17 Eylül 2009
Dikiz toplumunun bir parçası oLmak
Her gün rutin olarak yaptığım kıtalararası yolculuğumda bana eşlik eden üç vazgeçilmez unsurum var: 1) Müzik (i-pod'umun şarjı olmadığında kendimi huzursuz hissediyorum) 2) Kitap / dergi 3) Kahve
Son favorim de Newsweek. Hem yer kaplamıyor ağırlık yapmıyor, hem de reklamların arasından yazı seçmek zorunda kalmıyorum.
Bu ayki sayısında bana son derece saçma gelen bir mesaj iletip durmuşlar: Doğa afetler zenginlerden çok yoksulları hırpalar. Hayat tarzları araştırmasına göre 1125TL olan ortalama hane gelirinin altında geçinenlerin yüzde 80'i AKP seçmeni. Bu iki bilgiyi birleştirip, doğal afetlerin etkileyeceği insanların büyük çoğunluğu AKP seçmeni olacaktır, sonucuna ulaşmışlar...Türbanlılara olan antipatimi, AKP'ye oy verenlerin zekasından şüphemi, İran'ın nasıl şimdiki hale geldiğini anlatan çizgi-belgeselin başlarını Türkiye'nin şimdiki durumuna ne kadar çok benzettiğimi bilmeyen kalmamıştır herhalde; ama "AKP'ye oy verenler cezasını sel felaketiyle çekiyor." demek de bana doğru gelmiyor.
Neyseeeeee bunu geçiyorum, aynı dergideki ilgimi çeken "Dikiz Toplumu" başlığı altında toplanmış yazılardan güzel parçaları sunuyorum size:
- Basit bir denklem söz konusu: Dikizliyoruz ve dikizlenmek üzere kişisel bilgilerimizi paylaşıyoruz. Yapıyoruz çünkü yapabiliyoruz. Teknoloji masadan kalkmadan, başka insanların burnunun dibine kadar girebilmemize imkan veriyor. Üstelik onlar da tıpkı bizim gibi buna rıza gösteriyorlar. İtiraflarımızı dışa vurarak onlardan kurtuluyoruz, dedikodunun riskli cazibesine, hatta bazen yasak cinselliğin ürpertisine kapılıyoruz. zamansız ve mekansız davranabilmenin rahatlığı gözlerimizi kamaştırıyor.
- Niedzviecki: Fark edilmek istiyoruz. Kimse bizi bilmiyor, biz kimseyi tanımıyoruz. Bu yüzden dışarıya ısrarla kim olduğumuza ve varolduğumuza dair sinyaller gönderiyoruz. Hem biricik olduğumuzu hem de bizim gibilerle iletişim kurma potansiyelimiz olduğunu gösteren sinyaller...
- Psikiyatr Dr. Gürkan Odabaşı: İnsanların ortak kaygısı kendilerini kötü göstermemek ve heğ mutluymuş imajı çizmek. Bu yalnızlık duygusu o kadar baskın ki sanal ağlar üzerinden içi boş bir kalabalığın içinde var olmaya çalışılıyor ve ego tatmin ediliyor.
- Ersan Özer: Twitter ve diğer sosyal ağlar üzerinde ne kadar çok takipçiniz varsa o kadar popüler bir kimlik haline geliyorsunuz ve şöhretiniz artıyor. Popüler kültürün popüler figürü olarak bir kimlik yaratmak tercih edilen bir şey günümüzde. İnternet buna imkan tanıdı.
- Mehtap Erel: Yazı yazmak nefes almak kadar doğal bir durum benim için. Ben böyle bir insanım ve şu konularda şöyle düşünüyorum demek isteyen, biraz kendini beğenmiş insanların yaptığı iştir yazı yazmak. Bu kafada insanların kendilerini ifşa etmek gibi dünyevi düşüncelerle işi olmaz gibi geliyor bana. Aksine ortada yerli veya yersiz bir 'tüm dünya ne düşündüğümü bilsin' narsizmi var bence. Sunduğu fikirlerin ya da yaptığı şakanın arkasında duramayacak olanlar zaten isimlerini kullanmadan, lakapla yazıyorlar. Bence ismini saklamadan yazan bir blog yazarı deşifre değil değil, güvenilirdir.
Benim için nasıl iki insanın birbiriyle flört etmesi romantikken, birden fazla insana göz kırpmak bayağılık ise, çoğunlukla bu amaçla kullanıldığını düşündüğüm siteler de aynı şekilde basit ve bayağı.
- Pelin Akat (BBG, Survivor, Gelin Kaynana'nın yapımcısı): Bazıları doğal olarak ve fark etmeden bu izleme sürecinin bir parçası haline geliyor. Ancak bu noktada bir temel davranışın devam ettirildiğini düşünüyorum. Günlük hayatta da zaten birbirimizi takip ediyoruz. Çocuklarımızı, ailemizi, yakın çevremizi... Birbirimizi ve ne yaptığımızı izliyor olmayı seviyoruz.
Facebook, twitter, ff, last.fm kullanan ve düzenli olarak blog yazan biri olarak, bunları doğru kabul edersem kendimi "rontgenci, asosyal, narsist (evet bu biraz doğru aslında) ve bayağı ilan etmem lazım. Yine de okuması eğlenceli bir yazı dizisi olmuş.
Bir de dip not: Fortune dergisinin bu yıl belirlediği dünyanın en büyük 100 firmasının yüzde 32sinin şirket blogu, yüzde 54ünün twitter hesabı, yüzde 29unun da facebook fan sayfası varmış. Artık PR = internet olmuş! (?!)
Günün şarkısı da burada; süper süper süper şarkı:
BangGang, "I Know You Sleep"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
Take a chance, make a turn to the flashlight :) $arkı mükemmel.. Bunu dinlememi$tim daha önce, There was a whisper adlı parçayı da tavsiye ederim :)
Bu arada fotoğraflar harkulade olmu$, dikizledim :)))
Dikkat et kendine :)
dert etmeyelim yakinda teb ya da akp PR a da el atar biz bole bakakaliriz hö nasi yaaa seklinde :))))
tebToplumuyuz sonucta artik
gitmeli
kissesss ;)
@ buğra: şarkıya fena halde kilitlendim ben!! : )) haha fotoğraflar amacına uLaşmış demek ki, there was a whisper da şükelaymış teşekkür ederim coook!
@ LoLLa: haha şu anda son zamanların en moda kelimesi "açılım"ı kullanarak cevap vermek istedim ama daha kahve içmedim çalışmıyor beynim. ilokul formülü kullanıyorum: ben "açılım gördüm" : ))
aslında pek uzak durduğum bir ortamdı twitter, daha sonra newsweek aldım (yani bu yazıyı okudum) ve bir merak başladı açtım twitter sayfamı, sonra da ff, şimdide blog.. bence bu makale amacına ulaşmış..
evet sebebi bu ve benzeri yönlendirici makaleler midir, yavaş yavaş herkesin twitter kullanmaya başlaması ve kullanmayanların eksiklik hissetmesi midir bilmiyorum; ama ben bu yazıyı yazdığımda arkadaşlarımdan sadece birkaçı twitter kullanıyordu. Bugün kullanmayan sadece bir kaç tane kaldı.
"..Türbanlılara olan antipatimi, AKP'ye oy verenlerin zekasından şüphemi..." iyi ki mezun olduğunuz bölüm olan hukuk alanında çalışmıyorsunuz.İnsanların verdiği oylarla onları yargılamak hukukta yoktur sanırım.Önyargıyla dürüst kararlar vereceğinizden de şüpheliyim.Demokrasilerde sistem böyle işliyor değil mi bildiğimiz kadarıyla? AKP'ye oy verenlerin zekasından şüpheleneceğinize,neden diğer partilere ya da CHP'ye oy vermiyorlar diye bir sorgulama yapmanız daha mantıklı olur sanırım. İnsanları ne bildiğine değil ne giydiğine göre ayırıp ,"ne bildiğinin önemi yok,dekolte giyiniyorsa çağdaştır ama 5 dil de bilse,en iyi üniversiteden ve bölümden mezun da olsa türban takıyorsa çağdaş değildir gibi bir ayrım hangi "çağ" a ait acaba Sezen Hanım ? Bu çağa ait olmadığı kesin. Bu eleştirimi yayınlayıp yayınlamayacağınızdan emin değilim.Çünkü hoşunuza gitmeyecek bir yorum yazdım.Görmek istemeyebilirsiniz.Buna da saygı duyarım.İnsanların düşüncelerine ve kararlarına saygı duymaktır önemli olan.Oylarına saygı duymak da öyle.
Öncelikle merhaba!
Yorumlar otomatikman yayınlanıyor, silmek de hiç huyum değildir. İnternet bize hayattakinden daha fazla özgürlük tanıyor ve sonuna kadar özgürlük yanlısı biri olarak bunu kısıtlayacak değilim. O yüzden yorumunuz tabii ki yayınlanacak.
İkinci olarak iş - kişisel çizgisini oldukça iyi çekerim. Bu blogta yazılanlarla benim profesyonel hayatımı karıştırmayın lütfen. Yarın mağdur bir türbanlının hakkını çatır çatır savunabilir veya tesettür giyim için bir reklam hazırlayabilirim. Ama kişisel görüşüm budur evet.
Kafasını kapatan bir kadın "çağdaş" olamaz. Zeki olabilir, kültürlü olabilir, iyi- kötü, ahlaklı- ahlaksız olabilir; ama çağdaş olamaz.
Mesela başörtüsü yasağı yüzünden temel insan haklarından biri olan eğitim hakkı elinden alınmış bir başörtülü size gelip kendisini savunmanızı istese nasıl savunacaksınız ? Başını aç öyle gir diyerek mi?
Öyle bir savunma zaten yok.
Türk mahkemelerinde kanun ile tanınmış bir hak olmadığı için savunulması mümkün değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de türbanlı eğitim yasağını destekler yönde kararlar veriyor. Artık "içtihat" oldu bu kararlar.
İstediğinizi yazabilirsiniz, ama yukarıdaki yazının ana konusundan çok uzaklaşıyoruz. Mail olarak içinizi dökün çok arzu ederseniz.
evet ben de onu diyecektim,mail atabileceğim bir adresinizi verebilirseniz bu konuda tartışmaya devam edelim.yukarıdaki yazınızın altında böyle bir tartışma başlattığım ve konunuzdan uzaklaştırdığım için de kusura bakmayın.
Yorum Gönder