08 Ağustos 2016

Ibiza - 1: En iyi DJ'lerin "The Church" olarak andığı DC10 ve adanın konseptinin flört etmek olmasına alışmak

Taksiden iniyorum. Saat 5:22. Az sonra güneş doğacak.

Otelin tam önündeyim; ama midem kazınıyor. O yüzden otele girmek yerine, yiyecek bir şeyler bulma umuduyla yürümeye başlıyorum. Dizi dizi barlardan birinin önünde duran oldukça yakışıklı bir adam, "wohohoho" ile başlayan İspanyolca bir cümle kurup, açıkta olan belimi kavrıyor.

Boşta olan diğer eline "High five!" diyerek vuruyor, kendi etrafımda bir tur dönerek kollarından kurtuyorum. O arkamdan hiç bir şey anlamadığım İspanyolca cümleler kurarken, gülerek yürümeye devam ediyorum.

Kendimi bir müzikalin içinde gibi hissediyorum. Tek fark arka fondaki müziğin ABBA filan değil, elektronik olması.

İstanbul'da hoş bir adam bulmanın zorluğuna inatmışçasına, burada bütün adamlar yakışıklı ve flörtöz. "En kötüsü bile, hala çok iyi." diye düşünüyorum. Birini pas geçersen, az sonra başkasının çıkacağını bilmek o kadar güzel bir his ki!

İstanbul'da kesinlikle sahip olmadığımız bir lüks bu: "Aman kaçmasın bu." paniğine yer yok. Flörtleş, eğlen, devam et.

Birkaç dakika sonra, hala açık olan bir barda oturmuş, paninimin hazırlanmasını beklerken, barda bana buz gibi soğuk Sol marka bira veren adam da çok yakışıklı.

Çay bardağını, bira şişeme tokuşturup, "cheers" diyen polis de...

Şaşkınlıkla "Takside votka içebiliyor muyuz?" diye sorup, kahkahalara sebep olmamdan ve aralıksız dans ettiğim yedi saatten sonra, bir elimde paninim, diğer elimde biram Bora Bora'ya giriyorum.

Ve evet, İbiza'dayım.


İbiza havalimanına indiğimizde, valizlerimizi beklerken, sevgili Bahar beni uyarıyor: "Burada herkesin çok flörtöz olmasına alış. Kafaları çok yüksek değilse, rahatsız edici olmuyorlar. Gerilme, durumun tadını çıkarmaya çalış."

Ne demek istediğini, daha havalimanı sınırlarını terk etmeden anlıyorum. Valizimin içinde kırılacak şeyler olduğu için bagaja koymak istemiyorum. Durumu şöföre açıkladığımda, bana kurallar gereği aracın içine valiz koymanın yasak olduğunu söylüyor, ardından da "Çok güzelsin, öpücük verirsen çantanı içeri koyabilirsin." diye takılıyor. Tabii ki öpücük vermiyorum, tabii ki çantamı içeri koyuyorum. Ama o an anlıyorum, önümüzdeki günler hep böyle geçecek.

İlk önce, konaklayacağımız Bora Bora Apartments'a geçiyoruz. "Bora Bora", hiç İbiza'ya gitmemiş kişiler için bile oldukça tanıdık bir bölge adı olsa da; aslında İbiza'nın oldukça kıro bir bölgesi. Mekanların önlerinde bizim turistik yerlerdeki gibi, "Buyrun, buyrun içeri gelin." diyen adamlar duruyor, genellikle club'lara gidecek parası olmayan gençler buralarda havuz başı partileri ile eğleniyor. Ancak buradan her yere ulaşım oldukça kolay olduğu için, bizim tercihimiz buradan yana oluyor.

Bora Bora Apartments'taki odamız oldukça güzel. Ancak İbiza'da konaklarken, başından peşin peşin kabul etmeniz gereken iki şey olduğu konusunda uyarmalıyım:

1) Hizmet anlayışları bizimkinden oldukça farklı. Oda temizliğinde mesela her gün temiz havlu konmasına rağmen, kirli kahve bardaklarımızı bir kere olsun yıkamadılar. Bir şeyden şikayetçi olduğumuzda, hemen ilgilenmek yerine, ertesi gün ilgilenmek üzere not aldılar. Sadece Bora Bora Apartments veya sadece otel ile ilgili bir deneyim de değil bu üstelik, restoranlarda da geçerli bir şey bu. Alıştığınız hizmet anlayışını unutun, rahatlığı kabullenin, siz de boşverin.

2) Burada geçirdiğiniz süre boyunca, saçlarınızın tuzlu olacağını kabullenin. Çünkü duştan bile arıtılmış tuzlu su akıyor.

Otelimize valizlerimizi bırakıp, parti kıyafetlerimizi giydikten sonra, marketten içki alıp, bir taksiye atlıyoruz. İstikametimiz DC10'de pazartesi günleri yapılan Circoloco Partisi.

1999 yılında başlayıp çok ünlenen bu pazartesi partilerine 2008 yılında, mekanın aslında 65 kişilik lisansı olmasına rağmen, bu sayının abartı derecede üstüne çıkılması nedeniyle, mekanın kapatılması nedeniyle son verilmiş. 2010 yılında tekrardan açılan DC10, Circoloco Partilerine her pazartesi aynen devam ediyor. Bu partinin girişi 50 euro. (Ibıza'nın diğer club'larına kıyasla oldukça uygun bir fiyat olduğunu söyleyebilirim.)

Bizim gittiğimiz geceki line-up, Seth Troxler, Solomun, Tania Vulcano, Matthias Tanzmann, Ellen Allien, Nicole Moudaber, Jeremy Underground, Kiki, Martin Buttrich, Clive Henry, Ripperton, Kollektiv, Turmstrasse, Nick Anhhony Simoncino, Sossa, Bambounou'den oluşuyor.


DC10'in bir kazadan sonra, üretimi ve kullanımı sona eren bir uçak markası olduğunu ise, İbiza'dan döndükten sonra, heyecanla bir pilot arkadaşıma Ibıza maceralarımı anlatırken öğreniyorum. Daha sonra yaptığım araştırmalarda, şimdi bu club'ın bulunduğu yerin, daha önce uçakların durduğu hangar olduğunu keşfediyorum. Bir anda, DC10 tshirtlarında neden uçak figürü bulunduğu anlam kazanıyor benim için.

DC10'te eş zamanlı olarak üç ayrı DJ çalıyor. İki kapalı salon ve bir teras olmak üzere. Bir de yalnız içerideki müziğin geldiği, yerlerinde oturulup sohbet edilerek dinlenilen bir büyük terası daha var.

Benim o geceki keşfim Nicole Moudaber oluyor. O kadar iyi ki, ve çalarken o kadar çok dans ediyoruz ki, o bittikten sonra Solomun öncesi biraz mola vermek için terasa çıktığımızda saatin daha geceyarısı bile olmadığına inanamıyorum. Ibiza'ya niçin parti adası denildiğini ilk geceden anlıyorum.

Terasta otururken, arka tarafımızda oturan kızlarla fotoğraf çekme ricalarıyla kaynaştıktan sonra, bir içki almak için bara gidiyorum. "Ibiza inanılmaz pahalı." ile yüzleşmeye o sırada oldukça hazırım, çünkü acil bir Hendirck's & toniğe ihtiyacım var.

İçkimi sipariş ettikten sonra, "Ne kadar pahalı olabilir ki? Alkolün İstanbul'dan pahalı olduğu bir yer görmedim bugüne kadar." diye düşünüyorum. O sırada yanıma bir adam gelip, İngilizce ne içeceğimi soruyor. Cevabım üzerine, "Harika bir tercih bence." diyor ve ardından barmen ile İspanyolca konuşmaya başlıyor. Barmen bana gülerek dönüyor, "Buralarda çok olmaz böyle şeyler. Tadını çıkar." diyerek kredi kartımı bana iade ediyor. Anlamaz gözlerle bakıyorum. "Bir tane de o içiyor ve seninkini de o ödüyor." diye açıklıyor. Teşekkür ettikten sonra, laflamaya başlıyoruz,  içtiğim sigaradan ona ikram ediyorum. "Alıcı bir adam değilim ben." diyor, ısrar ediyorum. Gülüyor, "Israr eden bir kadın güzeldir. Çok zengin bir adamım ben, seninle evlenebilirim." diyor. Biraz şakalaştıktan sonra konu Brexit'e geliyor.

İlk fırsatta oradan tüyüyorum, İbiza'ya dans etmek için geldim, politika tartışmak için değil! Tuvalet sırasında, iki çocuk daha hava su muhabbetinin üzerine, İstanbul'dan geldiğimi öğrendiklerinde, havalimanı bombalanması olayını soruyorlar. "Sanırım, müzik seviyesinin konuşulabilecek kadar düşük olduğu yerlerde çok fazla vakit geçirmemek lazım." diye düşünüyorum. Tuvalette, bas sesinden kapıların, aynanın her şeyin sallanması ile tekrar mooda giriyorum.

Solomun'u 10 metre mesafeden dinlerken ve dans ederken, Ibıza'nın farkını anlıyorum. Solomun'un bir ay sonra İstanbul'a gelmesi planlanıyor - o sırada henüz Dynamics Festival iptal olmamıştı-; ama İstanbul'da dinlemeye gittiğimde muhtemelen göremeyeceğim kadar uzakta olacağını, bu kadar eğlenen bir kitle içinde olmayacağımı tahmin etmek çok zor değil.

Kızlar DC10'i terk ettikten sonra bile gidesim gelmiyor oradan. Çok seviyorum DC10'i. Bir kere gerçekten çok rahat bir ortam, herkes dans etmek için gelmiş, herkes eğleniyor, herkes dans ediyor. Güvenlik canavar gibi çalışıyor, etrafta rahatsız eden veya kural dışı bir şey yapan birisi varsa, saniyesinde tutup çıkartıyorlar.

Yaklaşık yedi saat dans ettikten sonra, bacaklarımı hissetmez hale geldiğimde, kapıdan bir taksiye biniyorum. "Bora Bora" diyorum.

Daha sonra, okuduğum bir Jamie Jones röportajında DJ'lerin DC10'i "The Church" olarak andığını öğrendiğimde, canı gönülden katılıyorum.

Aynen onun cümleleri ile aktarırsam: "People don't go to DC-10 to pull girls or book VIP tables, they are there for one thing only: to dance. That's why it is known as "The Church" From DJ's point of view you just known you have to perform as the crown in front you are the best on the island."

Bu yazıyı da, Nicole Moudaber'in o gece çaldığı, canlı dinleme fırsatı yakaladığım seti paylaşarak kapatayım:




Nerede olursanız olun, dans ederek kalın!
KaydetKaydet

3 yorum:

Unknown dedi ki...

İyi günler ben Josef Lewis. Saygın, meşru ve akredite bir borç veren. Her türlü krediyi çok hızlı ve kolay bir şekilde veriyoruz, Kişisel Kredi, Araç Kredisi, Ev Kredisi, Öğrenci Kredisi, İşletme Kredisi, Mucit kredisi, Borç Konsolidasyonu. vb

Bugün bir iş veya kişisel krediler için onay alın ve aynı hafta içinde para alın. Bu kişisel krediler krediniz ne olursa olsun onaylanabilir ve bu iddiayı destekleyecek çok sayıda mutlu müşteri vardır. Ancak sadece ihtiyacınız olan kişisel krediyi elde edemezsiniz; en ucuz olanı alacaksın. Bu bizim sözümüzdür: Ücretsiz teminat faydaları olan tüm krediler için en düşük oranı garanti ediyoruz.

Müşterilerimin beklentilerini, yaptığım her şeyde aşarak olumlu bir izlenim bırakmaya çalışıyoruz. Amacımız, sizlere en kaliteli hizmeti zamanında sunarken, saygınlık ve saygıyla davranmaktır. Sosyal güvenlik yok Gerekli sayı ve kredi kontrolü gerekli değil,% 100 Garantili. Bir kredi ile ilgileniyorsanız ve dolandırıcılıktan arınmışsanız aşağıdaki detayları kullanarak derhal yanıt veriniz ..

Email: progresiveloan@yahoo.com
Çağrı / WhatsApp: +16626183756
Web sitesi: https://progresivefunding.wordpress.com


LANLAZAR MARCUS dedi ki...

Merhaba,

Finansal ihtiyaçlarınızı çözmek için acil bir krediye mi ihtiyacınız var? 2.000,00 ile 100.000.000,00 arasında değişen krediler sunuyoruz, güvenilir, güçlü, hızlı ve dinamikiz, kredi kontrolü olmadan ve bu transfer süresince% 100 teminatlı dış krediler sunuyoruz.

Ayrıca tüm krediler için tüm para biriminde% 3 faiz oranlı bir kredi verdik .... İlgileniyorsanız, şirket e-posta adresinden bize geri dönün

Bu e-posta: Lütfen ilgileniyorsanız, zekoceanfinance1@gmail.com aracılığıyla bize geri dönün.
zekoceanfinance@gmail.com



Saygılarımızla,

Bay Lanlazar Marcus

zekoceanfinance@gmail.com
zekoceanfinance1@gmail.com

Bruce Davids dedi ki...

Ferratum Kredileri

Ferratum ABD, 318, 25 Goodlass Rd, L24 9HJ,
Amerika Birleşik Devletleri.
+1 (754) 2417166, ferratum.loans@gmail.com

Herkese merhaba, şu anda ciddi bir mali kriz içindesiniz. Krediye ihtiyacınız var mı? Banka tarafından reddedildiniz ve tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacak bir kredi mi istiyorsunuz? - Sorun değil. Mali durumunuz ne olursa olsun. Size özel eğitim amaçlı ipotek kredileri, ticari krediler, özel krediler ve krediler sunabiliriz.
Sorular / Destek? - E-posta (ferratum.loans@gmail.com) (+17542417166) ve birkaç saat içinde yanıt alın.

1 ila 30 yıl (12 -360 ay) kredi süresi için çok düşük% 3 faiz oranıyla finansal sorunlarınızı çözmeniz için 5000 ila 200 milyon $ arasında bir kredi ile size yardımcı olabiliriz. Bu finansman programı, müşterinin bizimle bir kredi aldıktan sonra kredi süresi boyunca düşük bir faiz geri ödemesinden yararlanmasını sağlar. Finansal özgürlüğünüz sizin elinizde!
Sizden haber almak isteriz! Herhangi bir endişeniz varsa veya açıklama yapmak istiyorsanız, lütfen aşağıdaki iletişim bilgileri ile bize ulaşın
Eposta: ferratum.loans@gmail.com
Whatsapp / Çağrı; +1 (754) 2417166

Pinterest'im

Instagram'ım