30 Kasım 2013

Romantizmin başkentinden modanın başkentine...

Sabah uyanıyoruz, Pompei, Napoli, Roma, Pisa, San Gimignano, Chianti ve Siena, hafızamıza kazınan anıları ve fotoğraf makinemdeki kayıtlar dışında geride kaldı. İtalya'ya bir türlü doyamasak da tatilimizin son günlerine yaklaştığımızı kabul etmemiz lazım. Floransa'daki son günümüz...



Verazzano'da kahvaltımızı ederken, Floransa için mutlaka yapılması gerekenler listesi oluşturmaya başlıyoruz:

- King Grizzly'de bira içmek
- Verazzano'nun cappucinosunu tatmak (Ama sütlü kahvelerin asla yemekten sonra içilmeyeceğini öngören İtalyan kahve kurallarına uyarak kahvaltıda)
- Cibreo'da geleneksel Floransa lezzetlerini denemek
- Mücevher köprüsünden geçerek nehrin karşı kıyısındaki butikleri keşfetmek
- Toskana'da şarap turuna çıkmak
- Piazza Signoria'daki Rivoire'de şampanya yudumlamak

Kahvaltıdan sonra, Floransa'ya gelmişken mutlaka yapılması gereken başka bir işin peşine düşüyoruz: Deriden yapılmış herhangi bir şey almak.

Floransa, deri konusunda mucize bir şehir.

Türkiye de deri konusunda iyi aslında, ama ya modeller çok zevksiz ya da tasarımları güzelse fiyatları çok çok uçuk. Floransa'da ise aklınıza gelebilecek her şeyin (çanta, makyaj çantası, cüzdan, valiz, telefon kılıfı, kitap ayracı, tepsi...) çok şık deri versiyonunu kabul edilebilir bir fiyata alabilirsiniz. Aşırı ucuz, almaya doyamazsınız, demek yanlış olur, ama alırsanız her yaşınızda kullanırsınız, ödediğiniz her kuruşu da hak eder. O kadar şık ve kaliteliler.

Valizlerin bazıları kendini bir kilometre öteden gösteriyor mesela. Sahip olmak için 300 eurodan vazgeçmeniz lazım. Bir de kesinlikle uçakta bagaj olarak teslim etmemeniz lazım, çünkü biz teslim edip de paramparça teslim alınca ağlayan birine İstanbul'a dönünce denk geldik. Diğer yandan 10 euroya çok havalı bir makyaj çantası alıp senelerce kullanabilirsiniz.

Deri alışverişi için tavsiye edebileceğim iki adres var: Biri dericiler sokağı olarak adlandırabileceğim Borgo De Greci. Sokak boyunca yan yana dizilmiş onlarca mağaza var, birinde mutlaka aradığınızı bulabilirsiniz.




Diğeri de sokakta kurulan Dericiler Pazarı. Burada, yüksek kaliteli ürünler ile daha düşük kalitede olanlar bir arada ve pazarlık şansınız yüksek, şansınızı zorlayın.

Ben temel ihtiyacım olan cüzdanı, Piazza Signoria'daki Fossil'den edindiğim için, kendime şık bir makyaj çantası ve daha önce  Beymen'de deri olmayan versiyonunu beğendiğim dosya-çantanın taba rengi deri versiyonunu alıyorum.


Yemek için istikametimiz daha önce de gidip çok mutlu kalktığımız, Dante'nin evinin bitişiğindeki Penello oluyor. Rezervasyon yaptırmadık ve bütün masalar dolu. Neyse ki bir önceki gelişimizde burada çalışanlarla güzel bir muhabbet tutturmuştuk, sanki yıllardır müdavimiymişiz gibi kapıda karşılanıyoruz, içeride servis masası olarak kullanılan bir masanın üzeri bizim için boşaltılıyor, geçen sefer öpücükle uğurlayan garson, bizim masaya bakan garsona takılıyor: "Benim kadınlarıma güzel servis yap. Onları mutlu etmezsen senin kafanı kopartırım."

Diğer masalarda oturanlar şaşkınlıkla bize bakıp kim olduğumuzu çözmeye çalışırken, masamıza o gün bitirmemize imkan olmayan büyüklükte bir fıçı şarap, ardından deniz mahsullü spagetti, kızarmış sebze salatası ve tiramisu geliyor. İtalya'da en çok özleyeceğimiz yerlerden birisi, Penello olacak eminiz.




Floransa'yı terk etmeden önce, yüz yıllık şekercisi Migone'ye de uğruyoruz. Eski ofisimden müvekkilim olan, hala da güzel bir diyaloğa devam ettiğim, hayatımda tanıdığım en klas kadınlardan birine hediye almak için buranın doğru adres olduğuna karar veriyorum. İçerideki her şey çok lezzetli olduğu gibi, kutular ve paketlerin şıklığı da aklımızı başımızdan alıyor.






Migone'de Dante'nin en sevdiği geleneksel tatlıları görünce aklımıza geliyor, biz hala Dante Müzesi'ni gezmedik. Onunla vedalaşmadan gidersek ayıp olur. Müzeye girince, oldukça büyük bir hayal kırıklığına uğruyoruz, çünkü sanıyoruz ki içerisi Dante'nin evinin bozulmadan korunmuş hali, nerede yaşadığını, eşyalarını göreceğiz. Sadece tarihi anlatan dokumanlar var. Dante'ye ait olan yegane şey, yatağı. Onu da ben sizinle buradan paylaşayım, müzeyi gezmenize gerek kalmasın. :)




Floransa'da çektiğim en güzel fotoğrafı son anda, tren istasyonuna giderken yakalıyorum. (Bir üstteki)


Hızlı tren ile oldukça rahat bir şekilde, bedava kırmızı şaraplarımızı yudumlayarak Milano'ya ayak basıyoruz. Şimdiye kadar gittiğimiz şehirlerde, ödediğimiz her kuruşu sonuna kadar hak eden çok güzel bed & breakfastlarda kalmıştık. Milano'daki otelimiz Hotel Monopole ise bize hepsinden pahalıya patlamış olmasına rağmen Aksaray'daki üçüncü sınıf oteller gibi. Odaların booking'te görünen fotoğraflarla hiçbir alakası yok. Resmen dökülüyor. Tek avantajı tren istasyonunun karşısında olması.

Valizlerimizi bırakıp, duşumuzu aldıktan sonra kendimizi Milano sokaklarına vuruyoruz. Daracık araba girmeyen sokaklardan oluşan, her köşesi tarihi eser dolu şehirlerden sonra, kocaman apartmanlar ve arabalarla dolu bir şehirdeyiz.

İtalya turundan sonra İstanbul'a adaptasyonumun kolay olması bakımından Milano'nun son durak olmasının bilinçsiz ama oldukça iyi bir tercih olduğuna karar veriyorum. 

4 yorum:

gezicini dedi ki...

merhaba
yazi karakterini mı degistirdiniz? okumak imkansız gibi.
teşekkürler

zillosh dedi ki...

merhaba,
yazı karakteri hep arial, ama telefon gibi cihazlardan girdiğinizde el yazısı gibi bir karakter çıkabiliyor, neden bilmiyorum, refresh yapınca düzeliyor. :)

Sevgiler,

Deniz Evin dedi ki...

Sezeeenn günlerdir proje dolayısıyla uykusuzm ahh o kahve nefis görünüyor, İstanbul'a geldiğimde bir kahve içmek isterim seninle, çok çok öpüyorum :)

zillosh dedi ki...

Denizcim, ah bilmez miyim gece çalışanların kutsal mazotu kahve! :)) Projende çok bol şans, aynen, mutlaka haber uçur geldiğinde :)

Pinterest'im

Instagram'ım