02 Eylül 2014

Tabela, Moda, Derdi Çay Olanın Dermanı Kıtlama, Haydi Otogara! :)

Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım artık Cihangir'de yaşamak istemediğini daha sakin bir yere taşınmayı düşündüğünde ve aklında Anadolu Yakası'nda semtler olduğunda "Sakın!" demiştim. Sakın deme sebebim pek çokları gibi işe geliş gidiş trafiği veya gece hayatı gibi faktörler değildi. Anadolu Yakası'nın çiftlere özgü olduğunu düşünmemden ve kendisinin yeni olaylı bir ayrılık yaşamış olmasındandı. Yalnız bir insan olarak Avrupa Yakası'nda yaşamak keyifliyken, Anadolu yakasında yaşamak bazen gerçekten ızdıraba dönüşebiliyordu. 

Bu tespitimi ilk duyan herkes, "saçma" gibisinden dudak bükerken, düşününce bana hak verdiler. Avrupa yakasında Taksim'de, Cihangir'de, Nişantaşı'nda o kadar çok bekar insan yaşıyor ki buradaki hayat, "tek" olmaya çok elverişli. 

İstanbul'daki hayatıma Cihangir'de başladım ben. Başkurt Sokak'ta iki sene, sonra Fındıklı'da iki sene yaşadım. Bazen arkadaşlarımla, bazen sevgilimle, bazen de tek başıma çıktım sokaklara, sinemaya gittim, yemek yedim, alışveriş yaptım. Sonra Kozyatağı'na taşındım. Taşındığım ev Cihangir'deki evimden büyük, yeni, otoparklı ve konforluydu. Gelgelelim bütün arkadaşlarım Avrupa yakasında ikamet ediyordu. Ne zaman karşıya geçmeye üşenip kendi başıma Bağdat Caddesi'ne çıktıysam, bir yere oturduğumda "Kaç kişi olacağız?" sorusuyla karşılaştım, sonra oturduğumda "Menü ister misiniz, yoksa bekler misiniz?" sorusunu duydum. Etrafıma baktığımda tek başına oturan birini görmem neredeyse imkansızdı. Nereye gitsem defalarca "Tek kişi olacağım, hayır gelecek kimse yok." gibi açıklamalar yapmak zorunda kalıyordum. 


Nişantaşı'nda veya Cihangir'de rastgele bir cafeye girin, mutlaka tek başına oturmuş, yemeğini yiyen, kitabını okuyan birilerini görürsünüz. Marketlerde çoğunlukla alışveriş yapanlar tek başınadır. Anadolu Yakası'nda ise herkesin yanında ya sevgilisi, ya çocuğu, ya köpeği vardır. 

Yalnız zaman geçirmekten hoşlanan biri olmama rağmen, Anadolu Yakası'nda kendi başıma zaman geçirdiğim her an kendimi mahçup hissediyordum. Sanki bir parselleme yapılmış, çocuğu ve köpeği olanlar Anadolu Yakası'nı, bekar ve yalnız olanlar Avrupa Yakası'nı seçmişti. 

Aradan yıllar geçti, diğer semtlerin yıldızı sönerken, Moda'nınki fena halde parladı. Nişantaşı hepsi birbirine benzeyen mekanlar tarafından parsellenirken, Taksim'deki karakteristik kendine özgü mekanların yerlerini zincir mağaza ve restoranlar almaya başladı ve Asmalımescit'te sokaklardaki masa sandalyeler toplandı. Karaköy oh ne güzel, derken, pek çok mekan alkol ruhsatı alamadı, alanlarınki dönem dönem gitti veya saatle sınırlandı. Sahil hattı hala bir tramvayı olmaması ve her saatte mevcut trafiği yüzünden "Gitsek mi, gitmesek mi?", "Ay trafik nasıldır acaba?"lar ile caydırdı. Moda ise, alkol ruhsatı olan mekanları, hiçbiri birbirine benzemeyen cafeleri, pubları, restoranları ve yüksek genç nüfusu ile bir vapur mesafesinde harika bir yere dönüşmeye başladı. 

Her yürüyüşümde yepyeni mekanlarla karşılaşıyorum, ne açılsa doluyor, iş yapıyor. Ve henüz zincir restoranlar tarafından işgal edilmedi. Anadolu Yakası'na karşı olan mesafemi, Moda topladığı sempati ile resmen yıkıyor.


Cuma akşamı, iş çıkışında Moda'daydım. Aklımızda olan birkaç yere uğradık, hepsi tıka basa doluydu. O sırada tesadüfen Tabela'yı bulduk. Sokaktaki masaları,  tuvaletinde klozetin hemen karşısına konulmuş "Konuya Odaklan" tabelası ve soğuk biraları ile bizim gönlümüzü kazandı.


Biralarımızı gümletirken, hemen yanında Şans Topu, Loto filan oynanan bayiide bu hafta trilyoner olmak üzere yatırımımızı yaptık, onun yanındaki çaycının duvar yazıları ile eğlendik.


Gecenin son durağı Kadıköy rıhtım oldu. Yolculuğa çıkmak üzere, otobüs terminaline gidecek servise binmek için beklerken sevdikleriyle vedalaşan veya bekleyen insanların fotoğraflarını çektim. İçimden "istasyon insanları burdalar tesadüfen aynı rüyayı görüp ayrı yerlere giden" diye şarkı söylerken, birbirinden çok farklı gelir seviyesinde ve tarzda olduğu açıkça anlaşılan o kadar insanın, hüzün ve sıkılma duygularının bu kadar benzer olmasını izleyerek fotoğraflamaya çalışmak benim açımdan çok eğlenceli bir uğraş oldu. 








Eylül en şahanesinden bir ay olsun!

4 yorum:

Unknown dedi ki...

seninde eylülün kutlu olsun.
Ay yazamadan geçemicem,ben avrupa yakasından nefret ediyorum.
Kocişim beyoğluluydu,flörtöz zamanlarda bol zamanlı cihangirliydik vee cidden samimiyetsiz bir yerdi bence.Ve evet tek olunmalı,sadece sevişilmeli ve orada bırakılmalı bence :))

Anadolu insanı olarak (doğma-büyüme)
Okuyan,sessiz yaşayan,sakin olan yerleşim yeri.
Cidden asıl İstanbul aileleri burada.

Şu an kaldığım yeri ise hiç sorma.
Cehennem=Bayrampaşa assd (:
Avrupayı sevemeedim ya,sevemiyorum :(

Gamze Esra Ersöz dedi ki...

Eylül en şahanesinden olsun :)
Bu arada ben Avrupacıyım :)

Blue Things dedi ki...

Umarım güzel bir ay olur eylül ayı.Bu arada okulda başlıyor,iyice sıkışıcağım ben.Neyse,güzel olur inşallah. :)

http://seymenleyla.blogspot.com/

Bir uğrarsan sevinirim. :)

Unknown dedi ki...

Anadolu Yakası'nda yaşanır, Avrupa Yakası'nda işe gidilip eğlenilir. Doğduğumdan beri İstanbul'dayım hâlâ aynı görüşteyim. Pek katılmasam da kızlar için söylenen eğlenilecek evlenilecek durumunu bu iki yakaya da uyarlamak mümkün tabii.
Tabela'yı not ettim bir kenara, güzel bir yere benziyor.
Loto vs. ne oynadıysanız şans size güler umarım. ;)

Pinterest'im

Instagram'ım