25 Ekim 2009

Blog, çikolata ve takibe alınası bir adam!


Ben bloglara bayılıyorum. Amatör olarak hazırlanan bloglarda, basılı ve online dergilerin pek çoğundan daha güzel içerikler buluyorum. Dergilerde yıllarca aynı yazıların evrilip çevrilmiş hallerini okuduk, tavsiye edilen mekanlar hep aynı oldu, aynı tarz fotoğraflara bakıp, aynı şeylerle burun buruna gelmekten fena halde sıkıldık.

Blogların da hepsi "özgün" hepsi "dolu dolu" diyemem tabii. Ama gerçekten amatörlüğü "acemilik"ten ziyade, "keyiflilik" olarak yansıtmayı başaran harika yüzlerce blog var.

Hepsini düzenli okumaya fırsat bulamadığım için, her hafta bir blogu en en en eski postundan en son post.a kadar okumaya karar vermiştim. Böylece takibe almayarak çok şey kaçırdığınız bloglardan sizi haberdar etmeye çalışıyordum.


Bu hafta buna zaman bulamadım. Ama size kendisi takibe alınası bir adam tanıtmak istiyorum bu post.ta: Ozan Önen...



Tipi saçı başı kaşı gözü değil konumuz, yaptığı nefis işler (interrailin uçağa taşınmışı interfly'ı bizzat denemeye kararlıyım en kısa zamanda, denedikten sonra bıdı bıdı anlatırım zaten) de değil, adamın bazı konulardaki düşüncelerinin beni korkutacak kadar benimkilerle aynı olmasının bünyemde bıraktığı şok da değil... Yazdıkları...
Şöyle ki bu adam facebook listenizde yoksa ve iletilerini takip etmiyorsanız, büyük bir zevkten yoksunsunuz demektir. Kimsenin profilini kurcalayan bir tip değilimdir; ama bu adamın facebook profilinin sapığıyım, devamlı yeni ileti girmiş mi diye bakıyorum!!
Ne demeye çalıştığımı daha net anlatmak için onun iletilerinden bir kaç örnek:


"Dostum, bana pazartesi sendromlarından bahsetme. Bana, haftanın sekizinci bir günü olsaydı adını ne koyardın onu söyle..."
Dostoyevski'yle tavla oynamak istiyor, Sokrates'le rakı içmek, Oscar Wilde'la tüttürmek... Belki şaşkın olur sonrası.
Bir süre yokum. Yaşasın fevri olmak. Yaşasın menuniyetsizlik. Yaşasın polyester cumhuriyetinin abuk imgeleri .
Gece bitiyor geceler başlıyor. Çalışan çamaşır makinesi izliyorum.
Kova burcuyum. Yükselenim teraziymiş. Ruh burcum boğa, ay burcum başakmış. Sakız falı gibi adammışım. Haberim yokmuş. Hahah.

Cioran'ı bir kez daha hürmetle anıyorum: "Gece, uyuyamadığında gecedir." Uykusuz bünyenin algılarının farklı açıklığına hayranım.
Konuşasım geliyor. Yazasım. İnsan zihni içince mi açılır? Hayır. Ama öyleyim. Kendimi samimi buluyorum. Ama şu an. Başka zaman sorguluyorum.
Keyifleniyorsun. Keyiflenince birçok şeyden vazgeçiyorsun çünkü keyif kolay. Çünkü keyif huzur. Çünkü keyif uyuşturucu. Memnuniyetsizlik ayağa kaldırıyor. Kalkıyorsun. Konuşuyorsun. Kabul etmiyorsun.
(En en sevdiklerimden biri):
İçimden İstanbul'lar, gitar sololar, güzel kalçalı latinler, ağustos böcekleri, ne olduğunu bilmediğim yemek tarifleri geçiyor. İçimden Ganj nehri akıyor. Ama niye burada yazıyorum. Kafam çok güzel.

Bir de kelime kelime kelime iletileri var, alakasız kelimlerin oluşturduğu bütünlükler:

"Kar. Ankara. Şehir. Sıcak çikolata. Işıklar. Sigara. Oda. Jazz. Belki yaz. Yazı. Buhar. Buğu. Sis. Işıklar. Uzak. 1997. 2006. Tuhaf. Güzel. Unut.. Hiç.." "Cunda Adası... Çıplak ayaklar. Kum. Deniz. Rakı. Roka. Balık. Ayvalık. Festival. Papalina. Şarkı. Yaz.. Rüzgar. Ferah... Koku. Çimen lekesi.. Su gibi. Su..."

Ankara. Yağmur. Gök gürültüsü. Yazı. Yaz. Yaz havası. Toprak ve hanımeli kokusu. Karışık. Miles Davis. Dondurma. Çıplak ayaklar. Çilek. Sigara. Jazz.”

İşte böyle... Saçma sapan bir saatte saçma sapan bir şeye kilitlenmiş, beynimi ruhumu eskitirken bu iletilerden biriyle yüz yüze gelmek iyi geliyor, çok iyi geliyor. Hala ben şimdi bu adamı nereden bulayım, niye arkadaşı olayım, iletilerinin bağımlısı olayım durup durduk yerde diyorsanız da, şuradaki "my workplace is my mind!" isimli yazıyı bir okuyun. Hayatımda okuduğum en güzel "hakkımda" yazılarından biri: "Kafam hala “iyi”, anlıyor musunuz?"




Bir de çikolata... Türk firmalar her geçen gün daha lezzetli çikolatalar çıkarıyorlar piyasaya. Ülker'in sermayesinin rengini filan geçelim, hala yaptığı en muhteşem çikolata Damak'tır; ama Lindt benzeri kakaosu çok (%70), portakallı çikolatası da gerçekten başarılı.
Günün şarkısı uygulamasını da yeteri kadar ihmal ettim farkındayım, kaldığım yerden aynen devam:




Share/Bookmark

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Ülker'in memleketim çocuklarında ayrı bir yeri olduğu gerçek. Tüp çokokrem, kaşıklı mini çokokrem, çokonat, çikolatalı gofret gibi rakipsiz tatları var. Amaaaa... "Damak" Nestle'nin ürünü küçük hanım, Ülker'in değil.

yok "orgazmik tatlara bayılırım", yok "çikolata ile kahve benden sorulur"... hıh! neymiş; zilliler de atıp tutamazmış. Olsun, erkekler de ağlar zaten.

zillosh dedi ki...

Aaaaaa!!!
Gerçekten!! Elimin altında da bir paket Damak varken,hemen çevirip pakete baktım,"Nestle"yi görünce çok şaşırdım.

Nedense Damak Ülker'in diye koşullamışım kendimi... Nestle'ye "Yicem seni" gibi bir türkçeyle reklamlar yaptığı için uyuzum, inanamıyorum bu kadar güzel bir çikolatanın onun olmasına! =p

Adsız dedi ki...

Yerli malına bu kadar güvenen ve Türkçe hassasiyeti olan bir hukukçu genç hanım... Beğenilmesin de, sevilmesin de ne yapılsın? :)

Bir Nescafe Classic, bir de Damak hatırına elin gavuruna yüz çeviririz artık istemesek de. Damla sakızlı Türk kahvesini de "tadılası lezzetler" listesine eklemeyi unutmadan.

Pinterest'im

Instagram'ım