11 Şubat 2010

Sevgililer gününe stratejisiz girmem abi!

Geçen sene 14 Şubat için Tempo24'e yazdığım yazıyı bu sene sevgililer gününü yalnız geçirecek olan herkese armağan ediyorum. Ben bu aralar "yalnız" ve "flörtöz" sıfatlarımı rafa kaldırmış olduğum için yazacağım 14 Şubat yazısı sitem dolu değil, Kartalkaya'dan kar ve keyif dolu bir yazı olabilir. =)

Sevgililer gününe stratejisiz girmem abi!

Şubatın bana çağrıştırdığı tek şey Sevgililer Günü. Çünkü hiçbir zaman sadece 14 Şubat ile sınırlı kalmıyor bu özel gün, bütün şubatı kaplayıveriyor. Ayın ilk gününden ortalık kırmızılaşmaya ve kalplerle dolmaya başlıyor. Vitrinlere kalpler yapıştırılıyor, gazetelerdeki bütün ilanlar kırmızı ve tonlarına bürünüyor, baktığımız her yerde mutlaka sevgililer gününü hatırlatacak bir şey oluyor.

Geçen sene İstinye Park’ın “Benim sevgilim bir odun!” sloganlı reklamları çok eleştirilse de; ben, sevgililer gününden beklenen “yapış yapış romantizm”e gerçeklik ve espri kattığı için çok sevmiştim. Hatta kızlarla caddenin ortasında arabadan inip, o reklam afişi ile fotoğraf çekilip, onu profil resmi (“Avatar” demediğim için bütün karizmayı kaybettim değil mi!?) yapmak gibi görgüsüzlükler bile yapmıştık.

Her şubatta, ayın başından algılarımıza bol bol kalp, aşk, kırmızı ve gül enjekte ediliyor. Kaçış yok bunlardan. Her yerdeler! Sevgilisi olmayanlar depresif ruh hallerine giriyor, sevgili olanlar ise telaşa kapılıyor. Ona ne hediye alsam? Acaba o bana ne alacak? Sürpriz yapmayı akıl eder mi acaba? Öyle ya da böyle 14 Şubat atlatılıyor; ama hediye almayı unutan sevgiliye atılan triplerdi, bu pek özel(!) günü yalnız geçirmiş olmayı kabullenememiş olanların aldıkları kararlardı derken etkileri ayın sonuna kadar sürüyor. Şanslı olarak atlattıysanız, yani sevgiliniz sizi Paris’e kaçırıp, size kendinizi prenses gibi hissettirmek gibi bir sürprizle “hayatınızdaki en iyi sevgililer günü”nü yaşattıysa, bu sefer de bunu arkadaşlarınıza bütün detaylarıyla anlatmanız birkaç haftayı bulacağı için, hiçbir olasılıkta mart gelmeden Sevgililer Günü’nden kurtulamıyoruz.

Ben bu sene, şubat ayını “yalnız”lara katılarak karşıladım. “Bir erkek arkadaşım olsun, olmazsa kendimi eksik hissediyorum.” diyenlerden değilim. Hatta tam tersine “ilişki-fobik” olduğum bile söylenebilir. Ama bugün strateji belirleme telaşına kapıldığıma göre, söz konusu şey Sevgililer Günü oldu mu, hali hazırda bir sevgilimin bulunmaması derdim oluyor. Dışlanmış hissediyorum kendimi, bir doğum günü partisine çağrılmamış gibi…

Şimdi aklımı en çok kurcalayan konu da bu seneki 14 Şubat stratejimin ne olacağı. Şubat bitene kadar bütünleme sınavlarına çalışmayı bahane edip kendimi eve mi kapatsam? Süslenip püslenip yakın kız arkadaşlarımla “bekar ve mutluyum” gösterisi mi yapsam? Halimin tadını çıkartıp çapkınlık turları mı atsam? Narsist eğilimlerle kokulu mumlar, küvet köpükleri alıp kendimle mi aşk yaşasam? Yoksa son zamanlarda flört ettiğim adamı arasam da bir günlüğüne sevgili taklidi mi yapsak?

Yoksa çoğunluğun yaptığı gibi “14 Şubat tamamen ticari bir gün! Kapitalizme olan sevgiyi gösteriyor, sevgiliye olan değil. O yüzden gereksiz buluyorum ve ilgilenmiyorum.” ayaklarına yatmak mı en iyisi?

1 yorum:

şiirler dedi ki...

uludağ'da kar bitmemişken, seçeneklerinize burayı ekleyin bence..

Pinterest'im

Instagram'ım