29 yaşındayım. Dünyanın en harika şehirlerinden birinde, baştan uca kendi zevkime göre dekore ettiğim minik bir evde tek başıma yaşıyorum. Perakende sektöründe faaliyet gösteren kocaman bir şirkette çalışıyorum. Çalıştığım şirketin amacının en ucuzu üretmek olmasıyla korkunç bir ironi teşkil eder biçimde, bir aylık maaşım değerinde mont ve çantalar kullanıyorum. Hayatımdaki ironilerin hepsini seviyorum.
Gerçekten oldukça sık biçimde seyahat ediyorum. Hatta şu anda bu yazıyı havalimanında kahvemi yudumlarken yazıyorum.
Hayatta beni mutlu eden hobimi erken sayılabilecek zamanda bulabilecek kadar şanslıydım, yıllardır bu blogu yazıyorum. Kusursuz olmasa da, aynaya baktığımda gördüğüm kadın ile mutluyum. Annem, babam ve kardeşim ile ilişkim, kan bağının getirdiği klasik ilişkiden çok öte, onlarla gerçekten çok keyifli vakit geçiriyorum.
Erkekler konusunda, dışarıdan bakanlara "Maşallah hiç yalnız kalmıyor." dedirtecek kadar şanslı bir kadın gibi görünsem de, bazen bayıldığım bazen nefret ettiğim bir medeni duruma sahibim: Bekarım. Sürekli hayatımın aşkını bulduğumu iddia edip "Bu seferki çok başka." demem yakın arkadaşlarım arasında büyük geyik konusu haline geldi. Yine de ben "gerçekten çok başka" olanı bulmak konusunda hala umutluyum.
Şu andaki hayatımı gerçekten seviyorum; diğer yandan hayal kurmaktan hiç vazgeçmiyorum. Yıllardır hep aynı şeyi kovalıyorum: "Daha güzel bir hayat yaşamak."
Ama dürüst olmak gerekirse, hayatımın her anı bu kadar iyi değildi. Fena halde dibe vurduğum dönemler de oldu. Mesela geriye dönüp baktığımda, şimdikinden 6-7 kilo fazla tartan vücudumla, üniversiteyi terk etmeyi düşünüp, sinir krizleri geçirerek İcra ve İflas Hukuku kitaplarını yırttığım, ailemle şiddetli kavgalar ettiğim dönemler de oldu. Beni mutlu etmeyen ilişkilerin içinde sıkışıp kalıp, bütün hayat enerjisini yitirmiş cadaloz bir kadına dönüştüğüm dönemler de... Kredi kartı borçları altında ezilip, beş kuruşsuz kaldığım dönemler de... Her gece delicesine içip, kendimden nefret ettiğim ve yaptığım tost simetrik olmadı diye ağlayabilecek kadar depresyona girdiğim dönemler de...
"Nasıl hep bu kadar enerjiksin?", "Nasıl her şeye zaman buluyorsun?" diye soranlar oluyor bazen. Elbette ki her zaman enerjik değilim, bitik günlerim de oluyor. Her şeye zaman da bulamıyorum. Yalnızca, son bir kaç yıl içinde beni mutlu edecek seçimler ve daha iyi bir hayat yaşamak konusunda büyük aşama katettim.
Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki, bu süreçteki en büyük motivasyonlarımdan biri bu blog oldu. Çünkü keyif almadığımda, kendimi iyi hissetmediğimde yazacak bir şey bulamıyordum. Ben kendi kendimi motive etmek için "Bir Doz Minik Güzel Şey"i hayatıma katmaya çalışırken, bu blog bazı kişilerin hayatına değdi, neşe ve ilham verdi. Hepsine geri dönüş yapamadıysam da, her birini okurken mutluluktan gözlerimin dolacağı kadar güzel yorumlar ve mailler aldım. Birisi hayata dair kararlarından bahsederken "Sen şöyle yazmıştın, o bana ilham verdi." dediğinde dünyanın en mutlu insanı oluyorum. Ayrıca bu blog aracılığı ile hayatıma harika insanlar girdi, onlar da bana çok şey kattı, katıyor.
Genel olarak keyfim yerinde. Yine de hayatımda ve kendimde değiştirmek ve geliştirmek istediğim şeyler var, ertelediğim şeyler, daha farklı olmak istediğim şeyler... Bunun için bu blogu tekrardan başka bir amaçla motivasyon aracı olarak kullanmaya karar verdim. Her hafta bir #dahaiyiben yazısı yazacağım. Yazabilmek için bir şeyler yapmam lazım ne de olsa! Bazen iyi olduğumu düşündüğüm konularda tavsiyeler verip bilmişlikler yapabilirim. Bazen o hafta yaptıklarımdan ve etkilerinden bahsedebilirim.
Hadi bu sefer tek taraflı olmasın! Sorular sorun, benimle tavsiyeler paylaşın, kendi süreçlerinizi yazın, kollektif bir biçimde, birbirimize ilham vererek baharın enerjisi ile hepimiz dönüşelim.
1 Nisan, şakalarıyla hepimize keyif veren bir gün olarak bence başlamak için süper bir gün.
Ben bugün ofiste müdürümü de işin içine katarak, "Şeker Orucu" başlattım. Bundan daha önce detaylıca bahsetmiştim. Ufak bir başlangıç, ama faydası büyük. Çünkü şeker şişmanlatıyor, yaşlandırıyor ve sağlıksız. Ayrıca verdiği enerji oldukça geçici. Ben ilk aşamada yalnızca bisküvilerden, beyaz şekerden, tatlılardan, paketli şeylerden vazgeçiyorum. Canım tatlı istedikçe kuru yemiş ve meyve yiyeceğim.
Devam eden süreç için, düzenli olmak, daha sağlıklı beslenmek, düzenli uyku uyumak, daha fit vücuda sahip olmak, daha doğru zaman planlaması yapmak, yazı ve fotoğraf konusunda kendimi geliştirmek, makyaj yapmayı ve vücut yapısına uygun giyinmeyi öğrenmek, daha bakımlı olmak, bir dil daha öğrenmek, sağlıklı ve mutlu ilişkiler yaşamak, para biriktirmek gibi pek çok şey var aklımda.
Hadi başlayalım! Kural basit, beyaz şekerden düşmanınızcasına kaçıyorsunuz, yemekten sonra tatlı siparişi vermiyorsunuz, öğün atlayıp sonra bisküvilere sarılmıyorsunuz, paketli bir şey satın alırken de arkasını dikkatlice okuyup içinde şeker olmadığından emin oluyorsunuz. Bence anlaştık, haftaya cuma 2. #dahaiyiben yazısında görüşürüz!
Son olarak bu yazıya cuk oturan bir smoothie tarifi vereyim. Bal kabağını ve elmayı yumuşayana kadar haşlıyorsunuz. Hangisinin tadını daha baskın sevdiğinize göre oranını ayarlayabilirsiniz. Sonra ceviz, yoğurt ve tarçın ile birlikte, smoothie blenderından geçiriyorsunuz. Şarap bardağında, üstüne biraz ceviz ve tarçın ile servis ettiğinizde oldukça iyi görünüyor. Tatlı ihtiyacınızı da harika şekilde bastıracaktır. Bastırmıyorsa, biraz bal ekleyebilirsiniz. İlk aşamada sadece yapay şekerden vazgeçiyoruz malum :)
Daha iyi olmak için çaba harcayarak, şekersiz kalın!
Dip Not 1: "Daha İyi Ben" söylemini seviyorum. Ama son zamanlarda sardığım tantrada öğrendim ki, iyi ve kötü diye bir şey yok. Benim "daha iyi" kavramından kastettiğim, istediklerime daha yakın olmaktan ibaret.
Dip Not 2:Kendi süreçlerinizi #dahaiyiben etiketiyle instagram'da paylaşırsanız, büyük bir keyifle hepimiz sizin süreçlerinizi de takip ediyor oluruz.
Gerçekten oldukça sık biçimde seyahat ediyorum. Hatta şu anda bu yazıyı havalimanında kahvemi yudumlarken yazıyorum.
Hayatta beni mutlu eden hobimi erken sayılabilecek zamanda bulabilecek kadar şanslıydım, yıllardır bu blogu yazıyorum. Kusursuz olmasa da, aynaya baktığımda gördüğüm kadın ile mutluyum. Annem, babam ve kardeşim ile ilişkim, kan bağının getirdiği klasik ilişkiden çok öte, onlarla gerçekten çok keyifli vakit geçiriyorum.
Erkekler konusunda, dışarıdan bakanlara "Maşallah hiç yalnız kalmıyor." dedirtecek kadar şanslı bir kadın gibi görünsem de, bazen bayıldığım bazen nefret ettiğim bir medeni duruma sahibim: Bekarım. Sürekli hayatımın aşkını bulduğumu iddia edip "Bu seferki çok başka." demem yakın arkadaşlarım arasında büyük geyik konusu haline geldi. Yine de ben "gerçekten çok başka" olanı bulmak konusunda hala umutluyum.
Şu andaki hayatımı gerçekten seviyorum; diğer yandan hayal kurmaktan hiç vazgeçmiyorum. Yıllardır hep aynı şeyi kovalıyorum: "Daha güzel bir hayat yaşamak."
Ama dürüst olmak gerekirse, hayatımın her anı bu kadar iyi değildi. Fena halde dibe vurduğum dönemler de oldu. Mesela geriye dönüp baktığımda, şimdikinden 6-7 kilo fazla tartan vücudumla, üniversiteyi terk etmeyi düşünüp, sinir krizleri geçirerek İcra ve İflas Hukuku kitaplarını yırttığım, ailemle şiddetli kavgalar ettiğim dönemler de oldu. Beni mutlu etmeyen ilişkilerin içinde sıkışıp kalıp, bütün hayat enerjisini yitirmiş cadaloz bir kadına dönüştüğüm dönemler de... Kredi kartı borçları altında ezilip, beş kuruşsuz kaldığım dönemler de... Her gece delicesine içip, kendimden nefret ettiğim ve yaptığım tost simetrik olmadı diye ağlayabilecek kadar depresyona girdiğim dönemler de...
"Nasıl hep bu kadar enerjiksin?", "Nasıl her şeye zaman buluyorsun?" diye soranlar oluyor bazen. Elbette ki her zaman enerjik değilim, bitik günlerim de oluyor. Her şeye zaman da bulamıyorum. Yalnızca, son bir kaç yıl içinde beni mutlu edecek seçimler ve daha iyi bir hayat yaşamak konusunda büyük aşama katettim.
Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki, bu süreçteki en büyük motivasyonlarımdan biri bu blog oldu. Çünkü keyif almadığımda, kendimi iyi hissetmediğimde yazacak bir şey bulamıyordum. Ben kendi kendimi motive etmek için "Bir Doz Minik Güzel Şey"i hayatıma katmaya çalışırken, bu blog bazı kişilerin hayatına değdi, neşe ve ilham verdi. Hepsine geri dönüş yapamadıysam da, her birini okurken mutluluktan gözlerimin dolacağı kadar güzel yorumlar ve mailler aldım. Birisi hayata dair kararlarından bahsederken "Sen şöyle yazmıştın, o bana ilham verdi." dediğinde dünyanın en mutlu insanı oluyorum. Ayrıca bu blog aracılığı ile hayatıma harika insanlar girdi, onlar da bana çok şey kattı, katıyor.
Genel olarak keyfim yerinde. Yine de hayatımda ve kendimde değiştirmek ve geliştirmek istediğim şeyler var, ertelediğim şeyler, daha farklı olmak istediğim şeyler... Bunun için bu blogu tekrardan başka bir amaçla motivasyon aracı olarak kullanmaya karar verdim. Her hafta bir #dahaiyiben yazısı yazacağım. Yazabilmek için bir şeyler yapmam lazım ne de olsa! Bazen iyi olduğumu düşündüğüm konularda tavsiyeler verip bilmişlikler yapabilirim. Bazen o hafta yaptıklarımdan ve etkilerinden bahsedebilirim.
Hadi bu sefer tek taraflı olmasın! Sorular sorun, benimle tavsiyeler paylaşın, kendi süreçlerinizi yazın, kollektif bir biçimde, birbirimize ilham vererek baharın enerjisi ile hepimiz dönüşelim.
1 Nisan, şakalarıyla hepimize keyif veren bir gün olarak bence başlamak için süper bir gün.
Ben bugün ofiste müdürümü de işin içine katarak, "Şeker Orucu" başlattım. Bundan daha önce detaylıca bahsetmiştim. Ufak bir başlangıç, ama faydası büyük. Çünkü şeker şişmanlatıyor, yaşlandırıyor ve sağlıksız. Ayrıca verdiği enerji oldukça geçici. Ben ilk aşamada yalnızca bisküvilerden, beyaz şekerden, tatlılardan, paketli şeylerden vazgeçiyorum. Canım tatlı istedikçe kuru yemiş ve meyve yiyeceğim.
Devam eden süreç için, düzenli olmak, daha sağlıklı beslenmek, düzenli uyku uyumak, daha fit vücuda sahip olmak, daha doğru zaman planlaması yapmak, yazı ve fotoğraf konusunda kendimi geliştirmek, makyaj yapmayı ve vücut yapısına uygun giyinmeyi öğrenmek, daha bakımlı olmak, bir dil daha öğrenmek, sağlıklı ve mutlu ilişkiler yaşamak, para biriktirmek gibi pek çok şey var aklımda.
Hadi başlayalım! Kural basit, beyaz şekerden düşmanınızcasına kaçıyorsunuz, yemekten sonra tatlı siparişi vermiyorsunuz, öğün atlayıp sonra bisküvilere sarılmıyorsunuz, paketli bir şey satın alırken de arkasını dikkatlice okuyup içinde şeker olmadığından emin oluyorsunuz. Bence anlaştık, haftaya cuma 2. #dahaiyiben yazısında görüşürüz!
Son olarak bu yazıya cuk oturan bir smoothie tarifi vereyim. Bal kabağını ve elmayı yumuşayana kadar haşlıyorsunuz. Hangisinin tadını daha baskın sevdiğinize göre oranını ayarlayabilirsiniz. Sonra ceviz, yoğurt ve tarçın ile birlikte, smoothie blenderından geçiriyorsunuz. Şarap bardağında, üstüne biraz ceviz ve tarçın ile servis ettiğinizde oldukça iyi görünüyor. Tatlı ihtiyacınızı da harika şekilde bastıracaktır. Bastırmıyorsa, biraz bal ekleyebilirsiniz. İlk aşamada sadece yapay şekerden vazgeçiyoruz malum :)
Daha iyi olmak için çaba harcayarak, şekersiz kalın!
Dip Not 1: "Daha İyi Ben" söylemini seviyorum. Ama son zamanlarda sardığım tantrada öğrendim ki, iyi ve kötü diye bir şey yok. Benim "daha iyi" kavramından kastettiğim, istediklerime daha yakın olmaktan ibaret.
Dip Not 2:Kendi süreçlerinizi #dahaiyiben etiketiyle instagram'da paylaşırsanız, büyük bir keyifle hepimiz sizin süreçlerinizi de takip ediyor oluruz.
2 yorum:
Merhaba,
Daha iyi ben yazılarınızı yazmaya devam etmenize çok sevindim, büyük ölçüde ilham verici ve teşvik edici oluyor :)
benim sormak istediğim bir şey var; bir dönem işlenmiş şekeri bıraktığınız dan bahsetmiştiniz yanlış hatırlamıyorsam. Bunu başarabildiniz mi? Bu aralar ben de şeker tüketmemeye çalışıyorum ve bunu beyaz ekmek de izleyecek diye umuyorum. Bu konuda deneyimlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim :)
Cuma yeni yazi gelecek diye kontrol etmekten helak olduk yetkililer, duyun sesimizi :)
Yorum Gönder