24 Mayıs 2010

Komple hayat operasyonuna yeterli vaktin veya sabrın var mı?



Filmlerin ve romanların beynime soktuğu "bir sabah bambaşka bir insan olarak uyanma" palavrasından kendimi kurtarmam epey zor oldu benim. Arada sırada, kendimden inanılmaz sıkıldığımda hep bambaşka bir insan olarak uyanacağım günü beklerdim, sonunda öyle bir şey olmayınca da sinirimden gidip saçımı boyatırdım. Bundan umudu kesince Ece Temelkuran'ın bir köşe yazısında bahsettiği "Kendi aramızda hayat değiştirme" önerisinin destekleyicisi oldum. Daha da ütopik!

Sonra... Aslında bambaşka bir insan filan olmak istemediğime karar verdim. Sadece ufak alışkanlık rötuşlarına ihtiyacım vardı. Bunu fark ettiğim günden beri saçlarım aynı renkte :)

NipTuck'ın bir bölümünde yakışıklı doktorumuz "Büyük değişiklikleri kaldırmak kolay mı sanıyorsun? Kolay değil. Değişiklik mi istiyorsun. İnce ince işle. Fark edilemez belli belirsiz geçişler. Hastalarına da (estetik operasyonlarda) bunu tavsiye etmiyor musun? Komple hayat operasyonuna yeterli vaktin veya sabrın olduğunu sanma." der.

Severim bu sözü, "hayatta fark edilmez belli belirsiz geçişler" yapma fikri, bana "bambaşka biri olmak"tan daha yakın gelir. Korkutmaz, acıtmaz, yadırgatmaz... Ama bu geçişleri yapabilmek için bir kıvılcıma ihtiyaç duyarım. Bir şeylerin daha güzel olabileceğine ve yapacağım yatırımların bir şeye yarayacağına inandıracak bir kıvılcım...

Bu kıvılcımı genellikle kendi hayal gücümden bulup çıkarırdım; ama bu sefer bambaşka oldu!

Ayşe Arman'ın bugünkü röportajındaki "baştan çıkarıcı, erotik, provokatör ama aynı zamanda sadık, bağlı, tek eşli" Arielle Dombasle diyor ki: Gözünüzü, kalbinizi açın” diyorum, “Kendinizi korumaktan da vazgeçin! Orada sizi bekleyen muhteşem bir şey var, atlayın aşka.” Ama korkuyorlar. Onları anlıyorum da. Fakat can acıkmayan aşk yok. Ne kadar derin yaşarsan aşkı, o kadar canın yanar. Ben tabii başka şeyler de söylüyorum. “Sınır yoksa tabu yoksa, tabu yoksa günah yok, günah yoksa şehvet yok gibi.” Sınırları, tabuları yıkmak gerekiyor. Gerçek hazza öyle ulaşılıyor.

Ben ise kalbim kendiliğinden açılırken, gözünü de mantığının zoruyla açanlardan oldum her zaman. Hep sınırlarım vardı, hep kendimi geri çekmek için elimden geleni yaptım, hiç kendimi koyvermedim. Hayatımdaki belki de tek tutarlı şey, erkeklerle ilişkilerimdeki tavrım oldu. O ilişki çatlayıp da tek başıma yere düştüğümde o ilişkinin izlerini silmek için harcayacak ne zamanım ne enerjim vardı, o yüzden düşmemek için her türlü önlemi aldım. "Denizde daha çok balık var, ne fark eder tutuncuymuş kırmızıymış" gibi bir pervasızlığın yanında, karşımdaki adamların sabrını sınamak gibi berbat bir huy da edindim bu sürede.

Cumartesi gecesi Mr. Prozac ile aramızdaki her şey gerçekten ve tamamen bitiyordu. Nasıl, neden gibi sorular ve cevapları bir yana, o gece orada olan arkadaşım -ki o olmasaydı şu anda Mr. Prozac ile kesinlikle görüşmüyor konuşmuyor durumda olacaktık- benim söylenmelerimi "Sus bir dinle beni. Bu adam hayatımda tanıdığım az sayıda adam gibi adamdan biri. Çık yukarı, konuş onunla." diye susturduğunda Mr. Prozac ile konuşmaya çıktım. Jolly Joker'ın üst katında birbirimize avazımız çıktığı kadar bağırmamız kulağa şahane bir şey gibi gelmiyor farkındayım; ama benim için gerçekten önemliydi.

Çünkü o sırada dehşetle fark ettim ki, Mr. Prozac benim için gelmiş geçmiş herkesten çok daha özel olmasına rağmen ben bu ilişkiyi her an bitecekmiş gibi yaşıyordum. Çoğu zaman aksileşmemin sebebi de tam olarak buydu. Birlikte olmadığımız ve konuşmadığımız her an "Son geldi mi?" diye huzursuz oluyordum. Mr. Prozac'ın "Sen benim için ne ifade ettiğini hala anlamadın di mi!" derken neyi kastettiğini o anda gerçekten anladım.

O konuşmadan sonra bir de onun aklındaki "gelecekteki biz" imgesini görmeyi başardım. Çok net gördüm hem de. Tarifsiz bir şekilde hoşuma gitti. Beni bile şaşırtacak çabuklukta da benimsedim o hayali. O imgedeki çift olabilmeyi gerçekten çok istedim / istiyorum. Yukarıda bahsettiğim hayatta fark edilmez belli belirsiz geçişler yapmaya başlamak için ihtiyacım olan kıvılcımı da ilk defa başkasından arakladığım bir hayalde buldum. Yeniden ders çalışmak, eğlenceli olmayan şeylere zaman harcamak elbette kolay olmayacak, ama yapmak için gaza getirecek olan görsel beynimde.

Evet ben şanslılardanım. Tıkırında bir ilişki sahibi olabileceğime dair inancımı kaybetmişken, bir de "Bu aralar hiç erkeklerle filan uğraşamam." diye homurdana homurdana ortalıkta dolanırken, prozac gibi iyi gelen bir sevgilim oldu. Sizde bu yoksa bile "Life isn't finding about yourself, life is about creating yourself." diyen Bernard Shaw da şahane bir ilham kaynağı olabilir.

Başlasın komple hayat operasyonu! Mini mini dokunuşlarla...

İlk dokunuş bu fotoğrafın yönlendireceği yerde saklı:

2 yorum:

csbln dedi ki...

rafları indirip tozunu almışsın da yeniden yerleştiriyorsun sanki hepsini:)) kıskandım seni şimdi... benim hayatım düzgün gider gözükürken beynimin içinde 40 tilki dolaşıyor ve hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor:) senden cesaret alabilir miyim biraz ödünç olarak acaba bir şeylere başlamak için artık? bu arada iki saat sonra izmir kordonda kafepide Cansu ikle buluşacağım:)

şiirler dedi ki...

dil ve beyinsel iletişimi veriş şekline bakılırsa, fazlasını yapmak istememene şaşırmalı.

Pinterest'im

Instagram'ım