan edemedim, bilen varsa söylesin belirtelim.
BEKLİYORUM: Evde topladığınızda keyifli vakit geçirten aktivitelerinizi benle paylaşmanızı...
ÖPÜYORUM: Bu yazıyı okuyan herkesi :)

1 yorum:

. dedi ki...

Karpuzlu, şakşukalı, beyaz peynirli bir masa kurun fonda istediğiniz bir müzik, ilerleyen saatlerde çekirdek çitleyip, Türk kahvesi içip birbirinize fal bakın, bezik oynayın ama en güzeli bir wii edinin .... Benden bu kadar şimdilik, sevgiler

Pinterest'im

Instagram'ım