04 Mayıs 2010

Gökten yere bir ilişki check-listi düşüvermiş!




"Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde..." diye başlamak isterdim.
Ama gayet güncel zamandan bir şeyler anlatacağım ben bize.
Takvimlerin 2010'u gösterdiği bir zamandan, milyonlarca kişinin yaşadığı bir şehirden...
İnsanların güneşli havalarda bile trafik, kredi kartı borçları, pazartesi başlayıp salı günü biten rejimler gibi sıkıntılarla uğraştıkları, bütün hayatlarını acele içinde yaşadıkları, son derece tüketici oldukları bir dönemden...

Herkesin çılgın gibi "aşk"ın peşinde koşuyor olmasına rağmen, sabırsızlık, tahammülsüzlük gibi sebeplerle çok yüzeysel ilişkiler yaşadığı bu dönemde ve şehirde yaşayan bir kadın varmış. Beyaz atlı prens masallarının zehirli olduğuna, karşısına hiçbir zaman beyaz atlı bir prensin çıkmayacağına pek çok hemcinsinden erken inandırmış kendisini.

Kendi kendine iki söz vermiş: 1- Hiçbir zaman aşkın peşinden koşmayacakmış. 2- Kendisini gerçekten mutlu etmeyen hiçbir ilişkiyi zorla sürdürmeyecekmiş.

İlk sözünü hiçbir zaman tutamamış, hep aşık olmuş. Veya hep aşık olduğunu sanmış. Ne fark eder ki? İkinci sözünü ise kendisini bile çok şaşırtan bir kararlılıkla her zaman tutmuş. Hayal kırıklığına mı uğradı, canı mı sıkıldı "Her zaman daha iyisi vardır." diye kendi kendini ikna edip alıp başını gitmiş. Hatta zaman geçtikçe bu gitmeleri bile çok sevmeye başlamış.


Hep şımarmış, hep mutlu olmuş, hep güzel ilişkiler yaşamış, belleğinde hepsini gülümseyerek hatırlayacağı anlar depolamış. Sonra bir gün yorulmuş. Çünkü bu ilişkiler onun hayatına renk katarken, bir yandan da bir gün gerçekten güzel ve anlamlı ilişkiler yaşayacağına dair inancını ve gerçekten çok enerjisini çalıyormuş.

"Erkekleri hayatımdan çıkardım. Enerji ve zaman tasarrufu yapıyorum." diye açıkladığı oruç döneminde bir adamla tanışmış. Aynen kendisi gibi "Şu aralar hiç bir ilişki istemiyorum." diyen bir adam. Kendisinin aksine uzun bir ilişkiden çıktığı için yorulan bir adam...

Birlikte zaman geçirmeye başlamışlar, birlikte zaman geçirdikçe daha çok zaman geçirmek istemişler. Sonra aralarında olup biten her şey onları "birlikte zaman geçirmenin" ötesinde bir şeyler yaşamaya sürüklemeye başlamış. İkisi de kendi kendilerine "Ben bir ilişki istemiyorum ki bu aralar." diyerek, buna ayak diremişler ama nafile! Çok geçmeden çifte kumru kıvamına gelivermişler.

Birbirlerinden farklı tarafları saymakla bitmeyecek gibiymiş. Hayata bakışlarından, omuzlarındaki sorumluluklara; arkadaşlarıyla olan ilişkilerinden alışkanlıklarına kadar her şeyleri bambaşkaymış. İşin en güzel tarafı ise bunlara rağmen hiç "-miş" gibi yapmamışlar. Hep neyseler o olmuşlar. Birbirlerine rol yapmak yerine, birbirlerini huzursuz etmemek için minik değişiklikleri göze almışlar.

Aralarındaki isim koymaktan çekindikleri "şey"; huzurlu, düzenli; ama bir o kadar da eğlenceli ve sıradışı bir ilişkiye dönüşmeye başlamış. Belki de bu kadının da tam olarak ihtiyacı olan ilişkiymiş; ama alışkın olmadığı bu durum karşısında sorgulamaya başlamış olup bitenleri. Dürüst olmak gerekirse, bu eksik arayıcı bir sorgulamaymış.

Derken bir gün "Benim bu adamla yapamayacağım ama başka bir adamla yapabileceğim bir şey var mı?" diye düşünmüş. Aynı şeyi adamın tarafından da düşünmüş, "Ona başkasının verebileceği ama benim veremeyeceğim bir şey var mı?" diye.

Sonra "onsuz" düşünmüş hayatını. İnsanlar annelerini, babalarını, çocuklarını kaybedip hayatlarına devam edebiliyorlarken "Onsuz yaşayamam." naralarına ne kadar kızdığı gelmiş aklına. "Onsuz da elbette yaşayabilirim; ama o varken herşey daha güzel"e karar vermiş.

Ne kadın adamın bir şeyine kısıtlama getiriyormuş, ne de adam kadının... İnanılmaz bir güven gerektiren bu dengeyi nasıl sağladıklarına şaşırmış kadın. Sahi başka kadın ve erkeklerin gözünde "kesinlikle güvenilmez" olarak damgalanmış bu iki tip birbirlerine nasıl oluyor da bu kadar güveniyorlarmış? Cevabı bulamasa da pek hoşuna gitmiş bu.


Sonunda gökten üç elma düşmemiş. Sonsuza kadar bir yastıkta da kocamamış kadın ile adam. Ama kadının aklındaki adamla ve aralarındaki "şey" ile ilgili soru işaretleri uzaklara uçmuş.

Ve bu bloga Sindrella'nın ayakkabısı görevini gören bir check-list düşüvermiş:

1) Bu adam / kadın ile birlikte olduğum zaman gülümsüyor muyum?
2) Gün içinde saçma sapan şeylerle bağlantı kurup en azından 1-2 kere onu anımsıyor muyum?
3) İlerki zamanlarda onunla birlikte yapmak istediğim bir şeyler var mı?
4) Kendini onunla birlikte bir beş sene sonra düşündüğüm zaman "Aman Allah korusun" demiyor da, "Kimbilir belki de olur." diyor muyum?
5) Arada sırada Facebook'ta onun yazdıklarına veya fotoğraflarına yorum yapan diğer kadın ve erkeklerin kim olduğunu merak edip fotoğraflarına bakıyor muyum?
6) Daha önceden olsa ilgimi çekebilecek teklifleri içimde kalmadan reddedebiliyor muyum?
7) Onunla hem güzel sevişip, hem de güzel sohbet edebiliyor muyum?
8) Koluma takıp gurur duya duya "Benim sevgilim" diye gezdirebilir miyim?
9) Ona sarıldığım zaman kendimi ait ve iyi hissediyor muyum?
10) Ben ona bir ilişkinin gerektirdiği her şeyi verebilir miyim?

Yarısından azına evet dediyseniz süslenip püslenip kendinizi sokağa atıyorsunuz "Sıradaki" diyorsunuz, şimdikini kamuya bağışlama zamanı gelmiş. "Sizden ona ne köy olur ne kasaba"

Yarısına ve yarısından fazlasına evet dediyseniz, varolanı henüz kamuya iade etmiyorsunuz; ama "gönül gözüm kapalı giderek sana yazılıyorum" demek yerine, bir gözünüzü açıkta tutuyorsunuz. Nolur nolmaz. "Kendinizi bunun için mi yorcaksınız, kalbinizi bunun için mi kırcaksınız?"

Şöyle 8 ve daha fazlasına evet dediyseniz, silkelenip kendinize geliyorsunuz. Şanslı ötesi bir mahlukatsınız, başınıza talih kuşu konmuş. Çıkarabildiğiniz kadar tadını çıkartıyorsunuz. "Ordaki sevgililer özenip birer birer gün olur erişirler ikinize"

1 yorum:

Merve Nur Gülbudak dedi ki...

Nasıl güzel bir yazı yahu.

Ayrıca sanırım bu yıl en çok bizim gibi hayatını yaşayanlara yaradı. Eros bu sefer tam 12'den vurdu gibi, ne dersin?

Pinterest'im

Instagram'ım