10 Mart 2010

Blogger'ların "her yere çağrılan insan" olma arzusu

Bir arkadaşım "Eskiden sosyetenin tanınan simaları vardı. Şimdi onun yerini en çok takip edilen blogger'lar aldı." diye bir benzetme yapmıştı. Takip edilen bir blogger olmanın,pek çok yere davet edilme, bir sürü hediye almak gibi avantajları bulunduğu gerçeğini göz önünde tutarsak ne kadar yerinde bir benzetme olduğunu görürüz. Aynen sosyeteye herkesin giremediği gibi, bu blogger camiasına da herkes katılamıyor. Tabii bununla benzetilen kesinlikle nitelik değil, bu bloggerların pek çoğunun blogu bir kitap dizisinde bulabileceğinizden daha fazla içerik taşıyor. Benzerlik "dışa kapalılık" yönünden.

Ve bu günlerde Friendfeed'de ve Bloglar'da bu konu tartışılıp duruyor: "Neden hep aynı kişiler?" diye soruluyor. Bazı kişiler bu hediyeleri alamadığı / bir yerlere davet edilmediği için kendisinin looser ilan edildiğini ileri sürüp, yaygarayı kopartıyor; bir kısmı duruma mantıklı açıklamalar yapmaya çalışıyor. Bir yere varılamıyor.

Bir blogger olarak konuya yaklaşmam gerekirse, bu blogu kesinlikle insanlar beni tanısın, bir yerlere çağırsın diye yazmaya başlamadım. Hatta uzunca bir süre kendi kendime yazıp çizdim ben burada. Benim amacım bir üniversite öğrencisinin hayatının sanıldığından daha renkli olabileceğini kanıtlamak, okuyanı keyiflendirebilecek bir şeyler paylaşmaktı. Sonra izleyenlerimin sayısı arttı, davetiyeler almaya başladım, birileri beni yolda tanımaya başladı, oturduğum bir restoranda blogumu çok seven birileri bana içki ısmarlar oldu, günümü acayip keyiflendirecek mailler, süper güzel hediyeler almaya başladım, yolda "Bir doz minik güzel şey di mi?" diye selam verenler oldu... Ne yalan söyleyeyim çok sevdim bütün bunları.

Markaların favorilerinden, hediye yolladıkları, davetlere çağırdıkları bloggerlardan biri kesinlikle değilim. Benim jestlerimi beni takip eden kişiler yapıyor, markalar değil. İnanılmaz da keyifleniyorum.

"Ben looser mıyım Ülker niçin bana paket yollamıyor?" diye bir düşünce bir kere bile aklımdan geçmedi. Hatta Friendfeed'de bloggerların bu konuyu bu kadar ateşli tartışabiliyor olmasına da şaşkınım. En güzel cevabı Uğur Özmen vermiş, kesinlikle okunmalı: Kırmızı Kutu(lar)


Ancak bir reklamcı olarak olaya yaklaşmam gerekirse bambaşka düşünüyorum. Eskiden bir kitap yayınlandığında satılacak kitapların dışında belli bir sayıda hediye edilecek kitap ayrılırdı. Yollanacak kitapların iki farklı amacı olurdu: Bir kısmı zevkine güvenilen kişilere, üstatlara, hocalara yollanırdı. O kişilerin fikirleri önemliydi, onlardan promosyon yapmaları beklenmezdi.
Diğer bir kısmı ise iyi promosyon yapabileceğine inanılan kişilere yollanırdı.

Bence bu hediye ve davetlerde de benzer mantık işlemeli. Bu "aynı kişiler" belli bir birikim seviyedeki, bazı şeylere çoktan doymuş kişiler. O yüzden bir kutu çikolata yolladığınızda "Promosyon başarılı mı?" diye yaklaşırlar olaya. Kimseye "Ay biliyor musun bugün noldu X markası bana bir paket yolladı. Çok mutluyum." demezler. "Şöyle bir etkinlik var, şu yönlerden güzeldi, şunlar eksikti. " diye kusursuz bir durum değerlendirmesi yaparlar. Dolayısı ile şu andaki bütün hedef kitleyi oluşturan "aynı kişiler", fikirleri gerçekten önemli kişiler, o yüzden tabii ki onlara bu paketler yollanmalı ve etkinliklere davet edilmeliler.

Fakat sadece onlar olmamalı. Ben böyle bir çalışma yürütüyor olsam bu "aynı kişiler" %30luk kitlemi oluştururdu. Yollanacak 100 paketim mi var, gerçekten doğru ve objektif değerlendirme yapacağını düşündüğüm kişilere 30 tanesini yollardım. Çünkü bu kişilerin eleştirileri beni geliştirir, yürüttüğüm projenin eksik ve iyi yanlarını görmemi sağlar. Ama hiçbiri blogunda şöyle bir paket aldım demez, paketten de maksimum 5 kişiye bahseder. Friendfeed'de yazar evet; ama friendfeed'i kaç tüketici takip ediyor allah aşkına? Pazarlamacıların, reklamcıların, markaların kendi içinde sohbet mecrası orası.

Geri kalan 70 tanesini bazı şeylere bu kadar doymamış, kesinlikle reklamcılık sektöründe çalışmayan, ortalama bir sayıda sıkı takipçisi olan bloggerlara yollardım. Çünkü kendi çapımda yaptığım minicik promosyonlardan biliyorum ki, bunlara gerçekten sevinebilecek, bunu bütün haftasının en önemli olayı ilan edebilecek, bütün arkadaşlarına tek tek anlatabilecek, blogunda en az bir yazı döşeyecek bloggerlar ile tüketiciye daha güzel ulaşılabilir.

En basitinden "biz looser mıyız" diye serzenişte bulunanlar, "looser" olmadıklarını kanıtlamak için alacakları paketlerden herkese bahsedeceklerdir.

Bu çalışmalarla amaç bu sektördeki insanlar tarafından "aferin" almak mı? Yoksa tüketiciye ulaşmak mı?

2 yorum:

Merve Nur Gülbudak dedi ki...

Amaç farklı şeylerle -ister istemez- çelişmeye başlayınca kendilerini looser olarak hissettiklerinin farkına varmalılar aslında. Kısaca, tüketici ve kendileri arasında seçim yapmak gibi çelişkilere düşmeden bu işi yapmalılar.

Adsız dedi ki...

looser değil o loser:)
just to inform

Pinterest'im

Instagram'ım