29 Aralık 2013

Hurdacının Hayatı, Aheste, Sıdıka Meze Restoranı, Mişa, Millwall, Yanyalı Fehmi

Yozgat Blues birkaç haftadır izlemek istediğim bir filmdi. Defalarca plan yapmamıza, hatta Şile'den filme gitmek için erken dönmemize rağmen, son dakikada çıkan bir sebeple bir türlü izleyemedik filmi.

Perşembe günü artık "Tamam. Bu akşam gidiyoruz." dedik. Film, Kadıköy Rexx Sineması'nda 19:45'te oynuyordu. Akatlar'da çalışan ben, iş çıkışı mis gibi metroyla evime dönebilecekken, sırf Yozgat Blues uğruna, "Mesai saatlerine bağlı olarak Avrupa yakasında çalıştığım sürece Anadolu Yakası'nda oturmayacağım" diye yemin ede ede iş çıkış saatinde metrobüse bindim ve karşıya geçtim.

Gişeden "Yozgat Blues'a iki tane." diyerek biletimizi aldık, koşa koşa salona girdik, hatta ben bir müvekkil ile telefon görüşmesi yaptığım için fragmanları kaçırarak aceleyle girdim salona.

Film başladı. Türkçe değil, hangi dil olduğunu da anlamıyorum; ama biliyorum Yozgat Blues Türk filmi... Tam bir prototip ile "Herhalde doğuda geçiyor, Kürtçe mi bu konuşulan dil acaba?" diye düşünerek filmi izlemeye devam ettim. Sonra arabayı parçalama sahnesine geldik. Bir de bu aralar çok konuşulan "Bir Hurdacının Hayatı" diye film var biliyorum, "Hurda da bu aralar alternatif sinemanın trendi galiba." diye düşündüm. 


Ne zaman arabaların plakasının Bosna Hersek plakası olduğunu gördüm, izlediğimiz filmin Yozgat Blues değil, Bir Hurdacının Hayatı olduğunu anladım. Bu arada filmin 45 dakikasını filan izlemişiz! Zaten kötü bir ruh haline girmesine neden olan bir günü devirmiş Mr. Feelgood'u dürtükledim: "Biz yanlış salondayız!"

Neyse filmi izledik, çıktık, bilete baktık, salon numarası yazmıyor. Kapıya çıktık, hani sinemalarda içeride oynayan filmin afişi olur, o da yok. "Biz neden bu salona girdik?" diye düşündük, çünkü kapıdaki adam bizi bu salona yollamıştı.

Gişeye gittik, "Biz Yozgat Blues'a gelmiştik. Nasıl oldu da Bir Hurdacının Hayatı'nı izledik?" diye sorduk. "Yozgat Blues'un seansları bitti, yok ki o film." cevabını aldık. Dumur olduk. Biz yanlış salona girmemiştik, bize yanlış bilet satmışlardı! "Eee, o zaman Yozgat Blues'a iki bilet istediğimizde, neden gösterimin bittiğini söylemek yerine bu biletleri veriyorsunuz?" diye sorduk.

Duymak istediğimiz tek şey, "Kusura bakmayın. Yozgat Blues oynuyordu o salonda, dalgınlıkla atlamışım ben de." gibi bir özür duymaktı. Cevap olarak, "Sırayı işgal ediyorsunuz, insanlara izin verin." aldık. Tabii çıldırdık!

Sinemanın müdürü olduğunu söyleyen bir adam geldi bu sefer karşımıza. "İzleyeceğiniz filmin ne olduğunu bilmiyor musunuz? Konusunu bilip gelseydiniz, film başlar başlamaz anlayıp çıksaydınız." dedi. "Alın paranızı gidin burdan, rahatsız ediyorsunuz beni." dedi. Daha neler neler dedi say say bitiremem. Laf anlatamadık. 

Derdimiz ödediğimiz bilet parası değildi, tavır ve yanlış yönlendirmeydi. Sadece bir özür bekledik, yerine gidin buradan aldık. Laf anlatamayacağımızı anlayınca, aldık paramızı geri, gittik o parayla bira içtik. 

Uzun bir süredir eski sinemaları kendi çapımda desteklemeye çalışıyordum. Malum Alkazar'ımızı, Emek'imizi kaybettik. En azından geri kalanlar yaşasın diyordum, sinemaya giderken mümkün olduğunca bu sinemalardan yana tercih yapıyordum. Anladım ki, belki de özel işletmelere geçmesi daha iyi oluyor sahiden. En azından memur zihniyeti ile değil, müşteri memnuniyeti odaklı çalışıyorlar. 


Bir Hurdacının Hayatı'na gelirsek, bence kış depresyonundaysanız, hayatınızdan şikayetçiyseniz reçeteniz bu film. İzlerken içiniz daralacak, büzülecek; sefalet bütün iliklerinize işleyecek ve sonra filmin etkisinden çıkacaksınız hayatınıza şükredeceksiniz. Aslında her şeye sahip olduğunuzu fark edeceksiniz.


Filmin başkahramanı Nazif, bu filmde kendi hayatını oynuyor, gerçekten bir hurdacı. Performansı ile Berlin'de en iyi erkek oyuncu altın ayı ödülünü alıyor. 

Filmin görüntü olarak en iyi sahneleri kuşkusuz, arabaları parçalayarak hurda haline getirdikleri sahneler. 

Ben filmde en çok iki şeyden etkilendim, birincisi o yokluk içindeki insanların beklentisiz birbirine karşı olan yardım edişleri... Ben bir arkadaşımı her gün çağırıp bir şey yapmasını istesem, muhtemelen üçüncü gün "Yorgunum.", "Planım var." gibi cümleler duymaya başlarım. Kötü-iyi bir insan olmakla alakasız bir şey bu; bireysel yaşamaya alıştığımızdan.

İkincisi de adamın karısına kahve yaptığı sahne. -"Biraz sert olmuş." -"Erkek kahvesi" diyalogunun geçtiği an gülmeye başlamaları. O an o sefaletin içinde, o durumda dahi mutlu olabilmeleri...

Ah yok ben daha keyifli bir şeyler istiyorum derseniz, buyrunuz bu aralar keşfettiğim lezzet durakları:



Aheste: Türkçe'de pek sevdiğim bir kelime olan Aheste adını taşıyan mekan Galata'da yer alıyor. Minik, loş, sempatik bir yer. Menüsü sayfalarca değil, ama rakınızın yanına gidecek hem frapan, hem de klasik lezzetler sunuyor. Ben Doğu ile Ege'nin muhteşem sentezi olan humuslu ahtapotu çok beğendim. Diğer yediklerimiz de oldukça lezzetliydi, ama çok aç karnına gitmemenizi tavsiye ederim, kafa başı 100 TL ödeyip lezzetli şeyler tadıp doymadan kalkabilirsiniz. Karınınız çok aç değilken, bir şeyler kımkımlanıp demlenmek için ideal bir adres. Benim gibi rakıya tapar olmayanlar, bir iki dublede kesilenler için de nefis bir kokteylleri var: Ananas rakı. Önyargılı olmayın, mutlaka deneyin. 


Sıdıka: Rakı demişken anmadan geçemeyeceğim bir adres. İstanbul'un en tatlı meyhanesi! Annem İstanbul'a gelmiş, gün boyu Allen Carr Sigarayı Bırakma Merkezi'nde olmuş, akşam da rakı içmek istiyor, bir yere rezervasyon yaptır, dedi. Hafta içi olduğundan ev muhiti yakınlarında olması lazım gideceğimiz mekanın, mezelerinin güzel olması lazım, farklı bir yer olması tercih sebebi. Aklıma ne zamandır önünden geçip durduğum ve hakkında olumlu şeyler duyduğum Akaretler'deki Sıdıka geldi. Servis elemanları çok ilgiliydi, lakerda ve kalamar lezizdi. Midyeler ise bizi bizden aldı. Sigara içilen alanı olmaması da, günün konseptine çok uydu. Sigara içmeyen, deniz ürünü meze severlerdenseniz, mutlaka yolunuzu düşürün ve zevkten ölürken kulaklarımı çınlatın, derim.


Millwall: Yukarıda anlattığım Rexx macerasından sonra, bira içmek için klasik adresimizden vazgeçtik, yeni bir yer deneyelim dedik ve Millwall'a oturduk. Guiness içmek istedim, yokmuş, ama hemen yerine alternatif önerdiler ve resmini gördüğünüz siyah birayı içtim ve sevdim. Mekan dekorasyonu, menüsü ve bira çeşitleri ile tam bir İngiliz pub'ı... Değişik bir bira denemek isterseniz yolunuzu düşürün. Sadece erkek arkadaşınız ile gitmeye kalkmayın, her taraftaki ekranlara ve orada dönen maçlara kilitleniyorlar, olay çıkıyor. Bir de müzikler hiç olmamış, pub dediğin yerde piyasa cıstak cıstak şeyler çalar mı, aşkolsun!


Mişa: Kadıköy'de bir kahve ve bir tost yuvarlamak için bir yerler aranırken, Cafe Mişa'dan yana tercih yaptık. Dikiş makinelerinden yapılmış masaları, etnik dekorasyonu ile ev gibi samimi ve karakteristik bir mekandı. Kahvem french press'te geldi, güzeldi. Tostlarımız da özenle hazırlanmıştı. Menüsünde iki tane İran yemeği vardı, oldukça lezzetlilermiş, herkes bu iki yemek için buranın yollarını tutuyormuş. Tatmadan ne desem yalan; ama kendinize kuytuda kalmış, ev gibi, sakin bir yer ararsanız, burası aklınızda olsun derim.


Yanyalı Fehmi Lokantası: Tamam Dünya mutfağı iyi hoş, fast -food hayatımı kurtarıyor ama canım bazen de daha lokal lezzetler istiyor. Yanyalı Fehmi Lokantası, Kadıköy'de bir Osmanlı Restoranı, miladı çok eski. Benden daha önce keşfeden arkadaşlarım, son zamanlarda yemeklerini bozduğunu söyledi; ama bizim yediğimiz iki yemek de gerçekten lezzetliydi. Özünüze dönmek istediğiniz zamanlar için gidilesi bir adres.


Lezzetle kalın!




2 yorum:

Deniz Evin dedi ki...

Sezen'cim haketmediği halde bi yere gelen bazı kendini bilmez insanların huzurunuzu kaçırmasına izin vermemişsiniz, oh çok iyi yapmışsınız öperim çok :*

Adsız dedi ki...

Size seçtiğiniz herhangi bir ülkede, kişisel iş başlatmak için herhangi bir miktar kredi yeteneğine sahiptir, bu nedenle herhangi bir ülkeye seyahat için vize gerekirse, lütfen bu e-postayı başvurun: visaagency040@gmail.com ya da bir kredi ihtiyacınız varsa başlamak için finance_institute2015@outlook.com: kişisel şirket kadar lütfen bu e-postayı temas

Firmamız bu bilgi feryat uzmanlaşmış.
(1) denizaşırı seyahat için vize veriyoruz.
(2) Biz bireye% 2 faiz oranıyla kredi, kişisel iş başlatmak için vermek.
(3) kara mallarını sigorta.
(4) ev mallarını sigorta.
(5) oluşturmak ve aylık taksit ödeyerek bireysel ucuz miktarda dışarı satış.

Aylık taksit ödeyerek ev veya herhangi bir mülk satın almak isterseniz, firmamız en almak bir yeteneğine sahiptir
seçtiğiniz herhangi bir süre ve herhangi bir sorun olmadan seçtiğiniz herhangi bir ülke.

Pinterest'im

Instagram'ım