22 Ekim 2009

"İhtiyaçtan yazmak" hissini bilir misiniz

Bu blog benim günlüğüm değil. Hayatımdan karelere ve notlara yer vermiş olsam da, çeşitli dokundurma ve imalar yazdıklarımın kıyısında köşesinde yer alsa da, burada hiç bir zaman içimdeki dalgalanmalardan, kafa karışıklıklarımdan, acabalarımdan açık açık bahsetmedim. Ama bu gece alakasız bir şey yazmak için oturduğumda şu cümle döküldü:

Yalnızlığın rahatsızlık değil, huzur verici olduğunu gerçekten kavramam için bunu kendi kendime daha kaç defa daha kanıtlamam gerekecek acaba?

Biraz depresif, biraz bezgin bir ifadeydi. Kendimde yabancı olduğum iki ruh halini aynı anda taşıyordu. Şaşırdım. Uzun zamandır üzerinde düşünmekten özenle kaçındığım konuları düşünmeye cesaret ettim. Ki düşünme ve yazma eylemlerini bir bütün olarak algılayanlardan olduğum için ortaya bu bloga hiç de ait olmayan bir yazı çıktı. Bir nevi günah çıkarma, bir nevi yayarak önemini ve sarsıcılığını azaltma çabası olarak adlandırabiliriz.

Ortaokul ve lise yıllarımda karşı cinse ilişkin pek fazla maceram olmadı. "Benimle çıkar mısın?" sorusunu soran, "Evet" diye cevaplayınca, elele sokakta iki tur yürüdüğüm, sinemaya gidip beceriksiz beceriksiz öpüştüğüm bir kaç çocuk ve bana hayranlığını her fırsatta dile getirip aracılarla "çıkma teklifi" ettirmesine rağmen "Seninle alakalı değil, ama ben gerçekten kimseyle çıkmayı düşünmüyorum." klişesinin ardına sığınarak uzaklaştığım çocuklar elbette oldu.

Bir de yazları Yalıkavak'ta, karıcım-kocacım oyunu oynardık. Cinsellikle alakası kalmamış, 30 yıllık evli çiftler gibiydik. Hepimizin bir kocası vardı, sabah onu uyandırır kahvaltı hazırlardık, onlar bizi scooterlarına bindirir markete dondurma almaya götürürlerdi, geceleri çimlerin üzerinde yatıp yıldızları seyrederdik, -18 yaş olan bizi alacak bar bulabilirsek dışarı çıkardık...

Saçma sapan şeyler yani özetle. Ne zaman üniversiteye başladım, ailemden ayrı yaşar oldum, clublara girip çıkabilecek yaşa geldim, "dişiliğin" gücünü keşfettim. Aralıksız beş sene boyunca, bana göre "harika", başkalarına göre "garip" ilişkiler yaşadım. "Uzun ilişki güzel ilişkidir." klişesine hep karşı durdum, ilişkinin güzelliğini hislerin ve yaşananların belirlediğinde ve sürenin hiç bir önemi olmadığında inat ettim. Uzun bir süre hayatıma giren her adam ile dinlediğim müziği, gittiğim mekanları, giyim tarzımı değiştirdim. Böylece neleri sevdiğimi her şeyi deneyerek bulmuş oldum.

Ama hiçbir zaman belli bir "tip"im olmadı. Hayatıma 2 metreden uzun boylu basketbolcu çocuktan, pek sosyetik zengin bir sülalenin tembel oğluna; enteresan fetişleri olan bir fotoğrafçıdan, ideal koca kalıbına cuk oturacak iyi aile çocuğu, yakışıklı vs. iş adamına kadar çok farklı adamlar girdi. Hepsiyle harika vakit geçirdik, kimisiyle daha az, kimisiyle daha çok şey paylaştık, kimisiyle ilişkiye "isim" bile koymadık, kimisi ile evlenme planları bile yaptık. Ki bence bunlar sadece önemsiz detaylar. Önemli olan nasıl vakit geçirdiğimiz nasıl ayrıldığımız... Ve hepsi bana farklı bir ufuk açtı, farklı bir şey kattı. Geriye sadece arkadaşlığı geçmeyen hisler ve şunun gibi nefis fotoğraflar kaldı:



Bazen abarttım, kendimi kanıtlamak gibi çabaya girip, kaç kişiyi aynı anda idare edebilirim denemeleri yaptım, bazen "Benim niye hiç şöyle düzenli uzun bir ilişkim olmuyor?" diye kendimi sorguladım. Ama bir gün olsun "yapayalnız" kaldığımı veya bir adamın arkasından hayata küstüğümü bilmiyorum.

Belki de bir savunma mekanizmam vardı. Bir adamdan çok etkilenmeye başlarsam, direk gidip bir bok yiyip, ilişkiyi bozmaya çalışıyordum. Belki de aşık olmaktan bağlanmaktan hep çok korktum. Bilemiyorum.

Bildiğim tek şeyse, yazın başında yaşadığım bazı olaylar dizisinden sonra, "erkeksiz hayata merhaba" demeye karar verdim. Uslu duracaktım, kimseyle kırıtmayacaktım, "yalnızlığı" keşfedecektim. Bunu başardım da... "Aslında yanımda bir adam varken de yalnızmışım"ın farkına vardığım kadar, yanımda flört ettiğim bir adam olmadığında gece dışarı çıkmanın o kadar keyifli olmadığını da fark ettim. Daha kendim odaklı bir hayat yaşadım bir süre.

Sonra Yunan bir çocukla tanıştım, bir ilişki yaşadığımız söylenemez; ama iki hafta boyunca şimdiye kadar "gereksiz romantizm" diye etiketlediğim her şeyden aslında çok da keyif alabildiğimle yüzleştim. Elele müze gezmek, arandaki tek fiziksel etkileşimin sarılmak olması, sokakta sarmaş dolaş sızmak, bir bakışını yakalayıp mutlu olmak... Bütün doğru bildiklerim yıkıldı.

Ardından tam yaz tatilini noktalarken, bambaşka bir adam ile tanıştım. Benden gerçekten çok büyüktü. Yeni boşanmıştı, iki tane de kızı vardı. Aslında beni "ürkütmesi" gerekiyordu bütün bunların. Ama garip bir şekilde o adam bana iyi geldi. Konuşabiliyordum. Benden her konuda çok daha fazla şey biliyordu. Benim bildiklerimden veya yaşamış olduklarımdan ürkmüyordu.

Kendisine aynen şöyle yazmıştım bir mailimde: "Farklıydın ve çekiciydin. Kalemin kuvvetliydi, yaşına ve iş kolikliğine rağmen kesinlikle sıkıcı değildin, alışageldiğim “hadi hadi hadi her şey hemen olsun” erkeklerinden çok daha doygundun... Ne yaşın, ne işin, ne bitip bitmediğinden bile emin olmadığım evliliğin umurumdaydı. Bana bile garip gelen bir şekilde hiçbir beklentim veya korkum yoktu. Her şeyini oluruna bırakmış şekilde, zorlamadan, bir şeyleri zoraki kalıplara sokmadan hayatımda olmanı istiyordum. Bana iyi gelmiştin."

Birlikte geçirdiğimiz harika zamanlara rağmen aslında birbirimizden çok farklı yapı ve karakterlerdeydik.

Herkes neden o adamla birlikte olmayı tercih ettiğimi çözmeye çalışıyordu. "Senden çok büyük. Üstelik hep bu hatunun nesi bu kadar matah, diye düşündürecek çok yakışıklı adamlarla olurdun...." Bilmiyordum. Birlikte olmam için bir "sebep" olmaması daha çok hoşuma gidiyordu. Demek ki gerçekten onunla birlikte olmak istiyordum, başka bir sebep yoktu.

Çok didişiyorduk. Bazen düşünüyordum, aslında o, kendisiyle olduğu kadar parası veya sıfatıyla ilgilenecek, ona benden daha çok ilgi gösterecek biriyle çok daha mutlu olabilirdi. Vardır ya sıfat veya para sever genç kızlar, onlarla... Ben de detaylara kilitlenmeyecek, bu kadar olasılık hesabı yapmayacak, sadece "takılacağım", işi gücü olmayan bir adamla daha çok eğlenebilirdim.

Bu gece "didişmenin" ötesine geçtik. Bitti. Noktalandı.
Ben kendime göre çok haklıyım, o da kendine göre çok haklıdır mutlaka, hep öyle olur ya...

Benim bir mesajıma cevabı başkasına yazdırdı. Reddedemeyeceği kadar barizdi mesajı onun yazmadığı. Kullandığı kelimelerden, kısaltmalara kadar. Ki bunun üzerine bastığım bir kaç seferde de kesinlikle reddetmedi. Ufak ama bence çok önemli bir şey. Buluşmaya geç kalmışken, geç kalacağını kesinlikle söylememişken, bir de başkasına mesaj yazdırması... Üstelik de tam bir saat sonra buluşacağımız yere gelip, orada onu bekliyor olmadığım için bana köpürmesi ve bir sürü hakaret sıralaması... Dalga geçiyor olmasını istedim o an!

Ve en nefret ettiğim şeyi bir kere daha yaptı. Herşey onun istediği gibiyken "muhteşem"im, onun istediği gibi davranmadığımda kompleksli, davranış bozuklukları olan vs vs bir insanım. Hayatımda aldığım en özelliksiz ve manasız ayrılık mesajını aldığımda sakinleşiverdim, bütün sinirim uçtu gitti. Yalnızlığımı sevdiğime karar verdim. Bir kere daha...

"Yalnızlığın rahatsızlık değil, huzur verici olduğunu gerçekten kavramam için bunu kendi kendime daha kaç defa daha kanıtlamam gerekecek acaba? " sorusunu da gayet içten soruyorum kendime. Biliyorum ki ne olursa olsun, yalnızlığımı ne kadar seversem seveyim aslında yalnız kalma yeteneğine sahip değilim. Ne büyük bir ironi, ne büyük bir kafa karışıklığıdır bu...

Sil baştan! Yak bir sigara Sezen, bir sonraki kanıtının nasıl olacağını tahmin et, eğlen...

6 yorum:

kaan dedi ki...

Hüzünlü

Adsız dedi ki...

Bu sekilde kisilik ve karakter katarak bir seyler anlatman cok guzel olmus.

Dedigin gibi; yanlizlik rahatsizlik degil huzur verir aslinda.

Sigara yakma, al kahveni eline sezen ve icini dok bir kagida ^.^

... dedi ki...

Başrol oyuncusuyken kendi kurgumda,
zaman zaman daha güzel rol çıkaranların oyununda uyanırım, bilmeden kendimi bu hayattta.

TopukSesleri dedi ki...

Çok içten, çok samimi geldi bu yazın bana.. Her ne kadar 'acı' olarak nitelendirilebilecek bir şeyi anlatsan da, yine gülümsetebiliyorsun insanı..
Sanıyorum, bu senin en güzel özelliğin.. Yine öylesin, gülümsetiyorsun.. Hayata inat gülümseyebiliyorsun aslında..

kuntil dedi ki...

salla, fındık-votka.

Adsız dedi ki...

aha süper.. bayılıyorum sana.. yeni keşfimsin ama tüm arşivin tarandı tarafımdan.. umarım kızım senin gibi bir genç kadın olur.. helal olsun..

öperim yanaklarından..

tuba

Pinterest'im

Instagram'ım