04 Ocak 2010

Ecstacy de aslında sosyalizm gibi!

Bu hafta çok yoğun bir hafta: Ajans yoğun, Agm OC yoğun, t24 için yazmam gereken yazıların hiçbirini yazmadım, Entertainbul için yazmam gereken iki yazı hala ve hala mail kutumda yıldız uyarılı bekliyor, 986 sayfası sınav dahilinde olan İcra Hukuku kitabı şu anda sadece kahveme sehpa görevi görüyor. Bugün kütüphaneden hem Murathan Mungan şiir kitapları, hem Küçük İskender aldım ki, duygu bombardmanı garanti.

Gelgelelim tatil rehaveti bütün vücuduma işlemiş. Oturmuş şu yukarıdaki karede gördüğünüz kocaman zeytinlerden yüzlercesini yiyip, müzik dinliyorum. Daha başlayamadım hiçbir işe!! Adatepe diye bir yer varmış, Kazdağları'nın oralarda... Babam haftasonu oradaydı, getirdiği zeytinyağı da leziz, zeytinler de leziz, dilinden de atmosferi düşüremiyor. Bütün Rum evleri korunmuş, pek keyifliymiş... Aklımda, sınavlardan kurtulur kurtulmaz bir haftasonu yolumu düşüreceğim o taraflara.

Bugünlük blog yazısı niyetine bir t24 yazısı geliyor. Tabii ki sizin için ekstralarım var yazının sonunda: Oyunun polaroid şeklindeki bileti ve oyunla ilgili facebook grubu!










90 ve sonrası doğumluları hesaba katmazsak hobisiz bir toplumuz. Bahane de her zaman hazır: “Ne hobisi canım, boş zaman nerede?” Ama bilirsiniz ki bu yoğun tempoda (!) yaşayanların televizyondaki saçma sapan dizileri izlemeye, günde 8 saatten fazla uyumaya, msn başında saatlerce çene çalmaya vakti mutlaka oluyor. Bunun sonucunda da emeklilik zamanı gelince, evde oturan, biraz daha yaşlanmayı, biraz daha yaşlandıkça da ölmeyi bekleyen, kesinlikle üretici olmayan ve her günü bir önceki günün aynısı olarak yaşayan kalabalık bir kitle yaşıyor bu ülkede.

Ola ki birisi “Hobileriniz nelerdir?” diye sorarsa veya sosyal aktivitelerin de önem kazandığı bir yere başvuru yapmaları gerekirse de şu cümleyi kullanırlar: “Boş zamanlarımda kitap okurum, müzik dinlerim, sinemaya ve tiyatroya giderim.”

Bunlar hobi midir değil midir tartışmasına hiç girmeden “En son ne zaman tiyatroya gittiniz?” diye sormak istiyorum. Ben İstanbul’da olup bitenleri takip ediyor geçinen, elbette hepsine yetişememekle birlikte seminerleri, festivalleri ve konserleri elimden geldiğince takip eden biri olmama rağmen konu tiyatro olunca sus pus oluyorum. Tiyatro sevmiyor muyum? Bal gibi de seviyorum, bu ülkede “tiyatro sıkıcıdır” diyenlerin, bu konudaki bütün düşüncelerini değiştirebilecek, klasikleri çok eğlenceli bir biçimde günümüze uyarlayan Işıl Kasapoğlu gibi yönetmenler olduğunu da biliyorum. Bütün bunlara rağmen tiyatroya gitmek gibi bir alışkanlık hiç bir zaman kazanamadım.

Daha doğrusu kazanamamıştım. Tiyatronun öldüğü konusunda neredeyse herkes hemfikirken, tiyatronun yeniden doğuşu olarak nitelendirilebilecek “oda tiyatrosu” bizim kuşağa tiyatroya gitme alışkanlığını kazandırdı.

Peki nedir bu oda tiyatrosu denilen şey? Kocaman salonlar yerine bir odada, az sayıda izleyiciye, dekor yerine basit kutular kullanarak oynanan bu oyunlarda gösterişli dekorlar olmadığı gibi gösterişli kostümler ve makyajlar da yok. Ama öyle diyaloglar öyle farklı bakış açılarının yansımaları var ki, oyun bittiğinde izleyici beyninden vurulmuşa dönüyor. Şu anda İstanbul’da DOT ve SIFIRNOKTA2’de şiddet, cinsellik, uyuşturucu, cinayet gibi öğeleri içeren oyunlar yazan Mark Ravenhill’in iki farklı oyunu sergileniyor: “Shopping and Fucking” ve “Açık Saçık Birkaç Polaroid”.

Geçen hafta Açık Saçık Birkaç Polaroid’i izledim. Seksen devrimcilerinden Nick, 1984’te hapse giriyor ve 1999’da hapisten çıktığında karşılaştığı dünyaya alışmakta büyük sıkıntı yaşıyor. Gayler, uyuşturucu, yaşanışı tamamen değişmiş kadın-erkek ilişkileri arasında tökezliyor.

“Extacy de sosyalizm gibi. İçtiğin zaman herkes aynı oluyor.” gibi muhteşem benzetmelerle dolu oyunda bazen kahkaha atıyorsunuz, bazen burnunuzun dibinde gay bir çiftin oynaşmasından rahatsız oluyorsunuz, bazen de “bu üzücü ama gerçek” diye düşünmek içiniz acıtıyor.

Tiyatro tutkunlarından biri değilseniz ve kafanızda tiyatro izlerken insanın uykusunu getiren sıkıcı ve eksi moda bir şey olarak yer etmişse, Açık Saçık Birkaç Polaroid’i şiddetle tavsiye ederim.

Büyük ihtimalle tiyatroya gitmek sıkışınca saydığınız boş zaman aktivitelerinin biri olmaktan çıkacak, oda tiyatrolarının takipçisi haline geleceksinizdir.




Facebook grubu için click!

Share/Bookmark

2 yorum:

gRanGe dedi ki...

buraya bıdı bıdı yazmak kolay o shoping and f***ing'e kaç kere gitmeyi planladıgımı we kaç kere üzgünüz bilet satışı yapılamıyor sebebi bu etkinliğe ayrılan biletler tükendi bla bla blaa yazısıyla karşılaştım bi ben bilirim..kii bileti olmadan gidip oyun saatinde boş kalan koltuga oturan bi arkadaşıma bunu bana haber wemediği için neler dediğimi de ben bilirim..ayriyetten 01.o4 sularında aklıma yeşil zeytini soktugun için sana şu anda neler dediğimide ben bilirim..
öpenzi

zillosh dedi ki...

hahahaha =))
yeşil zeytin hımm rakı gecesine getiririm geLirken...
shopping & fucking'e ileri tarihe bilet alaLım gidelim ben de gidemedim ona bi turlu!

Pinterest'im

Instagram'ım