15 Ocak 2010

Televizyonu unutun, ruhunuzun mutfağına dalın!


14.01.2010'da T24'te yayınlanmıştır.


Televizyon, radyo ile aynı kaderi paylaşarak tarihe gömülmeye mi başladı? Yoksa internet kullanıcılarının yarısına yakın bir kesiminin internetle ilişkisi Yonja geleneğini sürdüren sitelerle partner bulmaya çabalamakla mı sınırlı?


Emeklemeden yürümeye yeni geçen neslin, i phone'ları şimdiden benimseyip televizyon ekranının üzerine parmaklarını sürerek kanal değiştirmeye çalışmasına şahit olmuş biri olarak, televizyon kutusunun ölümünün yakın olduğunu savunanlardanım. Ama televizyon programcılığı ve filmcilik elbette bitmeyecek, sadece format değişecek. Kasetten CD'ye geçip, sonra CD'yi de boşverip mp3 formatını benimsememiz gibi program, dizi ve filmler de televizyondan tamamen bağımsızlaşacak. Eh pek de kehanet sayılmaz bu, gözümüzün önünde her şey.


Bu format değişikliği aşamasından, televizyonun ilk yaygınlaştığı yıllarda patlama yapan Türk filmleri de nasibini alıyor. Ortalıkta (tabii ki internetin ortalığından bahsediyorum) eski Türk filmlerinden kesitler dolanmaya başladı. Komikler mi, korkunçlar mı bir türlü karar veremiyorum.


Mesela bir kesit var ki favorim: Cüneyt Arkın ile kim olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayan bir kadın bir adamın ölüp ölmediğini tartışıyorlar. Ama karşılıklı patlayan tokatlar eşliğinde. “Ölmüş olabilir.” diyen Cüneyt Arkın kadının suratına bir tokat patlatıyor, “Hayır ölmedi.” diyen kadın Cüneyt Arkın'a... Bu böyle devam ediyor birkaç dakika boyunca. Sonra kadın Cüneyt Arkın'a saldırıp onu yere deviriyor. Adamın üzerinde “Ölmedi, ölmedi” diye debelenirken, bir anda “Ölsün ölsün” diye fikri değiştirip onu öpmeye başlıyor. Cüneyt Arkın yerden kalkıp, “Gitti yine alt dudak.” diyor. Şaka gibi.


Bir yumruğu ile on adam deviren Cüneyt Arkın'ın en az elli tokadına rağmen gözünden yaş bile gelmeyen kadına mı gülersin, yoksa bu kadar tabulu toplumda sado-mazo eğilimli bir filmin kabul görmesine mi şaşarsın! “Tokat afrodizyaktır.” mesajı veriyorlar diyip şakaya vurmak da serbest tabii.


Facebook'ta dolanan bu eski Türk filmlerini keşfetme fırsatı bulunca, ne yazık ki üreticilik açısından o kadar da gelişemediğimiz daha net olarak ortaya çıkıyor. Belden aşağı esprilerin çok prim yaptığı, aşiret ağası tipli asarım keserim diye ortalıkta dolanan oldukça kıro adamların prensleştiği, Recep İvedik gibi ayıların ayıplanma sebebi olmaktan çıkıp taklit edilen bir tipleme haline geldiği filmlerin bundan daha iyi oldukları söylenemez ne de olsa...


Uzun zamandır televizyonla da sinemayla da ilgilenmeyen, film ve dizileri internetten indirip izleyen biri olarak geçen gün Soul Kitchen'ı izlemek için sinemaya gittim. Fatih Akın bana özlediğim her şeyi birden verdi: Harika tiplemeler, sırf bel altı olsun diye yapılmayan espriler, fotoğraf gibi ortamlar, en güzelinden müzikler, yaşama umudu, her şey güzel olacak hissi, en keyiflisinden iki saat...


Siz de bu hafta kendinize bir güzellik yapın; yakında tarih olacak televizyonunuzun önünden kalkın, şimdiye kadar Türklerin elinden çıkmış filmlerine karşı olan ön yargılarınızı -eğer varsa- beyninizden silin ve Soul Kitchen'ı izleyin.


Soul Kitchen - Fragman from Soul Kitchen on Vimeo.


Share/Bookmark

2 yorum:

sehrin kafasi dedi ki...

cüneyt arkının suratına tokatı patlatan kadın mahallenin muhtarlarında oynayan iğneci handan belki ordan hatırlarsın :)

zillosh dedi ki...

haha tam bir tv özürlüyüm ben ya mahallenin muhtarlarını bile anca 1-2 kere izlemişimdir =)

Pinterest'im

Instagram'ım