18 Nisan 2009
pUCCi pLUS
Neredeyse her gün önünden geçmeme rağmen, bir kez olsun içine girmediğim mekanlardandı burası. Hatta kapandı, "Tüh ben bir gidemeden kapandı" diye hayıflandım, neyse ki Pucci Plus ismiyle geri döndü.
Bugün Gümüşsuyu İTÜ erkek yurdundaki ziyaretimizin sonunda açlıktan ölüyorduk ve Taksim'e çıkmayı bekleyemeyeceğimizi fark ettik. Direk Pucci'ye daldık. Dışarıdan görüntüsü ne kadar cafe havasında olsa da, içi otel restoranı havasında (bkz: aşağıdaki ikinci resim). Garsonlar hoşgeldiniz karşılamasından sonra hemen soruyor: "Suşi mi İtalyan mı?" diye. İki mutfağı farklı katlara bölmüşler, ikisinin ışıklandırmasından dekorasyonuna kadar her şey farklı. Tek ortak yönleri: Harika manzara!
"Tabii ki İtalyan" dedik arkadaşımla aynı anda. Bir dönem bir RnB fırtınası esti, bütün club.larda perşembeleri RnB night ilan edildi, hepimiz kıçımızdan düşen eşofmanlarımızla, kocaman fake altın kolyelerimiz ve kep şapkalarımızla zenci soyundanmış gibi doldurduk oraları. Onun modası geçti, hepimiz Uzakdoğuluyuz şimdi. Nuddle yerken çatal servis edilirse, "Çubuk yok mu?" diye soruyoruz. Bir dönem evimde misafir ettiğim dünya tatlısı Uzakdoğulu bir adam sayesinde sarhoşken bile fındık vodkamın içindeki fındıkları iki çubukla Çin usulü alabilecek kadar iyi seviyede chopstick kullanabilmeme rağmen saçma geliyor bu bana. Suşi modasını da anlayamıyorum, bizim leziz boğaz balıklarını bile çok nadiren tüketen insanların suşi peşinde koşması bana çok manasız geliyor. "Şurada şunu ye, sen de kesin suşici olacaksın!" diyen varsa tavsiyelere açığım tabii ki.
Bütün bu anti- uzakdoğu mutfağı tavrıma rağmen (nuddle hariç, o leziz ötesi bir şey, italyanların pabucunu dama attı) Pucci'de Suşi kısmının dekorasyonunu daha çok beğendim. İtalyan bana uyduruk otel restoranlarındaymışım hissi verdi.
Manzara şahane. Fiyatlar çok uygun denemez; ama uçuk da değil. Housecafe, Kırıntı ayarında.
Servis ise muhteşemdi. Ne yiyeceğimize bir saat boyunca karar veremedik, başımıza dikilip de karar verdiniz mi diye bir kez olsun sormadılar, hatta karar verme aşamamızda bir porsiyon bruschetta servis ettiler. Yemeklerimizi yedikten sonra, kalkmak için hesabı istedik, o sırada bize türk kahvesi ikram ettiler; bayıldım. Böyle İtalyan mutfakları filan Avrupai olmak adına türk kahvesini değil ikram etmek, menülerine bile koymuyorlarken..
Kahvemizi içtik, hesabımızı ödedik; ama muhabbetimiz sardı, bir türlü kalkamadık oturduğumuz yerden. Sık sık "Başka bir arzunuz var mı?" diye sorup bizi kovalasalar yeriydi, çünkü içerisi doluydu ve bizim işimiz bitmiş masa işgalimiz bitmemişti. Tam tersine gayet sıcak bir tavırla "Yeni çay demledik, sıcacık leziz, birer fincan verelim mi?" diye sordular. Sevdik kendilerini.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder