15 Kasım 2014

Anne evi, muzlu süt, Adana kebap, tahinli Salata, şırdan, çatal burun, pambuk.

Bence bir insanın karakterinde ve yaşam alışkanlıklarında çok etkili olan faktörlerden birisi de, üniversite ve sonrasında yaşadığı ev. 

Yaşadığı ev derken, evin semtini, şehrini, büyüklüğünü, imkanlarını kastetmiyorum. Bunlar şüphesiz yaşam kalitesini etkiler. Benim ifade etmek istediğim ise şu ayrım: 1- Aile ile aynı evde yaşamaya devam etmek 2- Aile ile aynı şehirde ama farklı evlerde yaşamak 3- Aile ile farklı şehirlerde yaşamak

Hepsinin ayrı ayrı dezavantaj ve avantajları var. İlkinde market alışverişi, evin faturaları, ütü, temizlik senin sorumluluğunda değildir; her şey tertipli ve lezzetli ayağına gelmeye devam eder. Ama özgürlük kısıtlanır. İkincisinde, annenin yemeğini özlediğin her akşam aile evine gidebilirsin; ama diğer yandan bunaldığında kaçabileceğin ikinci şehrin yoktur, yalnızca aynı şehirde ikinci bir evin vardır. Üçüncüsü ise pek çok külfetin yanı sıra, inanılmaz bir zenginlik ve özgürlüğü beraberinde getirir. 

Ben üçüncü kategoride olanlardanım. Yoğun bir tempoda çalışırken ve aynı yoğunlukta sosyalleşirken,  çamaşır sepetimdeki kirlilerin boyu, çoğu zaman benim boyumdan uzun, evde neredeyse hiç yemek pişmiyor. "Neredeyse hiç" kelimesini ciddiye almanız için, evdeki tüpü iki senede bir değiştirdiğimizi söylemem yeterli olur sanırım. :) Tüm faturalar ve aidat benim banka hesabımı kemiriyor, benim yerime evde biten deterjanın, tuvalet kağıdının peşine düşen kimse yok. Yani her gün en az üç çeşit yemeğin karşıladığı, her zaman tiril tiril olan bir evde yaşamaktan fersah fersah uzağım. Ne zaman ki annem geliyor; evin ruhu ve kokusu tamamen değişiyor: Parlıyor, buz dolabı doluyor ve hatta o kadar düzenli oluyor ki beş metrekare büyüyor. 

Diğer yandan annem Adana'da, babam Teos'ta yaşadığından, üç tane evim ve üç tane şehrim var. Bir şeyler canımı mı sıktı, İstanbul'dan kaçasım mı var; uzun uzun seyahat organize etmek zorunda değilim. Uçak biletimi alıp diğer evime gidebiliyorum. Hepsi ayrı şehirlerde olduğundan, hepsinde bambaşka lezzetler, sevdiğim farklı insanlar, değişik yaşam alışkanlıkları beni bekliyor.

Adana hakkında bugüne kadar çok yazdım (bütün Adana yazıları için tık!) ve hayatında hiç Adana'ya gitmemiş kişilere bu şehir hakkında merak aşıladım. Adana'ya gidenlerin asla hayal kırıklığına uğramadığı iki şey var: Yemek ve bakımsal aktiviteler. Bunların ikisinin de yerini ben İstanbul'da on senedir dolduramadım. 


Geçtiğimiz günlerde iki kere ardı ardına Adana'ya gittim, güne anne evimde yatak miskinliği yaparak başladım. Duruşmadan çıktıktan sonra, her zamanki gibi önce kendimi Estemania'ya atıp cilt bakımımı yaptırdım, ardından da Doğan Abi'nin sihirli ellerinde röflelerimi yenilettirdim. 



Ve bol bol yedim, içtim. Adana'dan kamerama yansıyanlar ile kısa kısa Adana: 



Adana'ya gitmişken mutlaka yapılması gereken şeylerden biri Kazım Büfe'de muzlu süt içmek. 

Bu güne kadar ne zaman "Off, Kazım'ın muzlu sütü olsa da içsek." dediysem, yanımda bir Adanalı varsa, muzlu süt özleyerek dakikalarca konuştuk, diğerlerinden de "Altı üstü muzlu süt ya, muz ve süt ne kadar farklı olabilir ki. Abartıyorsunuz." tepkisi aldık. Adana'ya götürdüğüm her misafirimi "Muzlu süt içmelisin." diye darladım, hiçbir seferinde beklediğim merak coşkusunu alamadım. Ama çabalarım sonucunda kime muzlu süt içirdiysem, İstanbul'daki muzlu süt ile uzaktan yakından alakası olmadığını şaşırarak itiraf etti. Hatta en son bir arkadaşım, "Aman ne var altı üstü muzlu süt dediğimize utandık. Saygımız sonsuz."  yorumlarını iletti.


Adana'ya gitmişken şüphesiz kebap yemek lazım. Benim en favorilerim eski Adana'daki Mesut Kebapçı ile bir taksi otoparkının içindeki Kling Usta. Ama nerede yerseniz yiyin, İstanbul'da yediklerinizin aslında kebap olmadığını anlayacaksınız. 

Kebap hakkında yanlış bilinen bir kaç temel şeyi de düzeltmek istiyorum: 

Acılıya Adana Kebap, acısıza Urfa Kebap demek, tamamen bir İstanbul icadıdır. Bizde böyle bir ayrım yoktur. Kebap hiç bir zaman çok baharatlı olmaz. Çok baharatlı olması, etin taze olmadığına, bunun baharat ile bastırılmaya çalışıldığına delalettir.

Kebabın içinde kuyruk yağı, kuzu eti ve pul biber olur. Başka şey olmaz. Kullanılan et, kuzu etidir, dana eti değildir ve elde kıyılır. Kuyruk yağı pişerken etin içinde eriyip yok olmalıdır. Yerken ağzınıza parça parça yağ geliyorsa ve İstanbul'dakilerin çoğu böyle o kebap kötüdür. 

Metrelik kebap da turist atraksiyonudur. Evet mesela dört kişiysek, çok aç değilsek, ortaya üç kişilik kebap söyleriz. Ama bu kebapta porsiyon her zaman doğru olmayabilir, üç kişilik ödeyip iki kişilik kebap yiyebilirsiniz. Kazıklanmak istemiyorsanız, birer kebap söylemek garantilidir. 


Yanında mutlaka sumaklı soğan salatası ve nar ekşili ezme olur. Domates de yine elde zırhla kıyılır, öyle dolapta günlerce bekletilmez. Tazecik yapılır, gerçek nar ekşisi kullanılır. 


Kebabın yanına eşlik etmesi zorunlu olmayan ama et ile çok yakışan ikinci salatamız da tahinli salatadır. Tahin limon suyu ile inceltilir ve incecik dilimlenmiş marullar ile güzelce karıştırılır. 

Bir de özellikle gece içkiden sonra şırdan yenir. Görünüşü başka şeyleri çağrıştırsa da, mideden yapılır. Yerken de üzerine kırmızı pul biber ile kimyon serpilir. 



 Bir de bu sefer bir tatlıyla tanıştım ki, akıllara zarar. Hurma, muz, kaymak, bal ve cevizden oluşuyor.


Adana'nın kendine özgü pek çok kelimesi vardır. Geyik yapmaya "mavra atmak", arabayla geri geri gelmeye "anarya", susama "küncü", cama "cıncık", aktara "çerçi" gibi... Bir de pamuk "pambuk" olarak okunur ve yazılır:


Eski Adana çarşısında gezerken görüp çok güldüğüm bir şey de " genç zeka bandı gelmiştir" yazısı oldu:


Gerçek bir ırk mı olup olmadığı tartışmalı olan Tarsus yöresinin köpeği çatal burundan da Adana'da çok sık görebilirsiniz. Ben bir çatal burunun, kırma yavrularına aşık oldum.




Bir de Adana'da gezerken çok şanslıysanız, 1. Dünya Savaşı'ndan kalma bir motor görebilirsiniz. Sahibi şehrin en iyi saat tamircisidir, zanaatını motorunda da kullanıyor, motor hala gıcır gıcır:


Keşifle kalın!

1 yorum:

Aybeniz Akkaya dedi ki...

Ayy çok eğlenceliii. Özellikle şırdan ilgimi çekti. Hiç duymamıtım. Teşekkürler,yeni şeyler öğrendim sayende. :)

Pinterest'im

Instagram'ım