24 Şubat 2015

Kahramanmaraş'ta mutlaka yapmanız gereken beş şey

Kahramanmaraş'a  gezmek için giderseniz, şehrin dışında bulunan ve Yavuz Sultan Dönemi'nde yapılan Ceyhan Köprüsü, Döngel Mağaraları, 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Eshabı Keyf gibi pek çok tarihi yeri de programınıza dahil edip dolu dolu bir haftasonu geçirebilirsiniz.

Ama iş sebebiyle yolunuz düşerse veya başka bir yere giderken uğrarsanız ve oldukça kısıtlı bir zamanınız varsa, yapmadan dönmemeniz gerekenler şunlar:

1. Dondurma Yemek

Maraş denildiğinde aklınıza gelen ilk şeylerden biri zaten dondurma oluyordur. Zaten dünyada "Lütfen dondurmaları, uçak altı bagajı olarak teslim ediniz." anonsu yapılan başka bir havalimanı daha olduğunu  hiç sanmıyorum. : )


Keçi sütü ve sahlep ile hazırlanan Maraş dondurması, bizim alıştıklarımıza kıyasla oldukça sert. Bıçakla bile kesmekte oldukça zorlanıyorsunuz.

Mevsim sebebiyle de olabilir, oturup "Dondurma istiyorum." dediğimde, "Tatlısı ne olsun?" diye sordular. "Sadece dondurma istiyorum." ısrarlarım da hiç bir şeye yaramadı. "Biz dondurmayı tatlının yanına servis ediyoruz"dediler. İyi ki de öyle olmuş gerçi, baklava ile enfes bir çift oldular.



Dondurma için en iyi adresler, Yaşar Pastanesi, Ferah Pastanesi ve Kervan Pastanesi.



Yaşar Pastanesi, bizim bildiğimiz, artık her şehirde şubesi olan Mado'nun üretim yeri. Üstelik de eski eşyalar ve ahşap döşemeleri ile oldukça enteresan bir ortamı var.

Yukarıda gördüğünüz tabak 11 TL. Şehrin sokaklarını arşınlamaya başlamadan önce enerji toplamak için harika bir seçenek.

2. Ulu Camii'yi Gezmek 




Dulkadiroğlu hükümdarı Süleyman Bey tarafından 1454 yılında yaptırılan bu camii, üçgen mihrabı, kare şeklindeki tabanı, motifleri ve camiden bağımsız minaresi ile oldukça güzel bir mimariye sahip.


Türkiye'de seyahat eden kadınlara vereceğim en temel tavsiyelerden biri de mutlaka kolay giyilip çıkartılan ayakkabıları tercih etmek ve boyunda her zaman bir şal taşımak olacaktır. Çünkü tarihi yapıların pek çoğu camii. Ayağınızdaki ayakkabıları giyip çıkarmak pratik değilse, bir süre sonra içlerine girmeye üşenmeye başlıyorsunuz, çok şey kaçırıyorsunuz. Ve buralara başınız açık giremediğiniz için ve bazı camiilerde ziyaretçiler için başörtüleri bulunsa da, leş gibi koktukları için boynunuzda bir şal olması çok işinize yarar.



3. Tarihi Konakların Olduğu Sokaklarda Gezmek

Ulu Camii'nin hemen bitişiğindeki Taş Medrese'nin yanından yukarı doğru çıkan merdivenleri çıkın ve bir üst paralelindeki sokağa çıkıp, canınızın istediği yöne gidin. Üstünde şuna benzer tabelalar olan onlarca evle karşılacaksınız.





Bu binaların en yenisi Osmanlı döneminde yapılmış, hepsinin birbirinden farklı mimarisi var. Ancak heveslenmeyin, hiçbiri müze gibi gezilebilir durumda değil. Hatta ben nefis bir taş ile çevrelenmiş, ahşap kapılardan birini biraz zorlayarak açma cesaretini gösterdim. İçerideki manzara korkunçtu, hemen uzaklaştım.



Yine de bu sokaklarda gezmek oldukça keyifli. Tarihi binalar kadar, araba ve duvar yazılarının da izlerini sürebilirsiniz.




4. Tarhana ve Maraş Çöreği Tatmak 

Maraş denildiğinde aklınıza gelen ilk şey dondurma olsa da, Maraş aslında tarhanası ile de meşhur. Tarhana denildiğinde aklınıza çorba gelse de, Maraş'ın tarhanası cips gibi bir şey.

Ben hiç sevmediğimi itiraf etmek zorundayım, ağzıma yayılan o ekşi tat beni oldukça rahatsız etti. Ama yöresel şeyleri İstanbul'a taşıma sevdam ile ofise de bu tarhana cipsinden getirdim. Tarhana çorbasını sevmeyenlerin içinden bile cips versiyonunu sevenler çıktı.

Maraş Çöreği de tuzlu kurabiye gibi. Kırmızı biber ve karabiberli olanı da var, zeytinli olanı da. Çok sıradışı olmasa da bence oldukça lezzetliydi, çantada taşıyıp acıktıkça yemek için güzel bir seçenek.

Hem de maksat yöresel lezzetleri tatmak sonuçta, o yüzden gitmişken ikisinden de tadın derim ben.

5. Çarık ve Maraş Bıçağı Almak 

Maraş'ın eski zanaatleri barındıran çarşılarının hepsi birbirinin içine geçmiş durumda. Kapalı Çarşı, Taş Han, Bakırcılar Çarşısı ve Külekçi Çarşı'nın hepsi aynı yerde. Birinden çıkıp, diğerine giriyorsunuz. O yüzden çarşılardan birini bulduğunuz zaman, düşünmeden dalın içeri.



Bu arada "külek" de kovaya benzeyen bir kap. Bir zamanlar içine tereyağı, bal, pekmez ve yufka ekmeği konurmuş, aynı zamanda buğday ve arpa ölçmek için kullanılırmış. Birim olarak "on külek arpa" gibi deyişler varmış. Ama malum kullanımı neredeyse tamamen bitmiş.

Ne yazık ki, bir zamanlar yalnızca yöresel el işlerinin satıldığı çarşılar ile aynı kaderi paylaşıyor bu çarşılar da. Çin malları hiç azımsanamayacak bir hakimiyet kurmuş. Yine de sokaklarında gezinerek güzel fotoğraflar çekmek pekala mümkün.




Güzelce gezip tozdunuz, fotoğraflar çektiniz. Şimdi alışveriş zamanı. Yakın zamanda oldukça geleneksel bir düğün planlamıyorsanız, Maraş'ın meşhur burması ve sim sırması ile bir işiniz olacağını sanmıyorum. O yüzden siz çarşılardaki her şeyi boşverin; ama mutlaka kendinize bıçak alın.



Benim bıçaklarım dönüşte oldukça matrak bir anıya sebep oldu. Bıçaklarımı üst üste yerleştirip güzelce sarmış ve valizime koymuştum. Havalimanı girişindeki x-ray'de güvenlik çantamı durdurdu, polisi çağırdı. İkisi baktılar baktılar, kendi aralarında konuştular. Sonra polis bana geldi, "Hanfendi çantanızdaki saç maşası değil mi?" diye sordu. Gayet net cevapladım: "Hayır, bıçak." Polis bir "Haydaaa" çektikten sonra, "Bıçak mı?" diye sordu. "Evet, Maraş bıçağı." diye cevapladım gururla. Aldığım cevap "Helal bacım." oldu. Sonra polis önce güvenliğe dönüp "Bıçakmış oğlum." dedikten sonra, inanılmaz bir olaymış gibi arkadaşlarını çağırarak, onlara çantamda bıçak taşıdığımı anlattı.
Şehirdeki tek sarı saçlı kadın sıfatımdan sonra, bıçaklı kadın da oldum böylelikle. : ))


Bir de Dedem Osmanlı Çarıkları'nı sakın atlamayın. Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Truva gibi pek çok filme deri ürünlerini vermiş minicik bir mağaza burası. İçeride oldukça şık tasarımlı onlarca çeşit çarık satılıyor.



Bunların özelliği Osmanlı döneminde nasıl yapılıyorsa, hala öyle yapılıyor olmaları. Tamamen deriler, elde yapılıyorlar ve tabanlarının altında vücudunuzdaki elektriği almak üzere kil var. Ben bir terlik aldım, hem çok havalı, hem de gerçekten hayatımda sahip olduğum en rahat terlik.


Muhtemelen daha birkaç kere daha Maraş'a yolum düşecek. Şehri iyi bilenlerin tavsiyeleri harika olur.


Bir de son not olarak bir konaklama tavsiyesi vereceğim. Maraş'ta bildiğimiz otel zincirlerinin hiçbirinin oteli yok, yalnızca Trabzon Caddesi'nin üzerinde Hampton by Hilton inşaatına denk geldim. Bu yüzden konaklayacak otel ayarlanırken, "şehir merkezinde olsun yeter" demiştim.

Oldukça merkezi bir konumda olan üç yıldızlı Otel Alcazar'da kaldım. Adından da tahmin edebileceğiniz üzere, çok sıra dışı bir tasarım filan beklememek lazım. Ama yeni, bakımlı, tertemiz; ayrıca uzun zamandır hayatımda gördüğüm en güler yüzlü ekip çalışıyor ve müşteri ile bu kadar ilgili olan bir otelde uzun zamandır kalmamıştım.

Otele check-in saatinden üç saat önce gittim. Beni odaya kabul etmelerini de beklemiyordum, yalnızca eşyalarımı resepsiyona bırakmayı rica edecektim. "Aaa, olur mu öyle şey!" diyip bir çay içmemi rica ettiler, bu sırada odam hazırlandı ve hemen odaya alındım. Minik çantamı taşıyan adama bahşiş vermek istedim, şimdiye kadar kaldığım otellerde burun kıvırıp küfredercesine kapıyı çarpmalarına neden olacak bir meblağ idi. "Siz misafirsiniz." diyerek reddetti, kabul ettimem için gerçekten on dakika boyunca rica etmem gerekti.

Daha bombası akşam duştan çıktıktan sonra kapım çalındı. Tersçe "Müsait değilim." diyerek azarladım, "Çok özür dilerim. Her şey yolunda mı diye kontrol etmek istemiştim." cevabı aldım. Birkaç saat sonra, bilgisayarımı açmış çalışırken, yine kapı çalındı. Ben "Yine noluyor?" diyerek kapıyı açtım, karşımda ikram olarak soyulmuş elma ve portakaldan oluşan bir meyve tabağı duruyordu. O an nasıl güzel gittiğini anlatamam.

"Biz markayız, bizde kalmak ayrıcalıktır." mantığındaki işletmelere o kadar alışmışız ki, gerçekten duygulandım. Fatura, taksi, sigara gibi her türlü talebimde de inanılmaz yardımcı oldular. Hala böyle işletmeler olduğunu deneyimlemek gerçekten harikaydı, umarım da hiç bozulmaz, hep böyle kalır.

Keşfederek kalın!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım