09 Ekim 2009

Aya İrini konseri üzerine 23. yaşına köprü trafiğinde girmek!



Güzel günde doğanlardanım ben... 10.10...

Doğum günlerim 18 yaşıma basana kadar 365 gün içinden en önemlisiydi benim açımdan. Hem sağladığı limitsiz şımarıklık yapma hakkını severdim, hem de "gece dışarı çıkmak" o zamanlar hayatımın olağan bir parçası değildi.

Daha eylül ayı başlarken, doğum günü partim için mekan aranmaya başlardım. Mekanı seçip, kalabalık arkadaş grubumdaki herkesten kesin gelme sözü aldıktan sonra sıra "Doğum günü partimde ne giysem?"e gelirdi ve bu da içime sinen kombinasyonu yapana kadar en az beş defa annemi alışverişe sürüklemek demekti.

Şimdi kendi kendimin hakkını da teslim etmem lazım. Bütün doğum günü partilerim de kalabalık, eğlenceli ve konuşulan partiler olurdu.

İstanbul'a 2004 yılının ekim ayında taşındım, üniversiteyi kazanınca... Üniversite daha açılmamış, taşınalı on gün olmuş, brownie'nin üzerine mum dikip kendi kendime kutlasam yeridir. O zaman bile Line'da 35 kişilik bir parti kotarmıştım! Hatta o doğum gününün süpriz misafirinden sevgili bile yapmıştım. 18 yaşım ve organize ettiğim son doğum günü partim!!

Sonra gece dışarı çıkmak haftada en az 3 kere yaptığım sıradan bir şey oldu. Mesela bu hafta bir gece "erkekim" ile Asmalı'da margarita gecesi yaptık, bir gece AGM 2010 organizasyon komitesi ile Fabrika'da dünyayı içip "Ben hiç" oynadık, bir gece Balans'ta Koç Üniversitesi'nin partisinde Kolpa dinleyip zıpladım... Haliyle doğum günü için parti yapmak gereksizleşti, manasızlaştı...

Yakın arkadaşlarımdan iki tanesi çarşamba gecesi bana süpriz doğum günü partisi yapmayı düşündüklerini, ama benim sağım solum belli olmadığı için "süpriz" yapmaktan vazgeçtiklerini, istediğim herkesi çağırabileceğimi söylediler. Düşündüm, sadece en yakınlarım olsun istedim. En yakınlarımın çoğunun çeşitli sebeplerle yurtdışında olmasına üzüldüm. "Bizbize olalım, doğum gününü unutalım, toplanıp içmiş olalım." dedim.

Gerçek doğum günümden bir gece önce toplandık, içtik, eğlendik, hepimizin kafası güzel oldu, ben pastamı kestim ve sızdık. : )))

Sonra sabah uyandım, akşama kadar aralıksız koşturdum. İl Kültür Müdürlüğü'ndeki toplantı, ardından Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki görüşme, aradaki ufak tefek işler derken akşam 8'e kadar "acele ettim". Hatta saat 8'de bütün gün birlikte koşturduğum arkadaşımla, konsere yetişmeye çalışırken bakkaldan kaptığımız Gusta Dark'ları sokakta yudumlarken "Ulan içkimizi bile acele içiyoruz!" diye söylendik. Ama aslında ikimizin de koşturmaktan zevk aldığı, günü ne kadar dolu geçirirsek kendimizi o kadar iyi hissettiğimiz bir gerçek.

Aya İrini'deki Açılış Konseri'ndeydik. "İstanbul'da mutlaka yapılması gereken şeyler" diye bir liste oluşturmaya kalkarsam gelecekte bir gün "Aya İrini'de klasik müzik konseri dinlemek" bu listede kesin yer alacaktır.





Bir de orkestradakilerden biri pazar günü evleniyormuş. Onun için klasik düğün şarkısı olan parçayı iki kere çaldılar, birinde de gayet geyik yaptılar, çok güldük.

Konserden çıkmış, eve doğru geliyordum. 2. köprüde bir tır devrildiği için trafik korkunçtu. Ve o sırada bir zamanda tarih 10 Ekim oldu. Ben de resmen 23 yaşıma bastım. Daha doğrusu dün gece 22'den sonra yarımşar saymaya oy birliği ile karar verdiğimize göre şu saatten itibaren 22,5 yaşındayım.

Dilek dilemek istedim. Düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm ve dileyecek bir dilek bulamadım. Hukuk fakültesinin ucunun ucuna geldim önümde sadece 3 ders var. İşsiz kalmak, yabancı dilin varsa ve maaş konusundaki beklentilerin çok yüksek değilse avukatlar bakımından çok ihtimal dahilinde bir durum değil. O yüzden tutup da "iyi bir iş" dilemedim. Avukatlık yapmak istediğimden bile emin değilim zaten. Ayrıca şu anda rüya gibi bir ortamda çalışıyorum. Olabilecek en harika arkadaşlara sahibim. Ailemle hiç bir sorunum yok. Aşk hayatım tıkırında. Görünüşümden narsizim boyutlarında memnunum. Güzel bir evde yaşıyorum, hayat standartlarım oldukça yüksek. Oldukça sık seyahat ediyorum.

Daha çok para, daha büyük ev, 30 tane daha ayakkabı, daha çok marka kıyafet gibi şeylerin mutlu etmediğini adım gibi biliyorum. Elbette benim evimden daha güzel evler var, elbette hayat standartlarım bundan daha yüksek olabilir, elbette daha çok param olabilir. Ama şu anda olanlar benim mutlu olmama ve hayattan keyif almama yetiyor. Neden ben maddi şeyler daha fazla olsun diye başka güzel şeyleri feda edeyim ki?!

Annesinin çok ciddi hastalığı ile başbaşa olan yakın bir arkadaşım geldi aklıma. O iyi olsun, istedim.

Yeni yaşıma ilişkin kişisel tek dileğim şu oldu: "Her şey aynen böyle kalsın. Daha büyük sıfatlar, daha çok para için hayatı kendine zehir eden, sıkıcı ve monoton insanlardan birine dönüşmeyeyim."



Share/Bookmark

6 yorum:

Leah dedi ki...

İyi ki doğdun Sezen, nice mutlu güzel senelere kuzum! :*

2. köprüde tır mı ne devrilmiş, herkes 1. köprüye abanmış sanırım, benim de erkekim trafikteydi az önceye kadar. İstanbulluların kaderi bu olsa gerek. :/

Aslı ERATAÇ dedi ki...

Nice mutlu senelere:)

stuven dedi ki...

mutlu yıllar umarım 2 dileğin de kabul olur.

eda bayraktar dedi ki...

MUUTTLUUU YILLARRRR:)))

LoLLa dedi ki...

hhhuuhhuuuuwwwwwww nice nice nicee mutlu yaşlaraaaaa

mmmuucckkkkkkkkkkkk

naz. dedi ki...

iyi ki doğdun:)hayatta hiç keşkelerin olmaz umarım.

Pinterest'im

Instagram'ım