13 Mart 2010

Birkaç günlüğüne tatil ve keyif moodu

Sabiha Gökçen'e en son tadilat halindeyken ve o tadilattaki hali bayram kalabalığı ile birleşmişken gitmiştim ve bol bol homurdanmıştım. "Kaybolma ihtimali sıfır olan, her şeyi elimle koymuş gibi bulabildiğim sakin havalanının da Atatürk'ten bir farkı kalmayacak. Kalabalık ve karışık olacak" diye öngörmüştüm. Yanıldığıma o kadar sevindim ki!

Gerçekten çok güzel olmuş. Ferah, aydınlık ve her yeri bulması da oldukça kolay. Ayrıca asıl beğendiğim iki nokta oldu: Tuvalet takıntılı bir insan olarak, tuvaletlerini çok beğendim. Zevkli ve şık olmuş. Artık her yerde karşımıza çıkan uyduruk beyaz kapılar yerine ahşap görünümlü bir materyal kullanmışlar. İkinci bayıldığım şeyse Gloria Jeans'in check-in'den sonra, güvenlikten geçtikten sonraki kısımda olması. Kapılar açılıncaya kadar kahve keyfi yapmak mümkün.

Bu seyahatim keyfiyetten ziyade, oldukça ciddi hastalanarak bizi korkutmuş anneannemle (evet yukarıdaki fotoğraf anneannemin evel zaman içinde fabrikatör eşi, afet halleri :) ) zaman geçirmek içindi. Anneannemi beklediğimden çok daha sağlıklı, sadece biraz ilgi ister şekilde bulunca, benim için de onun dizinin dibinde geçirilecek ve boool boool keyif yapma fırsatlı günlere dönüştü.
Eski albümlere bakmak, çene çalmak, bakım fasılları, güzel yemekler, moda dergileri ve köpük romanlar... Bu ruh halimi özlemişim. Acele yok, yetiştirilmesi gereken işler yok, keyif bol.

Sex and the city'nin yazarının son romanını ("Beşinci Cadde 1 Numara") da silip süpürdüm. Edebi bir değer biçmeye tabii ki kalkmak bile hata olur; ama eğlenceli bir roman. 500 küsür sayfa su gibi akıp gidiyor.
Sex and the city'de aşkın peşinde koşan bekar kadınların aksine, bu romanda çoğu evli, paranın ve saygınlığın peşinden koşan karakterler başrolde. Para ve saygınlığa sahip olmanın en somut göstergesi de Beşinci Cadde 1 numaradaki apartmanda bir daire sahibi olmak. Bu yüzden de oldukça farklı karakterleri kendi etrafında topluyor apartman. Filmler, kitaplar, cinayetler, bloglar, dedikodular...
Şehir tabii ki Candace Bushnell'in bütün romanlarında olduğu gibi New York. Tasarım elbiseler, seks ve eğlenceli tespitler de bol kepçeden. Tam güneşlenirken okumalık bir roman aslında.




Bir de Pegasus Magazine'i okurken dikkatimi çekti, bir saç rengi insanı ne kadar değiştirebiliyor:


Bu arada Project House'ta hayatının en ilginç periyotlarından birini yaşayan YoungGuns adaylarını da bu keyfe rağmen kıskanmıyor değilim. Neler oluyor acaba orada?

1 yorum:

TopukSesleri dedi ki...

Sezencim, saatler 04.49'u vurmuşken, heyecanımız artıyor. Burada olabilmeni, tatlı gülüşünle çalışmalarımıza neşe katmanı isterdim.
İnsan burada bambaşka bir dünyaya giriyor sanki. Çıkmak istemiyorum. Havasını soludum ya bir kere. Nasıl etsem de yine gelsem düşüncesindeyim... :)

Pinterest'im

Instagram'ım