18 Haziran 2010

Demirhindi şerbetimi içtim, denetimimi yaptım, bekliyorum :)

Bu hafta savcılıkta icra dairesi denetimleriyle görevliydim, hakim ve savcı adayları ile birlikte yüzlerce dosya kontrol ettik. Beynimiz duruyor, rüyalarımızda sayılar görecek hale geliyorduk.
Bu arada bir de çalıştığım hukuk bürosu için yapmam gerekenler için Maslak'ta bulunmam gerekiyordu. Geride kalan beş gün hayatımın son zamanlarında en yoğun çalıştığım beş gün oldu.

Hasanpaşa öyle kendini molalarda sokağa vurup bir sürü keşif yapabileceğin bir semt değil. Hatta tam tersine!

Yine de salı günü öğle yemeği arasında yemek faslını geçiştirip kendimi salı pazarına attım, ıvır zıvır eğlenceli şeyler aldım mesela. Bir de denetim azıcık keyiflensin diye en güzelinden bir kilo kiraz...

Bir de öğle yemeği için çok güzel bir restoran keşfettik: Güler Osmanlı Mutfağı.

Ben dışarıda ev yemeği veya Türk mutfağı yiyemem pek. Zeytinyağlıları Ege mutfağına hakim anneannemden yemeye alışmışım ( ki anneannemin kız kardeşi İstanbul'u lezzetli mutfağı ile sallamış bir insan zaten: Ece), bunun üzerine yıllarca Adana'da yaşamış etin ve etli yemeklerin her türlüsünün kralını yemişim, evimizin ablası İnsaf Abla Kayserili eli de mutfağa çok yatkın, tante'lerimin de tatlılarının üzerine tatlı zor bulunur. Böyle zengin bir mutfak ve lezzet yoğunluğu ile yetiştikten sonra ne dışarıda ne başkasının evinde ev yemeği ve zeytinyağlı yiyebiliyorum. Yoğurdu koklarım, zeytinyağına bok atarım falan filan. Dışarı çıktığımda sadece meze, balık, schnitzel, Çin yemeği, pizza, salata filan takılıyorum.


Son zamanlarda yediğim en keyifli yemeği Güler Osmanlı Mutfağı'nda yedim. Bizim tavuk yemeğinin körili versiyonu gerçekten lezizdi. Yanındaki buz gibi cacık da öyle. Normalde dışarıda yemediğim iki şeyi de afiyetle bayıla bayıla yemiş oldum.

Ayrıca inanılmaz ilgili ve güler yüzlüler.
Servisler çok şık, şerbetler sıradışı, ikram edilen Türk Kahvesi yanındaki lokumuyla, fincanıyla şahane.

Hasanpaşa öyle hadi bir yemek yiyelim diye gidilebilecek bir yer değil pek; ama adliyeye yolu düşenler ve salı pazarına gidenler Universal Hastanesi'nden Kadıköy'e inerken cadde üzerinde sol tarafta kalan bu restoranda mutlaka bir yemek yesin derim ben.



Bütün hafta boyunca yollarda geçen zamanımda da Pucca'nın kitabını okudum. Sonunda aldığım stajyer avukat kimliğimle, çantamda gezinen şirket kuruluş notları ve dilekçelerle tezatına bakmadan...

Dürüst olmak gerekirse, bunaltıcı yaz sıcağında, flip-flop & bikini kombinasyonu ile deniz kıyısında olmak yerine etek & gömlek kombinasyonu ile İstanbul sokaklarındayken suratsız, aksi, depresif bir tip olacağımdan emindim. Pek çok şeyi erkenden dibine kadar yaşamış insanlar için farklı bir şey yapmak = sıradan şeyler yapmak olduğunu unutmuşum. Çok frapan olmayan, iş ağırlıklı yeni rutinimden gerçekten çok keyif alıyorum.

Hayatımdaki tezatlıklara gülüyorum, her gün bambaşka insanlarla tanışıyorum, hayal ediyorum, kendimi tanıyorum. Hepsinden önemlisi her şeyin kıymetini daha çok biliyorum. Tatil için tek fırsatım haftasonları, gezip tozmak için tek zamanım haftaiçi akşamları çünkü. "İki güncük tatil mi olurmuş, gidip geldiğime değmez" demiyorum, "Yorgunum iş çıkışı doğru eve giderim." demiyorum.

4 yorum:

Unknown dedi ki...

merhaba.. güzelmiş bu yazı
twitter kullanıyormusunuz acaba

Adsız dedi ki...

salı pazarından aldığın ıvır zıvır çok güzelmiş iyi günlere kullan

Adsız dedi ki...

Sen nasıl birşeysin ya ufff

magistra_34@hotmail.com dedi ki...

bir meslektaşınız olarak sizi yakından tanımayı gerçekten çok isterim, iş konusu dışında birçok ortak noktamız ve zevklerimiz olduğuna ve çok iyi anlaşacağımıza eminim

Pinterest'im

Instagram'ım