18 Nisan 2016

Selanik-1: Frappe, Korres, Hotel Augustos, Graffiti Bölgesi ve Tabya Bar

"Her işte bir hayır vardır." sözüne gün geçtikçe daha çok inanıyorum.

Aslında benim geçtiğimiz hafta sonu için Kars uçak biletim ve otel rezervasyonum vardı. Daha aylar aylar öncesinden, o zamanlar hayatımda olan bir adam ile birlikte yaptığımız bir plandı bu. O adam ile aramızdaki tutku bitse bile, sonsuza dek birbirimizin hayatında olacağımızı, birbirimizi hayatımızdan hiç bir zaman tam olarak çıkartmayacağımızı düşündüğümüzden, dört ay sonrasına tatil planı yapmakta hiç tereddüte düşmemiştim.


Sonra aslında arkadaş filan kalamayacağımızı, onun lafta arkadaş kalmaya gönüllü olmasına rağmen, beni tam manasıyla arkadaşça hayatında kabul edemeyeceğini keşfettiğimde bile Kars planımdan vazgeçmemiştim. Çünkü Kars ne zamandır gitmek istediğim bir istikametti. Tek başıma giderek, bol bol fotoğraf çekecek, Orhan Pamuk'un Kar kitabını bir kere daha Kars'ta okuyacaktım.

Tam bu dönemlerde Buket "Selanik'e mi gitsek?" dedi. Selanik tam baharda yolunu tutmalık  (Dedeağaç'a gittiğimde akşamları donmuştum da), haftasonuna sığabilecek güzel bir istikametti. Gelgelelim biletin en ucuz olduğu tarihler benim Kars tarihlerimle kesişiyordu. "Biletleri değiştirebilirsem geliyorum." dedim. Değiştirdim.

Birkaç hafta sonra bir arkadaşım Doğu Ekspresi ile Kars'a gitti. Kartpostal gibi manzaralardan geçerek...

Kars'a uçakla gitmek, bir şeyleri eksik bırakırmış; tam olması için Doğu Ekspresi ile gitmek gerekirmiş o zaman anladım. Kars, ileride bir gün Doğu Ekspresi ile yolu tutulacak bir istikamet olarak planlarım arasındaki varlığını korurken, ben yıllar yıllar önce Yunanistan'daki bir yaz okuluna giderken, günü birlik uğradığım Selanik'in yolunu tam yedi sene sonra tekrar tuttum.



Her seyahatimin başlangıcında olduğu gibi, havalimanına biraz erken gidip Duty Free'de saatlerce makyaj malzemeleri deneyip parfümler sıkarak, daha sonra Selanik'teki Duty Free ile kıyaslamak için  çeşitli şeylerin fiyatlarını kontrol ederek keyifle vakit geçirdik.

Selanik Havalimanı'na indiğimizde bir taksiye atlayarak, şehir merkezinin yolunu tuttuk. (Gerekli bir bilgi olarak, Selanik havalimanından merkeze gitmek için iki seçeneğiniz var. Otobüs bileti kişi başı 2 euro, taksi sabit fiyat ile götürüyor: 20 Euro.)



Mis gibi hamur kokuları arasında, bir Yunanistan klasiği olan frappe'lerimizi içerek Selanik seyahatimizi başlattık. Daha sonra çok yakışıklı bir taksiciden öğrendiğimize göre, frappe'nin çıkış noktası da Selanikmiş.



Frappelerimizi içtikten sonra, dizi dizi mağazaların olduğu Tsimiski Caddesi'nde turlamaya başladık.

İlk olarak Yunanistan'a özgü bir marka olmamakla birlikte, henüz Türkiye'ye açılmadığı için hangi şehre gidersem gideyim yolunu tuttuğum ve her seferinde çok ucuza dünya tatlısı onlarca şey aldığım Tiger 'a gitmeye karar verdik. Çünkü Buket ile en temel iki ortak düşkünlüğümüzden biri avokadolu her şey, ikincisi de Tiger.


Ancak Tiger'a doğru yol alırken, daha ilk adımlarımızda bir ayakkabı vitrini gözümüze çarptı. Benim yazın çok sevdiğim, hem işte hem seyahatte ayağımdan çıkarmadığım platformlu espadrillerin çok güzel çeşitleri vardı ve fiyatları oldukça uygundu. Böylelikle Selanik'te frappe içtikten sonraki ilk aksiyonum ayakkabı almak oldu.


Tiger'dan da çok tatlı ganimetler topladıktan sonra, sokaktaki bir tezgahtan çok şık takılar aldık.

Bir de bir eczaneye uğrayıp, hem annem, hem de kendim için kesinlikle harika olduğunu düşündüğüm Korres'in şampuanlarından stokladım. Korres bir Yunan kozmetik markası. Yunanistan'a yolunuz düştüğünde, bir eczaneye girin ve mutlaka deneyin. Şampuan ve rujunu kullandım, kullanıyorum. İkisine de gerçekten bayılıyorum. Üstelik iki şişe şampuan 8 euro ve kuaförlerde satılan pahalı şampuanları sollayıp geçecek etkide.

Yolda yürürken, gözümüze iki butik kestirdik. Harika elbiseler ve crop-toplar vardı. Ama Selanik'e sadece alışveriş yapmaya gelmediğimiz için ve elimizdeki paketler ile çok rahat alışveriş yapmaya devam edemeyeceğimiz için artık otele gitme zamanımızın geldiğine kadar verdik.

Otelimiz Buket'in seçimiydi, Egnatia Street'e oldukça yakın bir konumdaki Hotel Augustos'ta en harika odada kaldık. İki kişilik yatağımızın bulunduğu kısmın dışında, odamızda divanlı ve kocaman aynalı bir giyinme bölümü olmasına bayıldım. Ve orada geçirdiğimiz zaman boyunca, gittiğimiz yerlerden otelimize çok hızlı yürüyerek geri dönebildik. Özellikle gece istikametlerine yürüyerek beş dakika mesafede olması büyük avantajdı.

Otelimize check-in yaptıktan ve minik bahçesinde bize ikram ettikleri filtre kahve ile kurabiyeler eşliğinde keşfetmek istediğimiz adresleri haritamızın üzerine not ettikten sonra, Selanik'e gelen her Türkiye vatandaşının olmazsa olmaz etkinliğini gerçekleştirmek için Atatürk'ün doğduğu evin yolunu tuttuk.









Selanik'te yürüdüğümüz en uzak mesafe bu oldu sanırım. Onun dışında şehirdeki her şey birbirine oldukça yakındı.

Fotoğraflar çeke çeke yarım saat kadar yürüyerek Atatürk'ün doğduğu eve ulaştık.









Oradan çıktığımızda karnımız acıkmaya başlamıştı; ancak öğle yemeği için gitmeyi planladığımız restoran otelimizin yakınlarındayken; Selanik'in en iyi beş barından biri olarak anılan Tabya Bar oldukça yakınımızdaydı.

Bu yüzden bu taraflara gelmişken, öncelikle Tabya Bar'a gidip bir soğuk bira eşliğinde bir şeyler atıştırarak açlığımızı bastırıp biraz dinlenmeye karar verdik.

Tabya Bar'ın bulunduğu yere yürürken, geçtiğimiz sokaklar hiç de popüler gibi görünmeyen, sokaklarında sahildeki cafeler ile alakası olmayan kitledeki insanların yürüdüğü bir semtti. Diğer yandan her taraf graffiti'ler ile dolu olduğu için oldukça keyifli bir yürüyüş oldu.









Fotoğraf çeke çeke bu sokaklarda keyifle yürürken, haritada Tabya Bar olarak işaretlediğimiz sokağa geldik.

Sokağın başındaki son derece vasat mekana bakarak, "Umarım burası değildir, umarım burası için bu kadar yol gelmemişizdir." diye mırıldanırken, bir sonraki köşedeki avluyu gördüm. Bayıldım, çünkü bu kadar güzel bir yer olmasını açıkçası beklemiyordum. Gizli bir avluda, masaların arasına konulmuş bir DJ set, minderlerin üzerine yayılmış plaklar ve harika dekore edilmiş bir iç mekan.




Bulabildiğim tek kusur, yiyecek hiç bir şey servis etmemeleriydi. O yüzden Yunan biralarımıza eşlik eden tek şey tepemizdeki harika güneş oldu.

Selanik seyahati için harika bir mevsimdeyiz, siz biletlere bakmaya başlayın. Ben diğer harika mekanlardan bahsediyor olacağım.

Keyifle kalın!


2 yorum:

buluyol dedi ki...

Bazı evlerin duvarındaki yaş damlayan göz figürüne dikkat ettiniz mi? O evde Kıbrıs için bir şehit verildi anlamı taşıyormuş.

Adsız dedi ki...

Sezen abla çok tatlı ve çok eğlenceli bir kızsın hep takip ediyorum seni çok seviyorum seneye liseye başlicam biraz da o yıllarını o yıllardaki fotolarınla anlatırmısın :)

Pinterest'im

Instagram'ım