10 Aralık 2013

Moda Başkentinin underground parçası: Navigli District ve Corso diPorto Ticinese

Şehirlerin süslü, boyalı, gıcırdayan kısımlarını sevmediğimi söyleyemem; bayılırım havalı mekanlarda oturup, güzel güzel içkimi içerken şık insanları izlemeye. Ama bir yere kadar. Buralar insana kendini havalı, paralı ve iyi hissettirir; ama şaşırtmaz; çünkü her mekan birbirine benzer. Asıl süprizlerle dolu olan kısım, neredeyse artık her şehirde olan alternatif bölgedir.

Londra'nın doğu bölgesi kucak açar şaşırmak isteyenlere,  İstanbul'da Karaköy en yeni gözdemiz örneğin.

Milano'da da kanal civarı bu ihtiyacı karşılıyor, alternatif butikleri, vintage mağazaları, grafittileri ile...

Gözümüzü açtığımız gibi, fırlıyoruz otel odasından, metroya atlayıp yeşil hattı takip ediyoruz. Via Edmondo de Amicis'te kahvaltımızı edip, kahvemizi içerek güne başlıyoruz.


Uzun soluklu yayıla yayıla bir kahvaltı planlıyorsanız ve yavaş bir servisi göze alıyorsanız, yerlilerin müdavimi olduğu Cucchi tam size göre.


Daha hızlı ama çok lezzetli bir şeyin peşindeyseniz, tercihinizi sirkülasyon sebebiyle her şeyin pek taze olduğu Portnoy Cafe'den yana yapabilirsiniz.


Via Edmondo de Amicis sonunda Corso di Porto Ticinese ile kesişiyor. Burası vinatge butikler ve eğlenceli eşyalar satan mağazalarla dolu bir cadde. Milano'ya gelmişken mutlaka yolunuzu en azından bir tur yürümek için bu caddeye düşürmelisiniz.










Vintage butikler dizi dizi; ama yalnızca kazıklanmak istiyorsanız alışveriş yapın. Çünkü Roma'daki Porta Portese'de 20 euroya satılan bazı şeylerin aynıları burada 100- 150 euro gibi fiyatlara satılıyor. Niyetiniz gerçekten alışveriş yapmaksa, Zerodue Restorant'ın bitişiğindeki Back Stage Vintage'ta inanılmaz parçalar yakalayabilirsiniz.



Bir de 100 numarada yer alan Serendepity, üst katı plakçı ve cafe, alt katı vinatge butik olarak başka yerde bulunması zor parçalar sunuyor.



İsimsiz, ama deriden, hiç giyilmemiş İtalyan malı botlar ve ayakkabılar satan mağazalarda yaklaşık 100 euroya tapacağınız bir çizme veya bot sahibi olmanız pekala mümkün, ben başka hiçbir yerde bu kadar çok seçeneği bir arada görmedim. Aşağıdaki gibi aynı modelden yalnızca tek bir tane sergilenen yüzlerce raf dolu mağazaları hayal edin desem, ne demek istediğimi anlatabilirim sanırım.



Corso di Porto Ticinese'nin sonunda Piazza XXIV Maggio'ya çıkıyor yolumuz ve tam orada balık satan bir yer dikkatimizi çekiyor. Buradan isterseniz evinizde pişirmek üzere her türlü deniz ürününü çiğ alabileceğiniz gibi, isterseniz pişirtip yan taraftaki bistrolarda yiyebiliyorsunuz.




Bu bölgedeki son durağımız via Giovenale üzerindeki FORMA oluyor. Birbirinden güzel fotoğraflar arasında dolandıktan sonra, bir gün hayatımı değiştirmek istersem, fotoğraf gibi bir şeyin eğitimini almak üzere İtalya'ya taşınmaya karar veriyorum. :)



Martin Schoeller gibi son dönemin meşhır fotoğrafçılarının pek çok eseri sergileniyor burada; ama neden bilmiyorum benim favorim 1954 yılında Piergiorgio Branzi Muro tarafından çekilen Parigi oluyor.


Bir cafede mola verdikten sonra, bir markete uğrayıp Türkiye'ye götürmek üzere kahve, şampanya, makarna gibi şeyler aldıktan sonraka bir saate yakın yol yürüyerek otelimize ulaşıyoruz.





Minik Nutellalar kadar aklımı başımdan alan bir şey de kahveli yoğurt oluyor. Nasıl lezzetli, nasıl hafif.
İstanbul'da bunu bulabileceğim bir yer bilen varsa, çok ama çok mutlu olurum.

Kardan mayışmadan, keyifle kalın! :)


1 yorum:

Deniz Evin dedi ki...

Sezenn yine çok keyifli bir yazı olmuş, hayatını değiştirme kararını aldığında bile hep yaz :) Bu arada fotoğraf sergisi çok hoş görünüyor :) Öpüyorum çok

Pinterest'im

Instagram'ım