08 Eylül 2014

Cafe Oksijen, Ekru Galata, Garden Sale, Beppe Pizzeria

Her aya bir konsept koymaya karar vermiş ve bu ayın konseptini "Eve Dönüş" olarak belirlemiştim; ama yazın son demlerinin güzelliği, sokakta donduğumdan evden çıkmak istemeyeceğim günlerin çok yaklaşmış olması, şehir dışındaki işler, ofiste yapılması gerekenler derken bir türlü eve dönemedim.

O yüzden pek sevilen Bekar Metropol Kadınına Küçük Evde Yaşama Rehberi serisinin devamını getirmeyi planlarken, evdeki hesap çarşıya uymadı. İstanbul'dan harika keşiflerle geldim yine.


Bu hafta trafikte geçen zamanlarımda okuduğum bir dergide Tuğçe Özcan ile yapılan bir söyleşide yazar, "Bu gün sırtımızda ok taşımıyoruz ama yine de her şeye yetişebilmek, sosyal hayatta var olabilmek, doğru adamı bulabilmek, aşkı idare edebilmek, kariyerimizde iyi bir yere gelebilmek ve 36 beden pantolon içine sığabilmek için savaşır gibi mücadele ediyoruz." diyordu.

Gerçekten öyle, onlarca topu aynı anda çeviren jonglör misali, pek çoğumuz aynı anda o kadar fazla şey yapmaya çalışıyoruz ki... Bir kısmını başarıyoruz, bir kısmında çuvallıyoruz.

Pek çok kadın arkadaşım var, hepsi aynı anda bir sürü şeyle uğraşarak harikalar yaratıyor. Bu haftasonu da onlardan biriyle buluştum. Galata'daki Cafe Oksijen'de... Ara sokakta kalan bu cafenin karşısındaki graffitili duvarın önü, gelin ve damatlar tarafından düğün fotoğrafı çektirmek için moda bir nokta olmuş.  Cafe Oksijen de yüksek tavanları, arka fonda hafif hafif çalan müziği ile oldukça keyifli ve şık bir mekan. Galata'daki kalabalıktan biraz uzaklaşmak isterseniz güzel bir seçenek.


Buluştuğum arkadaşım da, bir şirkette mesaili bir şekilde çalışıyor, evli ve hamile. Üstelik de çok tatlı ve şanslı bir hamile. Ne yüzü gözü şişmiş, ne eli ayakları. Sadece bir basketbol topu yutmuş gibi, vücudunun geri kalanı aynı şekilde. Maşallah diyeyim, gördüğüm en hayattan kopmamış ve fıstık gibi kalmış bir hamile...


Kendisini bildim bileli, hep çok zevkli giyinmiş, şık ve güzel parçalar bulmuştur. Bu yatkınlığını bir butik açarak hepimizle paylaşmaya karar vermiş. İşi gücü bırakıp yepyeni bir hayata başlamamış, tam tersine, çalışırken ve hamileyken Galata'da bir butiği hayata geçirmeyi kotarmış. Aklında fikirler hayaller olanlara, ama çalışırken imkansız diyenlere bir azim ilhamı olabilir gerçekten.




Butiği Ekru Galata, tam Cafe Oksijen'in karşısında, o graffitili duvarın bitişiğinde. Ev tekstilinden, kıyafetlere, takılardan kulaklıklara kadar pek çok zevkli ürün bulabilirsiniz burada. Biz yogitam ile çıkığımızda elimiz kolumuz poşetlerle doluydu :)


Galata sokaklarında biraz dolandıktan sonra, Küçükçitflik Park'taki Garden Sale'in yolunu tuttuk.






Garden Sale, bence yeteri kadar indirimli ve satın almayı teşvik eden bir mantıkla kurulmamıştı; ama yine de bayıldım. Benim bayılma sebebim oradaki satıştan ziyade ortamdı. Çünkü bana Berlin'i anımsattı. Urban Spree'den daha önce bahsetmiştim, orada otururken, İstanbul'da niçin böyle bir yer yok, diye hayıflanmıştık. Herkesin gönünden kopan bir bedeli ödeyerek girebildiği bu mekanda, herkes keyfine göre takılabiliyordu ve herkese hitap eden bir şeyler vardı.

Garden Sale, İstanbul'da bugüne kadar İstanbul'da gördüğüm, o konsepte en yakın ortam olmuştu: Çocuğu ile gelip pizza yiyenler, köpeğinin tasması elinde alışveriş yapanlar, çimlerdeki minderlerde yayılmış sohbet edenler, birasını içip DJ eşliğinde dans edenler...

Malesef yalnızca iki günlük bir etkinlikti; ama umuyorum ki, İstanbul belli bir cafe veya barın tekelinde olmayan, yaş sınırlaması içermeyen, böyle kollektif bir serbest alana yakında kavuşur.


Garden Sale'in ardından vapura atlayarak Kadıköy'e geçtik. Malum, Moda, İstanbul'un en canlı, en keyifli semti olmaya aday.

Akşam yemeği için istikametimiz Beppe Pizzeria oldu. Pek sevdiğimiz Muaf'ın hemen bitişiğindeki bu pizzacıya daha önce hiç gelmemiştik. Minik bahçesindeki masalara kurulup, siparişimizi verdikten sonra Muaf'ın kapalı olduğunu görüp endişelendik. Hemen kapısına yapıştırılmış kağıdı okumak için koştum. "Kapalıyız; ama çok mutluyuz. ...bu akşam evleniyor." yazıyordu. (Tabii .... değil, orada bir isim yazıyordu, ama ismi unuttum. :) )  Moda'yı neden sevdiğimi bir kere daha anlamış oldum.



Pizzalarımız lezzetli, porsiyonlar doyurucu ve servis güzeldi. Oradan kalktıktan sonra, Moda'da ne kadar çok yeni mekan açıldığının hayretle izini sürdük.

Haftasonu son keşfim de Akasya Alışveriş Merkezi oldu. İstinye Park'ın Anadolu yakası şubesi gibi olmuş. Oldukça büyük, pek çok seçenek var; ucuz markalar, orta kalite markalar ve lüks markalar hepsi bir arada. Yalnızca biraz dağınık. Bir de pazar akşamı olmasına ve metro ile metrobüs bağlantısı sunmasına rağmen şaşırtıcı derecede boştu. Akasya Alışveriş merkezinin çok olağan üstü bir tarafı yoktu benim açımdan, zaten alışveriş merkezlerini çok seven bir insan olduğumu da söyleyemem; ben sokak sevenlerdenim. Benim için anlamı, hayatımda ilk defa bir kaç saatliğine ev hanımlığı yaşamış olmamdı. Kıyafetleri giydim, beyim (!) kabinin önünde bekledi, çıktığımda yorumlar yaptı ve ikimizin de beğendiği bir gömlekle bir elbiseyi bana hediye aldı. Alışverişlerini genelde kendi başına yapan biri olduğumdan, benim açımdan enteresan bir deneyimdi. Hem birine bağımlı olmanın sınırlayıcılığını, hem de kasa kuyruğuna girmeden beğendiğim parçaya kavuşarak mağazadan dışarı çıkmanın keyfini yaşadım.

Şu hayatta keşfedilecek daha çok şehir, mekan ve duygu var.
Keşfederek kalın!

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Ekranın bu tarafında Yazı karakterin okunaksız bilgine.

Deniz Evin dedi ki...

'Şu hayatta keşfedilecek daha çok şehir, mekan ve duygu var.
Keşfederek kalın!'
Ahh ne güzel söylemişsin Sezenn, ama her şeyden önce bütün bunları keşfedecek kadar çok enerjimiz olsunn :) Öperim o hiç bitmeyen enerjinden :*

cecilia dedi ki...

Harikasın, sen hep gez, hep başka duygular yaşa, bizle de paylaş, çok keyifli postların, not alınacak çok şey var teşekkürler..;)

zillosh dedi ki...

sevili adsız,

arada oluyor öyle, farkındayım el yazısı gibi çıkıyor; ama sayfayı yenileyince düzeliyor.

Denizcim,

enerjimizin her zaman keşfetmeye yeter kalması dileklerimle... öperim.

Cecilia,

Yaa yerimmm! :)) Asıl ben çok teşekkür ederim bu güzel yorum için!

Clea dedi ki...

hey! seviyorummmm bu blogu:-)

Pinterest'im

Instagram'ım