05 Ağustos 2009

Tatilimin 1. aşaması!

TatiL hepimiz için işsiz ve okulsuz gün demek, bir tek bu konuda anlaşabiliyoruz. "Ne yapılırsa tatil güzel geçmiş sayılır?" sorusunun cevaplarına bakınca, hepimizin tatilden beklentisinin bambaşka olduğu ortaya çıkıyor.

Kimimiz evde pijamalarını üzerinden çıkarmadan alıp okumaya fırsat bulamadığı kitapları okuyup, aynı şekilde bir türlü izleyemediği DVD'leri izleyip tembellik yapmak istiyor; kimimizin kendini tatil yapmış sayması için Türkiye sınırlarını terk etmesi şart; kimimiz için tatil yaşadığı şehir sınırları içinde olağan hayatı ertesi gün erken kalkma ihtiyacı olmadan daha çok alkollü, daha çok gezmeli geçirmek; kimimiz ikoncanlarımızla birlikte güneşlenmek için Çeşme, Bodrum yolları tutuyor; kimimiz için tatil "high" gezmeye bahane, ıssız denetimsiz, boş ve güzel denizli bölgeler mesela Olympos lazım; kimimiz konseptsiz tatili zaman kaybı görüyor illa ki bir kurs, bir yaz okulu, bir gönüllü programı ayarlanmış olacak; kimimiz çocukluğunun geçtiği yazlığa gidip nostalji yapmayı seviyor.... Bu liste daha çok uzaaar gider.


Ben yıl içinde gerçekten yüksek tempolu yaşamayı sevenlerdenim. Devamlı yetişmem gereken bir yerler, yapmam gereken işler olur. Dertsiz başa dert açmak dedikleri şeyi ben sık sık yaparım. Gerçekten hiç bir yere yetişemezken bir derneğe üye olurum, bir kursa yazılırım filan. Kendimi sorgulamaktan, plan yapıp durmaktan vazgeçmem için düşünmeye zamanım kalmayacak kadar koşturmam şart çünkü. Böyle iyi hissediyorum kendimi. Tabii ki çok yoruluyorum, tabii ki bir noktadan sonra tahammülsüz, aşırı tepkili ve yorgun bakışlı bir insan oluyorum.

O yüzden de benim tatilim hep üç aşamadan oluşur: Önce kendi halimde kalabileceğim bir yerde "hayata mola" veririm. İstanbul'daki hayatım İstanbul'da kalır ve ben kaçarım. Telefonumu kapatırım; iş, okul, sevgili ve İstanbul'daki hayatıma dair diğer hiçbir şeyi yanımda götürmem. Gece hayatım olmaz, alkol güneşlenirken hüpletilen bir bira, akşam keyif yaparken yuvarlanan bir kadeh şarap ile sınırlı olur. Güneşlenmek ve düşünmekten başka hiç bir şey yapmam bu 10 gün boyunca.

Bir çeşit hesaplaşma... Bu yıl boyunca neler yaptım? Neleri yapmaya devam etmek istiyorum? Nelerden vazgeçmem lazım? Yapmadığım ne eklesem hayatıma benim için iyi olur? Hangi arkadaşlarımın kıymetini bilmem onlara daha çok zaman ayırmam lazım? Hangi insanlar benim hayatımdan gereğinden fazla bir şeyler götürüyor? Bir kısmı bunlar gibi gayet büyük ve içsel olur, bir kısmı çok basit ama ertelenen işler listesi: Paça boylarını yaptırmayı erteleyip durduğum bütün pantolonları terziye götürmek, eski iş yerlerimi ziyaret edip arayı sıcak tutmak, geciktirdiğim lazer seansına gitmek, okul kimliğini yeniden çıkarttırmak...

Planlarım, hayal ederim, bütün bunları kağıda dökerim ve kafam boşalırken, yapmam gerekenler önümde somutlaşırken bir yandan da bronzlaşırım ve günde 750-1000 metre yüzerek vücudumu sıkılaştırırım. Böylece tatilimin ikinci hareketli ve eğlenceli aşamasına vücudumu ve kafamı da hazırlamış olurum.



İki haftadır annemdeyim.Öğlene kadar uyuyorum, öğleden sonra havuzda güneşlenip yüzüyorum. Akşam güzel restoranlarda yemek yiyorum, geceleri de kitap okuyup, film izliyorum.

Haftasonları da bu civarlardaki tatil bölgelerine kaçıyorum: Kızkalesi ve Altınorfoz.

O kadar iyi geldi ki. Huzursuzluk, keyifsizlik, sabırsızlık kırıntılarının tamamı vücudumdan uzaklaştı. Ehliyetimi çıkarttırdım, bakımsal fasıllara giriştim, bol bol bol güzel yemekler yedim...





Ama artık bu "hayata mola"nın son günlerini yaşamaya başladım. Yarın gece İstanbul'a dönüyorum.

Güneşten denizden havuzdan ayrılacak olmama rağmen, İstanbul'u da o kadar özledim ki!! =))




Share/Save/Bookmark

2 yorum:

sehrin kafasi dedi ki...

evt evt gel istanbulada görüşelim artık...

zillosh dedi ki...

evet yavrumm bi dahaki rock'n coke'a kaLmayaLim ; )

Pinterest'im

Instagram'ım