02 Kasım 2013

Lavlar altında kalan şehir Pompei, limoncello, makarna ve Moleskineçılgınlığı

Pompei, Roma İmparatorluğu'nun Vezüv Yanardağı eteklerindeki göz bebeği yerleşim yerlerinden biriyken, MS 79'da meydana gelen patlama ile lavlar altında kalan bir şehir. Daha sonra 1748 yılında tesadüfen bu şehir tekrar keşfediliyor ve yapılan kazılar ile, şehrin kalıntıları tekrar görünür kılınarak, Pompei bir açık hava müzesine dönüştürülüyor.




Napoli'den bineceğiniz banliyo treni ile Pompei Scavi durağında inerek ve 11 euro giriş ücreti ödeyerek bu açık hava müzesini gezmeniz mümkün.



Koca bir şehrin nasıl lavlar altında kalıp yok olduğunu gezmek, Roma İmparatorluğu döneminden kalan evlerin, hamamların, tapınakların içinde dolanmak çok etkileyici. Özellikle de, volkanik toz ile vücutlarının etrafında bir kalıp oluşmuş olan, ancak mimikleri bile sabit duran insan bedenleri mutlaka görülmeli.










Pompei açık hava müzesinin en ilgi çeken kısmı ise şüphesiz genel evi. Kapıların üzerinde çeşitli pozisyonların resimleri var ve rehberlerin anlattığına göre, hangisini istiyorsanız o odaya giriyormuşsunuz.



Ayrıca antik şehirde, kalıntılar kadar muhteşem bir bahçe de sizi bekliyor. Biz yeşillikler arasında dolanmaktan da, en az Roma şehri kalıntılarını keşfetmek kadar keyif alıyoruz.





Bir kaç saat bu yok olmuş ve sonra tekrar bulunmuş şehrin izlerini sürdükten sonra, karşısındaki Ristorante Sussie'ye kurulup birer Peron i yuvarlayıp susuzluğumuzu gideriyoruz.

Peroni, Türkiye'ye daha yeni giriş yapmış bir İtalyan birası ve bence tadı oldukça başarılı. İtalya'da neredeyse her yerde Peroni bulmanız mümkün ve hatta çoğu yerde bira istediğinizde zaten tek direk Peroni servis ediyorlar.


Pompei'ye yolunuz düşerse, uğramadan ayrılmamanız gereken adres ise, kapısından girdiğiniz an elinize bir shot limoncello tutuşturulan "Domus pompeiana" isimli mağaza. Bu mağaza bir kaç kısma bölünmüş, buralarda hem yapım atölyeleri var, hem de yapılmış ürünler satılıyor. Makarna, sabun, zeytinyağı, ayakkabı, aksesuar, limoncello... Sunumlar, paketler her şey inanılmaz şık.







Mağazada kendimizden geçiyoruz ve kasaya ulaştığımızda elimiz kolumuz makarnalar, limoncello şişeleri ve hediyeliklerle dolu... Bizimle mağazanın sahibi olan, çok hoş ve şık orta yaşlı bir adam ilgileniyor. Aldığımız büyük makarnaların içini ıspanak ve parmesanla doldurup, domates sosunda pilav gibi suyunu çekene kadar pişirmemizi tavsiye ediyor. 

Adam hem çok yakışıklı, hem muhteşem giyinmiş, hem tatlı tatlı yemek tarifi veriyor, hem de limoncelloların etkisiyle kafamız güzelce... İstanbul'da çok güzel domates ve ıspanak olduğunu söylüyoruz. Cümlemizin geri kalanında "Sen makarnalarını topla da gel" diye takılacağız ona. O bizden daha hızlı davranıyor, "Size bakılırsa sadece domatesleri değil kadınları da çok çok güzel" diyor. Elimizde limoncello ve makarnalarla dolu poşetlerle kikirdeşerek çıkıyoruz oradan, trenle yine Napoli'ye dönüyoruz.

Napoli tren istasyonundaki kocaman Moleskine mağazasını görünce, oraya girmeden Roma'ya dönmem, diye tutturuyorum. O kadar çok çeşit var ki, neredeyse treni kaçıracağız. Makarna ve limoncello poşetlerinin arasına bir de içi Moleskine defter ve kalemleriyle dolu, çok şık kumaş poşet ekleniyor. 

2014 yılı boyunca kullanacağım ajandayı Napoli'den almış olmamı, 2014'ün muhteşem bir yıl olarak geçeceğine işaret olarak alıyorum.



Ayrıca Moleskine mağazasındaki stamp masasına bayılıyorum. Defterinize, onu nereden aldığınızı ve o yörenin meşhur şeylerini damgalayabiliyorsunuz.




Trende çok lezzetli Loacker napolitaner gofretlerimizi yiyip, birbirimizin Moleskinelerine notlar yazarak ve gün boyu çekildiğimiz fotoğraflarımıza bakarak Roma'ya dönüyoruz.

O sırada bütün yazıyı okumaya üşenenler için bir Napoli listesi oluşturuyorum.

1) Da Mighele'de pizza yemek
2) Yolda kurulan ve polisler gelince yok olan kumar masalarında şans denemek
3) Lavlar aştında kalmış Pompei şehrinin izini sürmek
4) Pompei'den Napoli'ye dönüşte, adı leonardoya benzeyen duraktaki döküntü, çarpıcı, devasa kiliseyi gezmek
5) Domus pompeiana'dan tasarım makarnalar ve limoncello almak
6) Napoli tren istasyonundaki Moleskine mağazasını talan etmek 
7) Loacker napolitaner gofreti tatmak 

Roma'ya döndüğümüzde çok açız, ancak şehri boydan boya iyi bir restoran bulmak için katedemeyecek kadar da yorgunuz. İstasyon yakınlarındaki restoranlarda şansımızı deniyoruz, mutfaklarının kapandığını söylüyorlar. O sırada yine o civarda bir ara sokağa kurulmuş F.lli Crisciotti'de şansımızı deniyoruz, "Tabii elbette yemek servisimiz var, buyrun." diye karşılanıyoruz.

Sipariş verirken, "f.lli"nin fratelli'nin kısaltması olduğunu ve kardeşler anlamına geldiğini öğreniyoruz. 









Servis ve yemek çok başarılı, Roma istasyonu çevresinde yemek yiyecek bir yerlere ihtiyacınız olursa, bu restoranı bir kenara not edin derim ben. 

Pompei hakkında daha çok şey merak edenler için de, üşenmedim bir belgesel buldum, huzurlarınızda: 

1 yorum:

Deniz Evin dedi ki...

Sezen yine harika bir yazı olmuş, ellerine sağlık :)

Pinterest'im

Instagram'ım